Günbatımında Bir Masal Diyarı: Gölyazı

Gölyazı, Bursa’ya sadece yarım saat uzaklıkta, Nilüfer ilçesine bağlı, Uluabat Gölü’nün şekillendirdiği, tarihi çok eskilere dayanan bir balıkçı köyü. Roma döneminde göl ve köy Apollont olarak adlandırılmış. Tarihin izlerini her adımınızda kalp atışı gibi hissedeceğiniz bu küçücük ama şaşırtıcı güzellikteki köyde, göreceğiniz manzaralara hayran kalacaksınız.

Şehirden uzaklaşıp doğanın kucağında biraz nefes almak mı istiyorsunuz? Gölyazı size bundan çok daha büyük bir deneyim vadediyor. Üstelik düzenli bir işte çalışıyorsanız bu deneyim için izin almanıza dahi gerek yok, hafta sonunuzu bu büyülü diyarda geçirerek kendinize hayattan çalınmış küçük bir mutluluk armağan edebilirsiniz. Hiç yurt dışına çıkmamış dahi olsanız, kendinizi başka bir ülkede hatta başka bir zaman diliminde huzur içinde kaybolmuş hissedebilirsiniz.

Gölyazı, Bursa

Günbatımının dünyadaki en güzel karelerinden birini yakalayabilme aşkıyla, Gölyazı şimdiden fotoğrafçılar için adeta bir hac rotası haline gelmiş. Planlarınızı tüm günü burada geçirecek şekilde yaparsanız, gölün dingin ve rengarenk bir görsel şölene dönüştüğü akşam üzeri saatlerinde, fotoğraf sevdalılarının yanı sıra düğün fotoğrafları için gelmiş gelin ve damatlara da rastlayabilir, mutluluklar dilerken bir harika kare de siz yakalayabilirsiniz.

Turistik değeri geç de olsa keşfedilmesine rağmen, özünden ve doğasından pek bir şey kaybetmemiş ender yerlerden olması kıymetini arttırıyor. Estetiğin eski değerini kaybettiği günümüz mimarisinde, dokuyu bozacak yapılara bazen şahit olsanız da siz hep güzele odaklanın, çok özel bir yerde günübirlik de olsa tatilde olacaksınız. Üstelik turizm yatırımı yapılan birçok yerde şahit olduğunuz talana burada rastlamayacaksınız. Yerel halkı teşvik edilse dahi pansiyon hizmeti vermeye pek yanaşmıyor.

Kalınabilecek yerlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Erkekler kadar kadınların da balıkçılık yaparak geçimini sağladığı bu köyde, turizm bölgelerine dair aşina olacağınız belki de tek şey, yarımadanın her yanına yayılmış, belli bir düzeni olmayan doğal bir pazar gibi hissettirecek, ev yapımı ürünler, taptaze sebze meyveler, capcanlı yeni tutulmuş balıklar, mis kokulu çiğ börek ve gözlemeler satan yerel halk olacak.

Bu güzel yarımada, anakaraya bir köprü ile bağlanan Halilbey Adası aslında. Uluabat Gölü içerisine sanki süslemek için pudra şekeri gibi serpiştirilmiş ufacık adaların en büyüğü. Yerleşimin olduğu, ister yürüyerek ister bisiklet kiralayarak gezeceğiniz ilk yer burası olacak. Bursa’dan Belediye otobüsleri ile Halilbey Adası’na kadar gidebilirsiniz.

Hafta sonu gidecekseniz, varsa arabanızı adayla bağlantı kuran köprüye gelmeden, köyün biraz dışına park ederseniz dönerken daracık sokaklarda trafik yaşamayacağınız gibi adaya bağlanan yoldaki sokakları da keşfetme şansınız olur. Yüzölçümü zaten küçük olduğundan geniş bahçeleri olmayan evlerin yanında karada her an göle açılacakmış gibi duran balıkçı kayıklarını, birkaç dakika sonra sazlıkların ve eşsiz göl manzarasının başlaması ile birlikte sizi her adımınızda takip ediyor gibi hissedeceksiniz. Gitgide daha çok kayık görmek size kayıkların bir ruhu varsa burada yaşıyorlar dedirtecek. İşte o anlarda basın deklanşöre.

Köprüyü geçer geçmez 700 yılı çoktan devirmiş “Ağlayan Çınar” sizi karşılıyor olacak. Heybetinden büyülenirseniz, hemen bir çay söyleyip gölgesi etrafında kurulmuş kahvehanede dinlenebilir, mübadele zamanı kavuşamayan bir Rum güzel ile Türk gencinin efsanevi aşkına ağlamaktan gözyaşları ile hemen yanı başındaki bu gölü oluşturmuş ulu çınar altında göl esintisi ile birlikte hülyalara dalabilirsiniz.

Gölün yükseldiği ve evlerin kapılarına dayanıp ağaç gövdelerini sular altında bıraktığı dönemlere denk geldiyseniz, hülyalardan uyanıp ve Venedik’te miyim şaşkınlığını attıktan sonra keşfe devam için yollara düşebilirsiniz. Bir de bu manzaraya yukarıdan bakmak isterseniz Zambak Tepe’ye küçük bir yürüyüşle ulaşabilir, o enfes ada görüntüsünden bir fotoğraf yakalayıp kendi arşivinize de katabilirsiniz. Burada antik tiyatro kalıntılarını da gezerek kendinizi o dönemi yaşıyor bulabilirsiniz.

Yolunuzda bir mezarlık olacak, 1200’lerden kalma Rum ve Türk mezarlarını günümüz mezar taşlarından çok farklı bulacaksınız. Sanat eseri görünümündeki bazı mezarların önünde eski yazı tercümeleri sizi bekliyor olacak öyküleri ile. Buradaki ağaçlar ve çiçekler bile sanki tarih öncesine yolculuk yaptıracakmış gibi bekliyor bizleri, mezarlığında dahi değişik bir huzur var Gölyazı’nın.

Çok yakınındaki Aziz Panteleimon Kilisesi de restorasyon sonrası ziyarete açılmış tarihi yapılardan. Sit alanı ilan edilmiş bu bölgede; bozulmamış pek çok eski Rum evini görebileceğiniz, tarihi hamamlarını, sokaklarını arşınlayıp da ne kadar kısa süreceğine inanamayacağınız yarımada turunu tamamlayıp, göl kenarındaki tezgahlarda gözleme keyfi yaptıktan sonra, göle ve eşsiz nilüfer çiçeklerine, adına festivali bile düzenlenen leyleklerin çağrısına karşı koyamayacak, size her adımızda eşlik eden ağzında balıkla gezen kedilerine veda edip en beğendiğiniz kayık ile 15 Liraya muhteşem bir göl turuna çıkmaktan kendinizi alıkoyamayacaksınız.

İster gün batımında, isterse gündüz gibi aydınlatan ay ışığında seyre çıkın, bu göl size unutulmaz anlar yaşatacak. Tek başınıza gidebileceğiniz gibi, sırada bekleyen diğer su sevdalılarına da katılabilir, her an dokunabilecekmişsiniz gibi duran adacıklara birlikte gitmeyi tercih edebilirsiniz. Siz kayığınızla gezerken, bir yandan ağlarını atmakta olan bir balıkçıya rastlamanız, bir yandan da huşu ile süzülen ördek sürülerini görmeniz mümkün. Leylekler ise her an rehberiniz.

Özel köy ekmeği ve diğer yöresel ürünleri almayı akşam saatlerine bırakırsanız, yarı yarıya ucuza alabilirsiniz. Dönüş yolunda da tezgahlar sizi bekliyor olacak. Alabildiğine yeşil, alabildiğine zeytinlik, alabildiğine mavi, alabildiğine balık, alabildiğine huzur dolu bu bakir köyümüz hala keşfedilmeyi bekliyor ve her gidene beklediğinden daha fazlasını veriyor.

Gölyazı kendisi ile ilgili çok da fazla detay vermeden sizleri de kendi keşiflerinizi yapıp kendi kaçış öykünüzü yaratmak için çağırıyor. Çok fazla beklenti içinde olmadan giderseniz, kim bilir belki kendi sırlarını size bambaşka hikayelerle anlatacak, bambaşka manzaralarla birlikte bambaşka hayaller sunacak. Bu küçük masal diyarı size fısıldıyor, rüyaya dalmaya hazır mısınız? (Yazı: Güneş Pekyalçın)

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You might also like