Berrak gölleri, buzullarla kaplı ve size yol boyunca eşlik eden dağları, ormanları ve vahşi doğasıyla izlediğimiz doğa belgesellerinin hemen hepsinde bir parça yer edinen Glacier Milli Parkı, Amerika Birleşik Devletleri‘nin Montana eyaleti sınırlarında yer alıyor. Konumu itibariyle ulaşılması güç bir bölgede yer almaktadır ve bu durum daha çok yerli turistin akınına uğramasına sebep vermektedir. Bu bölgeye en yakın şehir 15 bin nüfuslu Kalispell olmakla birlikte Kanada’nın Alberta Eyaleti ile de sınır konumunda.
Ulusal park, ABD’nin New Mexico eyaletinden başlayıp Kanada’nın kuzeyine kadar uzanan Rocky Dağları’nın orta kısımlarında yer almaktadır. Eğer Glacier’e gelmek isterseniz en uygun yol olarak Kalispell’e uçak ile gelebilir ve burada araba kiralayabilirsiniz. Ayrıca biraz macera istiyorsanız ülkenin ulusal tren yolu firması olan Amtrak’in Chicago-Seattle arasında işleyen “Empire Builder” hattı ile yola çıkıp “West Glacier” durağında inerek yol buyunca otantik Kızılderili kültürünü de görebileceğiniz bir deneyim yaşayabilirsiniz.
Glacier Milli Parkı, ABD
Glacier Milli Parkı, iki ana bölümden oluşuyor; West Glacier ve East Glacier. Bu bölgeler arasındaki ulaşım iki yol ile sağlanmakta. İlki; parkın güneyinden geçen 2 numaralı otoban. Bu otoban genelde parkı gezmeden geçip gidenlerin kullandığı yol. Asıl yol ise parkın kuzeyinden geçen efsanevi Going To The Sun Road yolu.
1932 yılında tamamlanan yol, güzergâhı boyunca inanılmaz manzaralara sahiptir. Ayrıca park içerisinde uğranılması gerekli olan en önemli yerler yine bu yol üzerinde yer almaktadır. Bir yanınızda koskocaman dağlar ve buzullar varken öbür yanınızda binlerce metrelik uçurumların olması ve aynı zamanda ansızın yola dökülmeye başlayan şelaleler ile adrenalin, hayranlık ve heyecanı aynı anda yaşayabilirsiniz.
Özellikle ilkbahar aylarında Amerika’nın en zorlu yollarından birisidir. Erimeye başlayan karlar yüzünden zemin buzlanmaya başlar ve dağlardan yola akan şelaleler arabaları uçuruma kadar itebilir. Parkın içerisinde tur otobüsleri de mevcut. Modern ve büyük otobüslerin yanı sıra daha ufak ve eski fakat otantik kırmızı arabalar da parkın içerisinde sık bir şekilde dolanmaktadır.
Going To The Sun Road yoluna iki yerden giriş mevcuttur. Giriş ücreti olarak araç başı 25$ alınmaktadır. Bunun karşılığında size 7 günlük bir “Pass” bilet ve harita verilmektedir. Bu da özellikle kampçılar için oldukça avantajlıdır. Yol, birçok filmde de yer edinir. Özellikle de başrolünde Jack Nickelson’ın oynadığı ‘The Shining’ filminin başlangıç kısmının tamamı bu yolda geçiyor.
Going To The Sun Road’a girmeden önce uğrayabileceğiniz ilk harika, iki küçük gölden oluşan “Two Medicine” olabilir. Sinopah Dağı’nın hemen dibinde yer alan bu göller ulusal parkın batı girişinde yer almaktadır. Birçok faaliyetin yer aldığı bu bölgede kampçılık, doğa yürüyüşleri ve kano gezileri oldukça yaygın. Özellikle kampçılar ve doğa yürüyüşçüleri için her yerde uyarı tabelalarını görmek mümkün: “Ayı spreyi olmadan ve üç kişiden az dolaşmak uygun değildir, sorumluluk kabul etmiyoruz, yiyeceklerinizi dışarıda bırakmayın” gibi…
Lower Two Medicine ve Two Medicine olarak adlandırılan iki gölün en görülesi kısmı elbette Two Medicine’ın kendisi. 3,2 km uzunluğunda olan bu göl 530 m genişliğe sahip. Bu göl aynı zamanda arkeolojik olarak da önemli bir yer tutuyor. Geç Kretase döneminden kalma birçok dinozor iskeleti ve yumurtaları burada bulunmuş. Bu kalıntıları, ulusal parka giderken üzerinden geçtiğiniz kasabalardaki birçok ufak müzede görebilirsiniz.
Yine bu iki gölün arasında yol üzerinde bir şelaleye rastlayacaksınız: “Running Eagle Falls” Glacier’ın sayısız şelalelerinden birisi olan bu şelaleyi önemli kılan ise kolaylıkla ulaşılabilir bir yerde olması. Elbette bu ulaşılabilirlik Glacier için hiçbir zaman basite alınmamalı. Yol üzerinde aracınızı park ettikten sonra ormanın içerisinden bir patika ile ufak bir nehre ulaşıyorsunuz. Yaklaşık 15 dakika kadar süren bu yürüyüş esnasında bile yolda birçok ikaz tabelası görmek mümkün.
Özellikle ayıların avlanmak için sıkça kullandıkları bu nehrin her yerinde ayıların ayak izlerini görebilirsiniz. “Running Eagle Falls” şelalesi ise bu nehrin hemen başlangıcında yer almaktadır. Bu şelaleyi karların yeni erimeye başladığı yüksek debili zamanlarda normal şelalelerden ayırmak imkânsız. Fakat debinin düşük olduğu dönemlerde şelalenin yukarı kısmından su akmamakta ve sadece ağız gibi gözüken bir mağaradan su akmaktadır. İşte bu durum şelaleye özgün bir görüntü katmaktadır.
Going To The Sun Road’ın doğu giriş kapısında bulunan ve parkın en büyük ikinci gölü olan St. Mary gölü ise ulusal parkın reklam yüzü konumundadır. 15.9 Km uzunluğunda olan gölün bir tarafını paralel biçimde Rocky Dağları takip ederken diğer tarafını ise meşhur Going To The Sun Road yolu takip eder. Bu bölge parkın en yoğun biçimde kullanılan bölgesidir. Girişinde bulunan oteller, hediyelik eşya dükkânları, restoranlar ve marketler bu bölgedeki popülasyonun yoğun olmasında başlıca etkendir. Stanley Kubrick’in 1980 senesinde çektiği “The Shining” deki meşhur açılış sahnesinin başlangıcında yer alan St. Mary gölü bu filmle birlikte oldukça popüler bir yer haline gelmiştir. Gölün üzerindeki minik ada ise gölün sembolü olarak göze çarpar.
Gölü önemli kılan bir başka unsur ise, gölün orta kısımlarına denk gelen “Rising Sun” isimli kamp alanıdır. Özellikle St. Mary gölünde uzun süre geçirmek isteyen kampçılar bu kamp alanında vakit geçirmektedir. Kamp alanının haricinde “Rising Sun Motor Inn” isimli ufak bir motel de burada yer almaktadır.
Going To The Sun Road yolunda yavaş yavaş yükselmeye başladıkça yolun manzarası ve tehlikesi de fazlalaşmaktadır. Yüksekliğin 2206 metre olduğu “Logan Pass” bölgesine gelindiği zaman oldukça farklı ve çeşitli bir ekosistem ile karşılaşılmaktadır. Özellikle alp çiçekleri diye adlandırılan bitki örtüsü bu bölgeyle bütünleşen bir görünüm çizmektedir. Bölge içerisinde en çok rastlanılan hayvan türü ise dağ keçisidir. İster dağ yamaçlarında, ister en kalabalık yürüyüş yollarında bir anda karşınıza çıkabilmektedirler. Aynı zamanda dağ fareleri, boz ayıları, sincaplar ve birçok çeşit hayvan türü de yine bölgede sıkça görülmektedir.
Logan Pass, ulusal park içerisinde oldukça yoğun bir şekilde ziyaret edilen bir yerdir. Girişindeki büyük otoparkı, hediyelik dükkanı, danışma merkezi ve lavabolarıyla ufak bir kompleks halindedir. Logan Pass birçok yürüyüş yolunun da başlangıcı konumunda. En çok kullanılan Reynolds Dağı yolu ise yolun sonundan geriye baktığınızda inanılmaz bir görüntüye sahiptir. Ayrıca Reynolds Dağına ulaştığınız zaman yol aşağıya doğru bir patikadan devam etmekte. Bu yol ise ufak tefek birkaç göle kadar gitmekte.
Logan Pass’in en önemli yürüyüş yolu ise aynı zamanda ulusal parkında en ünlü ve en tehlikeli yolu olan “The Garden Wall” isimli yoldur. Highline Trail yürüyüş parkurunun 8 km’lik kısmını oluşturan bu yol iki isimle anılmaktadır. Arkasında sakladığı muhteşem ekosistemin önünde yükseldiği için Bahçe Duvarı ismiyle anılırken, aynı zamanda tepesindeki buzulların erimesiyle ansızın oluşan şelaleler ile de Ağlama Duvarı olarak da anılmaktadır. Bu yolu yürüyecek olanların elbette bu yürüyüşü profesyonel ekipmanlarla yapmaları gerekmektedir. Milli park içerisinde mecburi sayılan ayı spreyinin yanında birçok teknik alette bu parkurda olmazsa olmazdır.
Yolun sonunda bulunan “Lake Mcdonald” ise yolun başlangıcından sonuna kadar her noktasının aynı mükemmellikte olduğunu kanıtlar nitelikte. Ulusal parkın içerisindeki en büyük göl olan Lake Mcdonald 16 km uzunluğunda ve 1.6 km genişliğindedir. Göle paralel seyreden Continental Divide dağlık bölgesi ise özellikle akşamüzeri gölde oluşturduğu yansıma ile oldukça etkileyici bir manzara sunar.
Parkın bu bölgesi de ekosistem açısından oldukça gelişmiştir. Gölün çevresi ormanlık alanla çevrilidir. Özellikle Ladin, Köknar, Karaçam gibi ağaçlar yaygındır. Burası ayı popülasyonu açısından da milli parkın diğer bölgelerinden daha fazla popülasyona sahiptir. En fazla göreceğiniz hayvan türü ise geyiklerdir. Hatta bir süre sonra kamp alanında ve çadırınızın yanı başında göreceğiniz geyikler size çok normal gelecektir. Ayrıca bu gölün en ünlü yanı ise berrak suyunun tabanında bulunan renkli Arjilit taşlarıdır. İnce taneli kilin zamanla kat kat yığılması ile oluşan bu taş göle çok farklı bir hava katmaktadır.
Göl iki adet kamp alanına ev sahipliği yapmaktadır: Spraque Creek ve Apgar. Apgar, parkın en büyük ve en önemli kamp alanlarından birisi. Mcdonald Gölü’nün sonunda yer alan kamp alanı aynı zamanda Going To The Sun Road yolunun diğer girişi ve West Glacier’den bu yola girişteki bir kapı konumunda. Diğer kamp alanı olan Spraque Creek ise Apgar’a göre daha mütevazi. Gölün orta kesimlerine denk gelen bu alanda aynı zamanda bisikletli gezginler için ayrı bir alan bulunmaktadır.
Ulusal park içerisindeki kamp alanları oldukça yoğun şekilde kullanılmakta. Birçoğu bu nedenle önceden rezervasyon gerektiriyor. Kamp alanlarından sorumlu genelde iki kişi bulunuyor. Bunlar parkın açık olduğu dönemlerde burada bulunuyorlar. Ayrıca kampın büyüklüğüne göre ofis ve şerif de bulunuyor. Kamp ücretleri günlük olarak 10 ile 25 dolar arasında değişiyor.
Kamp alanına yerleştikten sonra girişteki bir bölmeden kart alıp çadırınıza yapıştırıyorsunuz. Bu kartı alırken de oradaki bir kutuya parayı atıyorsunuz. İlginç olarak bu işlemleri yaparken kimse başınızda durmuyor. ABD içerisinde kampçılık bir kültür haline geldiği için kimse denetlemeye gerek duymuyor ve kimse sizin o kutuya ne kadar attığınızı kontrol etmiyor.
Genel itibariyle Glacier Milli Parkı, dünya üzerindeki doğa harikalarının birçoğuna ev sahipliği yapmaktadır. Belgesellerden aşina olduğumuz, hatta gökdelenlerdeki ofislerden tutun kıraathanelerin duvarlarındaki manzara fotoğraflarından çoğunun çekildiği yer olan Glacier, gezilip görüldükten sonra doğaya olan hayranlığımızı katlarca arttırabiliyor.
Glacier Milli Parkı hakkında bilgiler
- Going To The Sun Road yolu kış dönemlerinde kapalı. Bu dönem elbette göreceli, Çünkü bu bölgede kış bitse dahi buzullar uzun süre yerde kalmaktadır. Gezmek için en uygun zaman aralığı Temmuz-Eylül arası.
- Girişte 25 dolara aldığınız 7 günlük pass biletin 7 gününü de kullanmaya bakın. Özellikle St. Mary, Spraque ve Apgar kamp alanlarını kullanın ve üşümezseniz yüzün.
- Kamp alanları için önceden rezervasyon yapmanız oldukça önemli. Özellikle öğlen 12’den sonra yer bulmanız oldukça zor.
- Eğer uçakla ya da trenle gelirseniz geziye West Glacier’den araba kiralayarak başlamanız daha uygun olacaktır. East Glacier kısmında bazı hizmetleri bulmanız daha zordur. Eğer West Glacier yolunu izlerseniz geziniz Lake Mcdonald’da başlayıp St. Mary’de bitecektir. Ayrıca kiralayacağınız arabanın boyut olarak ufak olmasına dikkat edin, çünkü yol uçurum kenarlarında oldukça darlaşabiliyor. Economy ya da compact sınıf bir arabanın günlük kirası 35 dolardan başlıyor ve çoğu araç kiralama şirketi Avrupa ehliyetini kabul ediyor.
- Kamp ya da uzun yürüyüş yapacaksanız ayı spreyi şart olarak koşuluyor. Bu spreyleri Two Medicine’daki alışveriş yerinde 50 dolara görmüştük.
- Vaktiniz varsa West Glacier’den 3 saat uzaklıktaki Flathead Gölü’ne kesin olarak gidin. Bu göl dünyanın en berrak gölü olarak adlandırılan ve fotoğrafı her yerde karşımıza çıkan meşhur bir göldür.
- Eğer biraz daha fazla vaktiniz varsa 9 saatlik bir yolculuk ile Wyoming Eyaleti’ndeki Yellowstone Milli Parkına da gidin. Emin olun hiç pişman olmayacaksınız.
- Ayrıca parkın doğu girişine giderken yol üzerinde bulunan “Browning” kasabasına da uğrayabilirsiniz. Bu kasaba Kızılderili kültürünün sürdürüldüğü nadir yerlerden birisi. (Yazar: Eyüp Yavuz)