Drama Köprüsü

Drama, bölgenin egemeni olan Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 15. ile 17. yüzyıl arasında kentlerin camileri, hamamları ve sebilhaneleri için gereken su, kilometrelerce uzaktaki kaynaklardan su kemerleriyle taşınmış. Kimi yerde Bizans ve öncesinden kalma eski su kemerleri onarılmış, kimi yerde tümüyle yenileri yapılmış. Sütun yüksekliğinin arazi yapısına göre ayarlandığı ve gerektiğinde keskin dönüşlerle yön değiştirdiği çok sayıda kemerli sütunun varlığı Osmanlı su kemerlerine özgü mimari bir biçem olarak kabul ediliyor.

Yunanistan ana karasında pek fazla örneği kalmasa da Mora yarımadası kıyısında bulunan Navarin (Pilos) su kemeri ile Kavala su kemerinden sonra en iyi durumda olanlardan biriymiş Drama su kemeri ya da bizim inanmak istediğimiz adıyla, Drama Köprüsü. Hani o sevilen, meşhur türküdeki köprü:

Drama köprüsü bre Hasan dardır geçilmez…

Soğuktur suları Hasan bir tas içilmez…

Drama Köprüsü, Yunanistan

Yol kıyısında durmuş ne yöne bakmamız gerektiğini kestirmeye çalışırken karşıdan gelen küçük otomobil yavaşladı, sürücü penceresini açtı ve soruyu yapıştırdı şiveli bir Türkçe ile, selamsız sabahsız:

-Türk müsünüz?

Cevabı verince selam faslı arkadan geldi. Açık camdan muhabbete başladık amcayla. Meğer burada duranlar neredeyse daima Türkiye’den gelenlermiş. Birkaç yıl önce Türkiye gazetelerinde çıkan “Drama Köprüsü bulundu” haberinden sonra da gelenlerin sayısı epeyce artmış. Amcama sorarsan köprü filan yokmuş buralarda, bizim görmeye çalıştığımız yapı da eski bir su kemerinden başka bir şey değilmiş zaten.

Ne gam, o kadar yolumuzu uzatıp gelmişiz, köprü ya da su kemeri, neyse ne, görmeden gitmek olmaz dedik, amcayı uğurladık. Yoldan biraz ileride dikilen taş yapı gerçekten de bir su kemeriydi. Uzaktan bakınca bir köprü görüntüsü verse de yanından yöresinden geçen bir dere, bir çay yok, bir su yolu yoktu.

Türkü, Selanik vilayetinin doğusunda Kayılar kazasına bağlı Debre köyünden Hasan’ın öyküsünü anlatır. Hasan’a ilişkin rivayet muhtelif; kimine göre komutanıyla tartışıp baş kaldıran bir asker, kimine göre vergi tahsildarının katlettiği babasının intikamı için dağa çıkan bir yetim. Ama farklı öykülerin vardığı sonuç hep aynı payeyi vermiş Debreli’ye. Zenginleri soyup fakir fukarayı kollayan adil ve mert bir eşkıya, bir halk kahramanı. Hikayenin birinde de Gümülcine’den göçen Debreli Hasan’ın Drama girişinde bulunan, ancak tek kişinin geçebileceği tahta köprüyü para verip genişlettirdiği anlatılmakta.

Birkaç saat önce, bu hikayeden habersiz, kasabaya girerken bağıra çağıra, hep bir ağızdan söylediğimiz o türküdeki köprünün hangisi olduğu meçhul olsa da Drama’yı gezmek ve görmek yeterince güzeldi.

Bulgaristan’ın Rodop dağlarından çıkan Nestos ırmağının kasabanın gürül gürül sularıyla yemyeşil bir ovada kurulu küçük bir yerleşim yeri Drama.

Türklerin Karasu, Bulgarların ise Mesta ismiyle andığı Nestos ırmağının en büyük kolu olan Dospat nehri Drama’dan başlayarak Taşoz adasının karşısında Ege denize dökülüyor, Kavala ile İskeçe arasına doğal bir sınır hattı çekerek.

Bizans döneminde Draviskos olarak adlandırılan kasaba, bir kale ve surlarla tahkim edilerek askeri bir merkez olarak önem kazanmış tarihte. Bölgedeki tütün, pamuk ve pirinç tarımı nedeniyle ticari önemi de artan kasabayı Kavala’ya bağlayan karayolları 19. yüzyılda düzeltilmiş, bir de demiryolu hattı döşenmiş ikisi arasında.

  1. yüzyıl başlarında Osmanlı imparatorluğu ile Bulgar Krallığı arasında egemenlik çatışmasına sahne olduktan bir süre sonra bağımsızlık ilanı ile Yunanistan’a geçmiş. Sokaklarını arşınlarken 100-200 yıl öncesinden, gelişen ticaretle gelen zenginlik günlerinden kalma tarihi konaklar çıkıyor karşımızda. Kimi gayet bakımlı ve gösterişli, kimiyse harap ve o denli zavallı. 18. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına uzanan süreçte toplumsal hayattaki değişim mimaride de etkilerini göstermiş. Hızlı ekonomik gelişme çeşitlilik gösteren bir yapılaşmayı doğurmuş.

Evlerin arasına karışmış Bizans surlarının gerisinde yer alan Agia Sofia kilisesi, Osmanlı döneminde bir minare ilavesiyle Bey Camisi veya Hisar Camisi olarak kullanılmış, fakat Yunanistan’ın bağımsızlık ilanından sonra tekrar kiliseye çevrilmiş. Kasaba merkezindeki Eski Cami’nin (Eski Dzami) akıbeti de aynı olmuş, o da bugün Saint Nicholas kilisesi olarak faaliyet gösteriyor.

Drama merkezinde bulunan Agia Varvara parkı yoğun bir yeşilliğin içinde huzurlu, sakin bir dinlenme mekanı sunuyor hemşerilerine. Parkın içindeki çeşmeler, göletler ve dereler ise türkünün hakkını veriyor soğuk sularıyla.

Bir türkünün peşinden şöyle bir uğradığımız Drama’ya haksızlık ettiğimizi, çok az zaman ayırdığımızı sonradan fark ettik. Drama’nın çevresinde gezilesi görülesi yerler hiç de az değilmiş oysa. Yanı başında yükselen, vaktiyle Osmanlı’nın Bozdağ diye adlandırdığı Falakro dağı, zengin bitki örtüsü ve kadim ormanlarıyla doğa yürüyüşçülerine, dik yamaçları ve yüksek zirveleri ile dağcılık ve yamaç paraşütü meraklılarına fırsatlar sunarken karlı tepelerindeki kayak pistleriyle de kış sporları açısından popüler bir tatil beldesi olmuş günümüzde. Falakrodağının güney ucunda ise, Drama’dan 10-15 kilometre uzakta Yunanistan’ın en uzun mağarası, aynı isimli nehrin oyduğu Aggitis mağarası yer almakta.

Kasabadan ayrıldıktan bir süre sonra karşımıza çıkan Nestos ırmağının üzerinde, tam da yolun ortasında durdurup iniyoruz arabadan. Ne de olsa sapa bir dağ yolu burası, geleni geçeni yok denecek kadar az. Nehrin öte tarafına, İskeçe’ye geçmeden önce aynı türküyü sessizce mırıldanarak bir kez daha söylüyoruz, köpürerek akan suların karşısında. Bu sefer gerçek bir köprüde ama. (Yazı: Yüce Ayhan)

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You might also like