Almanya özellikle yoğun Türk nüfusu, kapalı ve soğuk havası, mimarisi ile diğer Avrupa ülkeleri arasında, gezilecekler listesinde aklımda hep son sıralarda yer alırdı. Ancak Çek Cumhuriyeti’ne gelmişken ve bu kadar yakın bir mesafede bulunuyorken bölgenin Floransa’sı olarak anılan Dresden’i görmeden dönmek olmazdı.
Bu amaçla koyulduğumuz yolda ilk durağımız Avrupa’nın en güzel su saraylarından biri olan Moritzburg oluyor. Dresden’den yalnızca 10 km uzaklıkta, kuzey yönde olan saray 16.yüzyılda aynı isimli kale içerisinde bir av köşkü olarak tasarlanmış. Barok mimari ve özel zevklerin temsili ile döşeli iç dekorasyon ziyaretçileri kendine hayran bırakırken; sarayın mükemmel peyzajlı parkı yürüyüş yapmak isteyenlere hayal dünyasının kapılarını açıyor.
Günümüzde her iki yılda bir düzenli olarak heykeltıraş sempozyumuna evsahipliği yapan saray, ünlü Alman çocuk masallarından birçoğunun anavatanında yer alması sebebiyle de önemli. Almanların masal yolu adını verdikleri ünlü güzergah Moritzburg’a da uğruyor. Hansel ve Gratel, Bremen Mızıkacıları gibi masallara gitmeden önce Cinderella’nın yaşanmışlıklarına bu sarayda şahit olabiliyorsunuz.
Ayrıca dünyada bilinen en önemli geyik boynuzları bu sarayın içerisinde sergileniyor. Her biri en az 20 kilo ağırlığında olan mutant geyik boynuzları ile dünyada ender olarak bulunan 60’a yakın boynuz sergi salonlarında görülebilir. Yine Japon ve Çin porselenleri ile av silahları görkemli odalarda ziyaretçilerini bekliyor.
Moritzburg Su Sarayı çevresindeki güzel heykeller ile bahçe peyzajına şöyle bir baktıktan sonra soğuktan çok daha fazla etkilenmemek adına otobüse dönüp Dresden yolculuğumuzun başlamasını bekliyoruz. Dresden ile saray arası yaklaşık 10 km bir mesafe var.
Kuzeyin Floransa’sı Dresden şehrinde nereye giderseniz gidin güzel sanatlarla karşılaşırsınız diyenler yanılmamışlar. Elbe Nehrinin kenarındaki bu şehre haklı olarak Elbe’nin Floransa’sı deniliyormuş. İtalya’nın ünlü metropolü gibi Dresden de çok sayıda dünya çapında sanat eseri
koleksiyonlarını barındırırken sadece sanat eserlerini görmek adına her yıl önemli sayıda yabancı turist şehri ziyaret ediyor.
II. Dünya Savaşı’na kadar ayakta kalmış olan sayısız muhteşem barok yapı, Güçlü August döneminin şanını ve ihtişamını taşırken; 13-15 Şubat 1945 tarihlerinde Amerikan ve Kraliyet Hava Kuvvetleri tarafından bombalanan şehirde taş üstünde taş kalmamış. Rus birliklerinin doğudaki ilerleyişini kolaylaştırmak ve Almanlara bir darbe daha vurmak adına yapılan insanlık dışı bombalamada, dünyada hemen hemen ilk kez kullanılan fosfor bombasıyla Dresden günlerce yanarak tamamen yok olmuş.
Kentin %95’inin hem nüfus, hem de bina olarak yok olmuş olmasına rağmen Almanlar bu kente ve varlıklarına sahip çıkarak çok kısa bir süreçte kenti baştan eskiye sadık kalarak yeniden yaratmışlar. Bugün Dresden’e adım atan her insan binaların sanki yüzyıllar öncesine ait olduğunu düşünüyor. Ancak bu binalar asıllarına sadık olarak çok yakın bir geçmişte yapılmış. Ona rağmen sanat galerileri, heykelleri ve mimarisiyle savaşa dair hiçbir iz taşımıyor.
Japonya’ya atılan atom bombası ile hayatını kaybedenlerin toplamının iki katından fazlasını iki günlük bombalamada kaybeden şehrin meydanında yağmurun altında yürüyoruz. Sakin, sessiz gibi görünse de bölgenin en önemli ulaşım koridorunu oluşturuyor şehir. Almanya ile Çek Cumhuriyeti bağlantısıyla, Berlin’in güney aksında önemli bir geçiş noktası Dresden.
Avrupa’da porselen üretiminin ilk başladığı yer olan Dresden Milli Koleksiyon Müzesi’ne uğradıktan sonra 1700’lü yıllarda Saksonya Elektörü Güçlü İ. Auguste’nin şehrini “Kuzeyin Floransa’sı yapmak hedefiyle İtalya ve Avusturya’nın en iyi tanınmış mimarları, bestecileri ve müzisyenlerini davet ettiği sarayının arkasında yürüyerek havayı soluyoruz. Yol uzuni görülecek yeni yerler var.
Bilgilendirme için teşekkürler. Buraya kaç gün ayırmak gerekiyor?
Dresden ve çevresi için maksimum 3 gün yeterli.