Yoğun tempo ile geçen günlerin finalinde başlayan halsizlik ve hastalığa giden bir sürece girme ihtimalinin kendini iyiden iyiye göstermesi sinirlerimi bozsa da yine de pes etmiyorum. Vitamin ve ilaç takviyesi ile toparlanan bünye, üniversite yıllarımdan beri zihnimin bir köşesinde duran Afrodisias seyahatini gerçekleştirmeye hazır.
Haftalık görünümde cumartesi çalışıp çalışmayacağı bir türlü netleşmeyen Sezgin’in durumuna göre koordine ettiğimiz Afrodisias turuna İzmir’den öğleden sonra harekete geçerek başlıyoruz.
Denizli ile Aydın sınırı arasında, Aydın’ın Karacasu ilçesine bağlı Geyve sınırlarında yer alan Afrodisias, İzmir’den yaklaşık 230 kilometre uzaklıkta. İzmir-Aydın Otoyolu’ndan sonra Kuyucak’a kadar olan devlet yolunu ve Kuyucak’tan Tavas istikametindeki ara yolu da hesaba katınca iyimser bir tahminle yolculuk 2,5 saati bulacak gibi.
İzmir’den saat 2 gibi hareket edip, yolun uzaklığını hesap etmeden güle oynaya yollara düşen biz, ancak Nazilli’de kendimize geliyoruz. Sezgin’in örenyerini aramasıyla kış programında çalışan müze ve örenyerinin saat 5’te ziyaretçiye kapandığını, gişenin ise 4 buçukta hizmet dışı kaldığını öğrenince bir telaş sarıyor bizi birden.
Yetişme ihtimalleri
Ha geldik, ha geleceğiz derken kaba bir tahminle, en iyi ihtimalle örenyerine ancak 4 buçuk gibi ulaşabileceğimizi düşünüyoruz. Onca yoldan gelen iki kişi koskoca müze ve örenyerini yarım saatte gezebilir mi hesaplarıyla meşgulken, bir de Sezgin’in tuvalet molaları işin içine girince sıkıyönetim ilan ediyorum.
Örenyeri girişine varıncaya kadar tuvalet molalarını ortadan kaldırıp, en geç 4 buçukta örenyerine varmayı hedef olarak ortaya koyuyorum. Karacasu ilçe merkezine kadar tangır tungur yol aldıkta sonra kalan 13 kilometrelik zor etabı nasıl geçtiğimizi farketmiyoruz. Bu arada arabanın ileri olduğunu sonradan anladığımız saati de bir miktar fazla gerilmemize yol açıyor.
Anayoldan sonra örenyerine ulaşmamızı sağlayacak olan son düzlüğün başına konulan engeller araç girişini engelliyor. Geyve Belediyesi’nin para kazanmak amacıyla yolun öte yanına kurduğu ücretli otoparka araç bırakıp yine belediyenin üzerine “Geyve Belediyesi” yazdırdığı traktörlere binip örenyerine ulaşmak gerekiyor anlaşılan.
Biz bütün bu arada kalmışlığın içinde yanımızdan hızlıca ters yöne dalıp örenyerine doğru devam eden Kartal’dan feyz alarak, aracın peşine takılıyoruz.
Örenyerinin kapısına geldiğimizde saatlerimiz dört buçuğu üç geçiyor. Arabadan inip gişenin önünde dizilmiş güvenlik görevlilerine, örenyerine girebilme imkanımızın olup olmadığını soruyorum. Görevli, “Sadece yirmi beş dakika vaktiniz var. İsterseniz girebilirsiniz” deyince arabayı Kartal’ın yanına bırakıp, fotoğraf makinelerimize de aldıktan sonra gişeye geçiyoruz Sezgin’le…
Basın kartımı ibraz ettikten sonra ücretsiz giriş kartımı alıyorum. Sezgin ise öğrenci kartıyla indirimli Müze Kart alabilmek için görevli güvenlik görevlisinin işlemi gerçekleştirmesini bekliyor. Kartı kısa sürede basan ve o sırada bilgi verme mücadelesine girişen görevli Müze Kart’ın hangi müzelerde ve hangi koşullarda geçerli olduğu konusunda ezberinde yer eden cümlelerle bizi donatıyor.
Kadının ezberi karşısında dili tutulan Sezgin sessizliğini korurken, kadının Müze Kart’ı benim almamama rağmen bana bakarak bilgi vermesine de anlam veremiyoruz.
Geriye kalan 25 dakika gibi kısa bir sürede ilk hedefimiz olan stadyum ve Tetrapylon’u görmek için görevlilerden koordinat yardımı alıyoruz. Çok merak etsek de müzeyi kısıtlı zamanda göremeyeceğimize karar vererek müzeyi listemizden çıkartıp hedef odaklı çalışıyoruz.
Ara Güler’in etkisi
Adnan Menderes’in başbakanlığı döneminde (1958) Kemer Barajı’nın açılışında, çalıştığı gazete için fotoğraf çekmeye gönderilen Fotoğrafçı Ara Güler, dönemin Aydın Valisi’nden baraja gidebilmek için araç ister. Aydın Valisi’nin belediyeden temin ettiği bir araç ve şoför eşliğinde baraja giden Güler, ışığın ters olması nedeniyle istediği çekimi yapamaz. Çekimi gerçekleştirmek için uzun uğraş veren, bu uğraş sırasında geçen sürede şoförün huysuzluğu ve sürekli geri dönme çabası ile kestirme yoldan dönüşe geçen Güler ve şoför yolda kaybolur. Kayboldukları bölgede karanlığın içinde (o dönemde Geyre’de elektrik yok) çok sayıda kaya ve mermer parçası ile karşılaşan Güler korkudan ne yapacağını şaşırır. Güler ve şoför çok cılız bir şekilde kendini belli eden ışığı takip ederek Geyre Köyü’nün kahvehanesine ulaşır. Kahvehanenin tam ortasında yılanlı sütunun kahvehaneyi ayakta tuttuğunu görünce oldukça şaşıran Güler, bir başka köşede ise üç sütun başının üzerinde bezik oynayan köylüleri de farkedince bunları birer birer fotoğraflar. Güler, “Burası neresi”, “bu taşların devamı nerde” sorularını sorduktan sonra aldığı bilgilerle İstanbul’a döner. İstanbul’da çektiği fotoğraflarla kimse ilgilenmeyince bir şekilde Arkeolog Prof. Dr. Kenan Erim’e ulaşır. Afrodisias’ın Afrodisias olmasını sağlayan isim olan Erim, kenti Ara Güler’in çabalarıyla ortaya çıkartır.
Heykel merkezi
Roma İmparatorluğu’nun heykel üretim merkezi olarak kayıtlara geçen Afrodisias, bulunduğu konum ile günümüzde biraz sapa bir noktada yer almasına rağmen turistlerin yoğun ilgisiyle karşılaşıyor.
Milattan önce 5.yüzyılda kurulan kent, Roma İmparatorluğu döneminde gelişirken, M.Ö. 1.yüzyıl ile M.S.5.yüzyıllar arasında başta heykelcilik olmak üzere önemli bir sanat kenti haline dönüşmüş. Fay hattı üzerinde yer aldığından sıkça depremlere maruz kalan kent, birçok depremden olumsuz etkilenirken; 7.yüzyılda gerçekleşen depremin ardından bir daha eski günlerine dönememiş. 1961 yılında başlatılan kazılar nedeniyle, bugün belde olan Geyve Köyü, Afrodisias antik kentinden yaklaşık 5 kilometre uzağa ve deprem etkisinden uzak bir bölgeye taşınmış.
Afrodit Tapınağı ve Afrodit’e ithaf edilen törenleriyle döneminde markalaşan kent 7. yüzyıldan itibaren Afrodisias ismini terk ederek Hıristiyanlık etkisiyle Stavropolis (Haç kenti) şeklinde adlandırılmış. Bizans İmparatorluğu döneminde bölge Karya olarak anılmaya başlasa da Türklerin egemenliği ile Kayra ismi Geyre’ye dönüşmüş.
Yaklaşık 25 dakikalık gezi süremizde stadyuma gitmeden önce Tetrapylon’da duraklayarak fotoğraf çekimi gerçekleştiriyoruz. Birkaç farklı açıdan fotoğrafla beraber yapının üzerindeki detaylara bakıp geçmişe dönerken, havadaki toprak kokusu ve hafif serinlik “keşke biraz daha vaktimiz olsa” düşüncesini dillendirmemize neden oluyor.
Anıtsal bir kapı olan Tetrapylon M.S. 2 yüzyıla kadar tarihleniyor.
Korinth nizamında yapılmış olan yapı, Yunanca, (tetra) dört, (pylon) kapı anlamına geliyor. Afrodisiaslı mimarların gösterişini yansıtması için yaptırıldığı ifade edilen kapının o dönemde çok ciddi bir kapı işlevi görmediği de belirtiliyor. Kapının hemen doğusunda ise Afrodisias mermer ocaklarının mermerlerinden yapılan Prof. Dr. Kenan Erim’in mezarı yer alıyor. Afrodisias kentinin tanınması ve ortaya çıkartılmasında büyük emek harcayan, hayatının yarısını burada geçiren Prof. Erim, kapı restorasyonu bitirilip açılışı yapıldıktan 3 hafta sonra vefat etmiş.
Anadolu’nun en önemli restorasyonu
Tetrapylon’un onarımı şimdiye dek Anadolu’da yapılmış en önemli restorasyon olarak kabul ediliyor. Tetrapylon’un antik devirde kullanılmış olan özgün parçaların yüzde 80’i kazılarda bulunarak yerlerine konulmuş, yapının onarımında Avusturyalı mimarlar, Türk arkeologlar ve ustaları görev almış.
2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne giren Afrodisias’ta Tetrapylon’dan sonraki hedefimiz olan stadyuma da hızlı adımlarla ulaşıyoruz.
Dünyanın en eski ve en iyi korunmuş stadyumları arasında yer alan stadyum, en önemli antik yapılar arasında kabul ediliyor. 262 metre uzunluk, 50 metre genişlik ve 30 bin seyirci kapasitesiyle yapıldığı dönem düşünüldüğünde inanılmaz bir büyüklükte olan stadyumun hala o eski günlerdeki haliyle görülebiliyor olması müthiş duygular yaratıyor insanda. Bir süreliğine oturduğumuz tribünlerde stadyumun eski günlerine dönerken, tarifi mümkün olmayan hisler yaşıyoruz.
Olimpik oyunlar, atletizm yarışmaları ve halk oylamaları gibi geniş kullanım alanıyla hizmet veren stadyum M.S.7 yüzyılda yaşanan depremde ufak çaplı zarar görse de heybetinden çok bir şey kaybetmemiş.
Bize ayrılan 25 dakikalık sürenin sonuna yaklaşırken bugüne kadar neden Afrodisias’a gelmediğimizi sorgulayarak çıkışa yöneliyoruz. Saatimiz 17.05’i gösterirken çıkış kapısına ulaşıyoruz. Girişimizde bizi uyaran ve mutlaka kapanış saatinde alanı terketmemiz gerektiğini söyleyen görevliler adeta ışınlanmış. Her yer karartılarak, herkes mesai saatinin bitmesini gözlemiş olacak ki ortadan kaybolmuş.
Çıkış kapısından çıkıp araca bindiğimizde derin bir nefes alıp, 25 dakika 25 dakikadır deyip ya hiç göremeseydik ihtimaliyle gülümsüyoruz. Önümüzde 2,5 saatlik İzmir yolculuğu, zihnimizde Afrodisias.