Antalya Sokakları Bizi Ağırladı

Antalya’da ilk günümüz, aynı zamanda ilk gecemiz. Havaalanı İzmir’den sonra hoş gelmedi… İç hatlara özen göstermemişler anlaşılan. Kapıdan çıktığımız an havanın serinliği ile karşılaşıyoruz. Biraz ince giyinmemin de etkisi var tabi.

antalya (3)

Havaalanı şehre uzak olduğundan Havaş servislerini beklemeye koyuluyoruz. Şoföre kaçta kalkar diyoruz yarım saat sonra diyor. Tamı tamına 12 dakika sonra kalktığında şoföre güvenmememiz gerektiğini anlıyoruz.

Antalya’nın ilçelerine tatil amaçlı gelmişliği bulunan ben ilk defa Antalya şehir merkezini görme imkânına kavuşuyorum. Havaş servisinin gösterdiği kadarıyla şehir merkezini görüp Öğretmen Evi’ne geçiyoruz. 4 yıldızlı bir otel kıvamında olan Öğretmen Evi beni şaşırtıyor. Beklediğimden çok daha iyi bir yer burası.

Odama yerleştikten sonra Antalya sokaklarını keşfetmeye hazırım. Kısa zamanı iyi değerlendirmek lazım.

***

Güllük Caddesi’nden başlayan turumuz sağlı sollu apartmanların altında müşteri bekleyen travestilerle renkleniyor. Antalya’da biri Güllük adını telaffuz ederse ilk akla gelen şey travestiler oluyormuş.

Gerçekten de cadde üzerinde sayıları 50’ye yaklaşan travesti görüyoruz. Bu yüzden bu güzel cadde üzerinde kiralar oldukça düşükmüş.

Antalya Cumhuriyet Meydanı’na ulaştığımızda meydanın eskiden bu kadar geniş olmadığını, belediyenin burada bulunan hükümet konağı binasını yıktırıp meydan projesi hazırladığını ve meydanın altında bir yer altı otoparkı olduğunu öğreniyoruz.

Meydanın hemen arkasında gördüğümüz tarihi bina ise eskiden okulmuş, hükümet konağı yıktırılınca bu binaya taşınmış.

Meydan ışıl ışıl bir görüntü sergiliyor. Aracımızla Kaleiçi’ne doğru yol alarak belediyenin tarihi binasının önüne geliyoruz. Aracımızı güvenli bir biçimde park edebileceğimiz yerlerden biri burası. Belediyenin güvenlik görevlileri her yerde…

Aracı park ettikten sonra Antalya Körfezi’nin kıyısından denize baka baka Kaleiçi’ne geliyoruz. Yazları adım atılması mümkün olmayan Kaleiçi’ne kış mevsiminde uğramak değişik bir tecrübe…

Daracık sokaklar sessiz ve kendi halinde. Esnaf dükkanlarını açmış, müşteri olmadığından dolayı dükkan önlerinde çevreyi izliyor.

Tarihi Kesik Minare Cami ile karşılaşıyoruz. Çevresi çöp yığınları ile dolmuş. Bayağı da tahrip edilmiş burası. Antalya gibi bir turizm şehrine yakışmıyor bu görüntüler.

antalya (4)

Tarihi evler ve çeşit çeşit ağaçlarla dolu sokaklarda tarihe yolculuk yapıyoruz. Sokaklarda kimselerin olmaması keyfimizi arttırıyor. Bütün sokaklar ve evler sanki bizimmiş gibi yürüyoruz, özgürce…

Bahçe içinde yer alan bir kafenin kapısına koyduğu tabela üzerindeki yazı ilgimizi çekiyor.

“Bir zamanlar Antalya’da gridalar vardı;

Şimdilerde ne mümkün, tükendi hepsi.

Manolyalar mı? Ne yazık ki onlardan da eser yok.

Ama bazen, üstelik şehrin ortasında, portakallı bir bahçe!

Güneş’in, suyun ve toprağın gayretiyle!

Ve hayrettir, hala cumbalı evleri, balkonları süsleyen şebboylar, fulyalar…

İşte doğanın Antalya’dan esirgemediği bereketli rüzgâr; cömert…

İnsanlardan yana.

Ve işte kıyıda yorgunluk atan,  yaşlı bir mavna… Tayfaları çoktan kıyıya vurmuş.”

“Gönül ne kahve ister ne kahvehane,  gönül sohbet ister kahve bahane.

Böyle diyorlar yedi dilden…

Ne mutlu bize ki bu güzellikleri yaşamak hala mümkün.”

antalya (2)

Yazıyı önce baştan sona okuyor hüzünleniyoruz, hemen ardından bu kez sadece koyu karakterle yazılmış olanları okuyoruz ardı ardına. Antalya sevdalılarını görmek mutlu ediyor bizleri, yasemin kokularını içimize çeke çeke yürüyoruz.

Kaleiçi çıkışında tarihi kapının orada fotoğraf çekilip, Antalya sokaklarına dönüyoruz tekrar turunç dolu sokaklara…

Turunç Yüzünden Laf Yedik

Daha önce Adana sokaklarında, dallarında mandalinaya benzettiğim meyvelerle dolu ağaçları gördüğümde nende bunları toplamıyorsunuz diyerek arkadaşıma çıkışmıştım.

antalya (1)

Antalya caddeleri de turunç ağaçları ile dolu. Her ağacın dalları ise turunçlar sayesinde yerlere değecek neredeyse…

İnsanların bu meyveleri neden değerlendiremediğini kendi kendime sorarken, bu meyvelerin bir biçimde değerlendirilmesi gerektiğini ve milli servet olduğunu üzerine basa basa düşündüm. Tam bu esnada bir tane turunç kopartırken yaşlı bir amca bağırmaya başladı.

-Acıdır onlar, yenmez. Koparma!

Önce ne olduğumu şaşırdım hemen ardından acı olduğunu bildiğimi söyleyerek eve götüreceğimi söyledim turuncu.

Ege Bölgesi’nde sıkça yapılan turunç reçeli işini burada bir fabrika kurarak başlatmak lazım. Hammadde bedava nasıl olsa…

Antalya sokakları bizleri ağırladı kış günlerinde, bizler ise Öğretmen Evi’ne dönerken çantamızda birkaç turunç bize eşlik ediyordu.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You might also like