Uzun yıllar boyunca yaşanmışlıklara, anılara ev sahipliği yapan ve derin bir birikimle Türk izlerini bünyesinde barındıran Ege adaları Türkiye’nin burnunun dibinde her zaman siyasetin acı hatıralarıyla öykünen, bazen de “nasıl oldu da elimizden kaçırdık” diyerek dövünülen sohbetlerin baş tacı oldu.
Lozan’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni temsil eden Dışişleri Bakanı İsmet Paşa’nın ülke için önemli kazanımları olmasına rağmen ilerleyen yıllarda birtakım kesimlerce “adaları kaçıran diplomasinin” temsilcisi olarak da andıran Ege adaları, son yıllarda gelişen ilişkiler ve atılan olumlu adımlarla Türkler tarafından özellikle tatil dönemlerinde sıkça ziyaret edilir hale geldi.
Bir dönem doğum yeri Ege adaları olan Türk vatandaşlarına giriş izni verilmeyen adalar yaşanan ekonomik krizle beraber Türk turistlerden daha da fazla yararlanıyor. Hemen hemen her gün Türk kıyılarından uzanan katamaranlarla adalara adım atan Türkler Yunanları sevindiriyor.
Oniki Ada’nın en büyüğü Rodos
Marmaris’ten hızlı feribotlarla bir saatlik bir yolculukla ulaşılabilen Rodos, Ege Denizi’nde On İki Adaların en büyüğü olma özelliğini taşıyor. Fethiye, Marmaris ve Bodrum’dan belirli aralıklarla kalkan feribotların yanı sıra İstanbul’dan Atina aktarmalı olarak havayolu ulaşımıyla da adaya ulaşmak mümkün.
Rodos’a feribot veya katamaran ile gitmek için en kolay kalkış noktası Marmaris. Marmaris’ten Rodos’a hizmet veren tek bir Türk firması var o da “Yeşil Marmaris.“ İnternette araştırdığınız veya bulduğunuz çeşitli bilet satan firmalar sadece acente ve hepsi bu firmanın biletini satıyor. “Yeşil Marmaris” haricinde Yunanistan firmalarından biri olan “Dodekanisos Seaways” de akşam saatlerinde Marmaris’ten Rodos’a sefer yapıyor.
Feribot bileti pahalı
Burnumuzun ucundaki adalara, burnumuzun ucundaki Avrupa’ya bir seyahat daha gerçekleştirmek üzereyiz. Marmaris’e günün ilk ışıklarıyla birlikte ulaşıyoruz. Daha önce İstanköy, Sakız, Sisam ve Midilli’ye gidiş dönüş oldukça makul bilet fiyatlarıyla seyahat eden biri olarak 67 euroluk Rodos feribot bileti olabildiğince pahalı geliyor.
İşin gerçeğini daha sonradan anlıyorum. 50 deniz millik mesafe için bu fiyat ortalamalarda seyrediyor aslında. Çeşme’den 8 deniz mili uzaklıktaki Sakız’a gidiş dönüş 8 euro verince, 50 deniz miline bu kadar para vermek çok (pahalı) kabul edilmemeli açıkçası.
Marmaris Marina şimdiye kadar gördüğüm en kaba ve en işine saygısı olmayan insanların çalıştığı marina. Bilet işlemlerini hallederken çok kısa ve net bir soru sorarken aldığım yanıt üç defa üst üste “ne?” oluyor. Dördüncü kez tekrardan sonra iki kelimelik yanıtla pes ediyorum, sinir küpüne dönerek.
Marina içinde var olan otopark sorunundan nemalanan taksi durağı araçlara göz kulak olma bahanesiyle korsan otopark işletmeciliği yapıyor. Buradan tüm yetkililere seslenerek marinanın hemen yanında, Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın dibinde bulunan taksi durağını vergi kaçırmak ve korsan otopark işletmeciliği nedeniyle ihbar ediyorum.
Pasaport işlemlerimizi halledip gümrüklü sahaya geçiyoruz. Sezon sonu olmasına rağmen limana demirleyen kruvaziyerin yanında minicik kalan katamarana Türklere özgü biçimde karmaşa halinde ilerliyoruz. Atıştıran yağmurda ıslanmamak isteyen herkes koşturunca izdiham yaşanıyor. 1 saatlik yolculuğun ardından Rodos adasındayız…
Rodos’a girerken…
Feribot kaptanının aman fazla alkol almayın, dönüşte sıkı gümrük kontrolü var bağırışlarıyla adım attığımız adada pasaportlarımıza vurulan Rodos damgasının ardından bavulumuzu açmak isteyen gümrük görevlisine itiraz etmeden eşyalarımızı avuçlamasına göz yumuyoruz.
Yan yana dalgalanan Yunan ve Avrupa Birliği bayraklarıyla taksici davetleriyle adımlarımızı sıklaştırıp Rodos Şövalyeleri döneminden kalan Rodos Old Town‘a giriyoruz birden.
Bin 400 kilometrekarelik alana yayılan adada 110 bine yaklaşan bir nüfus yaşıyor. Merkez kent olan Rodos’un dışında 10 kent ve çok sayıda köyün bulunduğu ada aynı zamanda Osmanlı döneminde On İki Adalar olarak adlandırılan Dodekanisos adalarının idari merkezi konumunda.
Dağlık bir alan olan adada İstiyatı, Armanista, Attayırod ve Profitis İlias dağları bulunmakta. Rodos şehri, modern yapılanmanın ve lüks otellerin bulunduğu “yeni şehir” ve tarihsel izler taşıyan, küçük evlerin ve butik otellerin bulunduğu “eski şehir” olmak üzere iki bölgeden oluşurken; UNESCO dünya mirası listesinde de yer alıyor.
Osmanlı izlerini de taşıyan adada az sayıda yaşayan Türk nüfusu Müslüman Yunan vatandaşı olarak adlandırılıyormuş. Bizlerin Türk olarak ifade ettiği bu Müslüman kesim Osmanlı Devleti döneminde adada “Türk” olarak yaşayan ve geçen süreçte politikalar eseri kültürel kimliğini çokça kaybederek Avrupalı hale gelen Müslümanları içeriyor. Halen bazı dernek ve sivil toplum kuruluşlarının mücadelesiyle bir şeyler yapılmaya çalışılsa da Yunanistan’ın bu konudaki baskıcı tutumunu aşabilmek mümkün olmuyormuş.
Rodos eski şehrini çevreleyen surların altı ana giriş kapısı var. Bunlar sırayla, D’Amboise, Koskinou, Agia Aikaterini, Porta Marina, St. Paul ve Eleftheria geçitleri. Eski şehirde gezerken Argyrokastro Meydanı ve şu an Bizans Sanat Müzesi olarak kullanılan Meryem Ana Müzesi gezilmesi gereken yerler arasında gösteriliyor.
Osmanlı izleri her yerde
Ada yaklaşık 400 yıl Osmanlı yönetiminde olunca çok sayıda tanıdık eser de var. Bugün ayakta kalmış 7 cami var. Fakat bunlardan sadece bir tanesi ibadete açık. Diğerlerinin yıllardır restorasyon işlemleri sürüyor. Avrupa Birliği fonlarıyla restorasyonu tamamlanan camiler ise müze olarak kullanıma açılıyor. Yaklaşık 110 bin nüfuslu adada bugün 3 bin civarında Türk kökenli Yunan vatandaşının yaşadığı ifade ediliyor. Türk köyleri hâlâ Türkiye’ye göçmemiş yaşlı Türkleri barındırıyor. Aslında Rodos’taki Osmanlı izlerini sadece camilerle sınırlamak doğru değil. Kütüphane, saat kulesi, medrese, okul, türbe, han ve hamamlar ziyaretçilerin gözdesi. Rodos’taki Türk kimliğini bugüne kadar vakıflar taşımış. Vakıflar, Türk cemaatinin bir arada kalması için tutkal görevi görmüş. Rodos’ta Türklerin en faal olduğu yer Murad Paşa Külliyesi. Çam ve okaliptüs ağaçlarıyla kaplı külliyede cami, türbe ve Osmanlı mezarları var. Bu mekanın sembolik önemi var; çünkü Osmanlı Donanması ne zaman Akdeniz’e açılsa Murat Paşa’nın kabrini topla selamlayıp gidermiş…
Ekim ayının son günlerine yaklaştığımız dakikalarda hava yağmura dönecek endişesiyle eski şehrin içinde yemek molası veriyoruz. Esnafın müşteri kapma çabası Türkiye topraklarını hatırlatıyor bizlere.
Yunan adaları seyahatlerinin olmazsa olmazlarından Yunan döneri (giros) siparişi veriyoruz. Tüm dünyaya döneri tanıtan Yunanlar reklam ve halkla ilişkiler konusunda oldukça başarılılar. Pita ekmeğinin içerisine domuz ya da tavuk seçenekleri ile yerleştirilen döner eti cacık, soğan, domates, patates ve soslarla mükemmel bir tata bürünüyor.
Adayı keşfetmek için harekete geçmeden sakin biçimde oturup çevreyi izliyoruz. Başlayan yağmur hareketlerimizi daha da yavaşlatıyor. Adanın sakin yaşamına iki günlük katılımımız bizleri rahatlatacak düşüncesiyle bırakıyoruz kendimizi Rodos’a…
Kanuni’nin adayı fethi
Rodos, Güneş Tanrısı Apollon’a Tanrı Zeus tarafından hediye edilen ada. Apollon’un ölümünden sonra ada, onun üç oğlu arasında paylaştırılmış. Oğulların her biri adanın farklı bir yakasında birer şehir kurmuşlar ama kendi aralarında hiç anlaşamayıp ufacık adayı savaş meydanına çevirmişler.
Rodos’ta bir zamanlar dünyanın yedi harikasından biri olan Rodos Heykeli varmış. Limanın tam girişinde bulunan bu heykelin boyu 32 metre imiş. İçi mermer, dışı bronzdan yapılmış, gelen gemiler heykelin altından geçerek limana girermiş. Heykel, bir depremde yıkılınca, Araplar, parçaları denizden çıkararak 700 deveye yükleyip kaçırmış ve satmışlar. Heykelin sonraki akıbeti bilinmiyor. Bugün Rodos heykelinin yerinde iki ceylan heykeli var.
1300’lü yıllarda adayı fetheden Cenevizliler ayrı köşelerde kurulu Rodos’u yerle bir edip şimdiki eski şehri kurmuşlar. Şehrin güvenliğini sağlamak üzere inşa edilen kesme taşlı surlar 200 yıllık bir süreçte tamamlanmış. Cenevizlilerin ardından adada Kudüs Şövalyeleri ile Haçlı Orduları’nın işgali yaşanmış.
Korsanlık ve haraç gelirleri ile refah içinde yaşayan ada Kanuni Sultan Süleyman’ın da dikkatini çekmiş. Kanuni, denizin hâkimiyetini tamamlayabilmek amacıyla 1522 yılında adayı kuşatır ama fethetmeyi başaramaz. Bunun üzerine adada köle hayati süren Yahudiler’den yardım ister. Onların bir gece açık bıraktığı sur kapısından içeri giren yeniçeriler, kale kumandanını öldürür ve böylece kale fethedilir. Altı ay süren fetih sonunda, Kanuni, Yahudiler’e adanın 3’te birini bağışlar ve onları normal vatandaş sayar. Aynı Yahudiler, 1943-44’te Alman yönetimi sırasında sürülürler ve 7-8 bin kişiden kurtulan olmaz.
İtalyan işgali
1912 yılına kadar Osmanlı yönetiminde kalan ada yönetimi 1912’de Dünya Savaşı sonunda İtalyanlar’a devredilir ve altın çağ başlar. İtalyanlar, 1912’den 1942’ye kadar tüm adayı imar ederler. Yel değirmenleri yapar, patlamayla yok olan eski sarayı yeniden inşa ederler, tüm adayı müzeler, taştan hükümet binaları ve hamamlarla süslerler. Bugün tüm ihtişamı ile duran Rodos surları ve saray, İtalyanlar’ın Mussollini’nin adaya gelişinde kullanması için restore edilmiş hali. Saray içindeki tüm odalar Kos Adası’ndan getirilmiş mozaiklerle döşeli ve avluda da heykeller duruyor. İtalyanlar adadan 1942’de kovulduktan sonra, önce İngiliz ardından da Almanlar adayı ele geçiriyor. En sonunda da ada, restore edilmiş, pırıl pırıl halde 1948’de Yunanlılar’a teslim ediliyor.