Tarih Kokan Romantik İngiliz Kenti: Bath

İngiltere’nin güney batısında konumlanan Bath, şehrin ortasından geçen sakin nehri, inci gibi dizilmiş, yaşanmışlıklarını gözler önüne seren tarihi binaları, yemyeşil doğası, tertemiz ve düzenli sokakları, her köşe başında müzik yapan mutlu insanları ile İngiltere’nin kuşkusuz en huzurlu şehirlerinden biri.

Bölgede 400 yıl egemenlik sürmüş Romalılar tarafından kaplıca olarak kurulmuş olan kentte, hala Romalıların ayak sesleri duyuluyor, dönemin izleri yüzyıllar geçse de silinmeyecek gibi duruyor. Şehir, banyo anlamına gelen adını bu eşsiz kaplıcalardan alıyor. 200 yıllık bir tarihe ev sahipliği yapan ve Ortaçağ’da insanların şifa bulmak için ziyaret ettiği Bath, günümüzde, yaşadığı tarihi yansıtan mimarisi, doğanın tüm güzelliklerini sunan yemyeşil parkları, müzeleri, ikinci el satış yapan dükkanları, farklı hediyelik eşya mağazaları ve oldukça keyifli kafeleriyle turist ağırlayan bir merkez haline gelmiş.

Londra’dan hızlı trenle veya otobüsle Bath’a seyahat seçenekleri mevcut. Özellikle tren yolculuğu çok keyifli ve kolay. Yalnızca 1.5 saat sonra kenti çevreleyen yemyeşil tepelerin büyüleyici görüntüsü ile karşılaşıp, şehrin merkezinde bulunan tren garından yürüyerek keşfe başlamak mümkün.

Bath yürüyerek kolaylıkla gezilebilecek kadar küçük bir şehir ancak, tarih dolu, keyifli sokakları arşınlamadan önce, tren garı çıkışında durakları olan gezi otobüsünün terasında kulaklıkla şehir hakkında bilgi alıp, bir ön gezi yapmak iyi bir fikir.

Her ne kadar yakın geçmişte inşa edilmiş modern binalara sahip olsa da, şehrin genel havası Ortaçağ mimarisini yansıttığı için ziyaretçilerine tarihte yolculuk yapıyormuş hissi uyandırıyor. 1987 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Bath’ta önemli mimari özelliklere sahip birçok yapı bulunuyor. Bath Kraliyet Tiyatrosu, The Royal Crescent (Kraliyet Hilali), Pulteney Köprüsü ve Bath Abbey (Bath Manastırı) bunlardan bazıları.

Zamanda yolculuk yapıp 18. yüzyıla dönmek ve dönemin ruhunu yaşamak için, İngiltere’nin hala faaliyette olan en eski tiyatro binalarından ve Londra dışına inşa edilen ilk kraliyet tiyatrosu olma özelliğini taşıyan Bath Kraliyet Tiyatrosu ziyaret edilebilir. Yine bir 18. yüzyıl eseri olan The Royal Crescent ise alışılmışın çok dışında bir mimariyi gözler önüne seriyor.

The Royal Crescent, 1774 yılında inşa edilmiş 30 evin yarım daire şeklinde birleşmesinden oluşuyor. Tarihte pek çok önemli şahsın yaşadığı bu evlerden biri günümüzde müze olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Şehrin tepe noktalarında yer alan evler muhteşem şehir ve Victoria Park manzarasına hakim. Bu evlerin biraz ilerisinde ve devamı niteliğinde 3 tane daha hilal şeklinde binanın çevrelediği bir dönel kavşak olan The Circus bulunuyor.

Şehrin önemli tarihi simgelerinden bir diğeri olan Pulteney Köprüsü, Avon Nehri üzerinde yer alıyor. Dünyada, üzerinde dükkanlar yer alan birkaç köprüden biri olma özelliği taşıyor. Etrafında yeşilin tonlarıyla bezenmiş Parade Bahçeleri bulunan köprünün bir ayağında yer alan kafede ziyaretçiler nehir manzarası eşliğinde keyifli vakit geçirebiliyor.

Bath Abbey ise şehrin çok merkezi bir yerinde konumlanıyor. Gotik mimarisinin eşsiz cazibesine sahip bu kilisenin zemini tamamen mezarlarla dolu. Kilisenin içinde gezerken yerlerdeki taşların üzerinde isimler ve ölüm tarihleri görülüyor. Hz. İsa’nın bir süre bu kilisede yaşamış olduğunun anlatılması milyonlarca insanın burayı ziyaret etmesine yetiyor. Dışı kadar içi de oldukça gizemli ve cezbedici olan kilisede düzenlenen turlara katılıp binanın zirvesinden şehri izlemek mümkün.

Şehre adını veren Roma hamamı, Bath’ın en eski yapısı konumunda ve Bath Abbey’in hemen yanında yer alıyor. Roman Baths’tan içeri girince ilk olarak ortasında “Great Bath” adı verilen havuzun ve etrafını çevreleyen heykellerin kuşbakışı göründüğü bir terasa çıkılıyor. Terastan devam edildiğinde, yolun sonunda, her gün 46 derece sıcaklıkta 1 milyon litre kaynak suyunun fokurdadığı King’s Bath bölümüne varılıyor. Roman Baths’ta beklenenden çok daha büyük bir yapıyla karşılaşmak etkileyici. Binada ayrıca o dönemden kalan eserlerin, mozaiklerin sergilendiği müze bölümü mevcut.

Bu etkileyici şehirde dünyanın en ünlü yazarlarından Jane Austen’in bir dönem yaşamış olması ve bu şehrin, romanlarına esin kaynağı olması tesadüf değil. Jane Austen’in Bath’ta vakit geçirmeyi en çok sevdiği yer olan ve yaşadığı evin tam karşısında bulunan Sydney Bahçeleri’nin gizli geçitlerini keşfetmek, Austen’in gölgesinde oturup romanlarını kaleme aldığı ağaçlara bakmak, yaşadığı sokaklarda izini sürmek, o muhteşem romanların satırlarında dolaştığınızı hissetmek oldukça heyecan verici. Ayrıca, yaşadığı caddede onun anısına yapılmış olan Jane Austen Centre’da ünlü yazarın yaşamına dair bilgi edinmek ve dönemin ruhunu yakından yaşamak mümkün.

Bath’ta görülmesi gereken önemli yerleri ziyaret ettikten sonra, Avrupa’nın en güzel Spa şehirlerinden birinde olmanın ayrıcalığını yaşayarak, Termal Bath Spa’da yorgunluk atmak bu şehirde yapılacak en iyi aktivitelerin başında geliyor. Roma hamamlarına çok yakın bir mesafede yer alan Termal Bath Spa’nın terasında bulunan ılık havuzda Bath Abbey’in gökyüzüne uzanan sivri kulelerini izleyerek keyif yapmak paha biçilmez.

Günün her saati dolup taşan restoran ve kafelerde otururken sokak gösterilerini izlemek, mağazaların üst katlarına çıkan tahta merdivenlerin gıcırtısında dahi tarihi adımladığınızı hissetmek, hiç beklenmedik yerlerde karşınıza çıkan daracık pasajların içinde dolaşmak bile bu şehrin büyüsüne kapılmaya yetiyor.

The Royal Bath Hotel merkezi konumuyla ve şehrin tarihi dokusunu yansıtan yapısıyla konaklama için çok ideal. Bu güzel şehri tam anlamıyla yaşamak için dolu dolu 2 gününüzü ayırmanız gerekiyor. İngiltere’ye gelip farklı yerler görmek, zamanda yolculuk yapmak, doğayla kucaklaşmak ve görsel güzelliklere doymak istiyorsanız Bath sizin için doğru adres. (Yazar: Eda Yeşim)