Herakles’i Alanya’da Gördük

0
518

Türkiye’nin turizm potansiyeli ile en üst sıralarda yer alan, Akdeniz’in en uzun kumsallarına sahip ve Antalya’ya 140 km’lik uzaklıkta olan Alanya’dayız…

Birbirinden değişik sınıflara hitap eden otel seçenekleri ile yılın her ayı yerli ve yabancı turistleri ağırlamaktan keyif aldığı gözlemlenen Alanya’da, çok masraflı olmayan ve sadece gecemizi geçirip turumuza devam edeceğimiz bir pansiyona yerleştikten sonra sokaklara atıyoruz kendimizi. Yaz sezonunun o yoğun günlerinin izlerine rastlayamadığımız sokaklar yerliden çok yabancı turistlerle dolup taşmış. Özellikle gıda sektöründeki esnaf müşteri çekmek için şekilden şekle girse de durum çok iç açıcı gibi görünmüyor.

herakles (4)

Esnafın yoğun çabalarıyla ikna olduğumuz bir mekana oturunca önümüze gelen menünün Türk ve yabancı versiyonu olduğunu fark ediyoruz. Bu da Türk turizmindeki yaklaşımın hiç de değişmediğinin bir göstergesi oluyor aslında.  Yemek ertesinde yürüdüğümüz çarşıda Türkçe bir tabela bile olmaması yine kendi içimizdeki bir yaman çelişki. Yorgunluk ve bir sonraki günün planlarını düşündükçe hemen pansiyona dönüp uyumak geliyor içimizden. Pansiyonumuza dönüp uykuya dalıyoruz. Yarın yeni bir gün ve keşfedilecek güzellikler bizleri bekliyor.

Henüz kent ayağa kalkmamışken bir fırından aldığımız simitle taze sıkılmış meyve suyu satan bir dükkanın önünde duruyoruz. Kahvaltımızı bu şekilde ayakta atlattıktan sonra Alanya Kalesi’nden Alanya’ya bakış atmak üzere kaleye çıkıyoruz. Muhteşem manzarası ile taşıt ve yaya trafiğine açık olan bu kalenin surları içinde çok sayıda yaşam alanı var. Evleri görüp imrenmemek güç. Düşünsenize eviniz kale surları içinde ve balkonunuzdan muhteşem bir manzaraya her istediğiniz an bakabiliyorsunuz.

herakles (3)

Alanya Kalesi’nden çarşaf gibi deniziyle Alanya Körfezi’ni seyrederken denizin kıyısında yer alan ve bir dönem paralarımızda da tasvir edilen Kızıl Kule apayrı bir görünüm sergiliyor. 33 metre yükseklikte, altıgen olarak kırmızı tuğladan yapılmış bu Selçuklu yapısı, içinde bir etnografya müzesini de barındırıyormuş.

Bizler manzarayı izlerken yeni yeni uyananlar yürüyerek ya da araçlarıyla kale surları içinden işlerine doğru yola çıkıyorlar. Konut yoğunluğu çok gibi görünse de hala yeşil kalmayı başaran yerlerin olduğunu söyleyebilmek mümkün.

Damlataş Mağarası Kapalıymış

Manzarayı azalan zamanımız sebebiyle içimiz acıya acıya bırakmak zorunda kalıyoruz. Sıradaki durağımız Damlataş Mağarası. Çok şık olmayan bir tabela ile dışarıdan bakıldığında bir kafe ya da bar tarzı bir mekanmış gibi görünen mağara girişi oldukça yaratıcılık yoksunu.

Bu olumsuz düşüncelerle mağara girişine geldiğimizde mağaranın henüz ziyaretçi girişine açık olmadığını öğrenip üzülüyoruz. Buralara kadar gelip mağarayı görmeden dönmek bizleri üzüyor. Damlataş Plajı’ndan denize şöyle bir bakıp, iç geçiriyoruz. Plaj gerçekten çok güzel görünüyor.

Özene bözene hazırladığımız programımızın Alanya durağındaki son nokta Alanya Arkeoloji Müzesi oluyor. Müze bu kadar erken saatte ziyaretçi görmeye alışkın olmamış olacak ki henüz girişler yıkanıp, süpürülürken bizler ziyaretçi olarak müzeye adım atıyoruz.

herakles (1)

Herakles’e Doğru…

Etnografik, yerel kıyafetler ile bölgedeki kazılardan çıkarılan ve Antalya’ya gönderilmemiş olan eserler bu müzede sergileniyormuş. Müzenin en ilgi çeken eseri Herakles oluyor.

Uzmanların, korsanlar tarafından Alanya’ya bir savaş ganimeti olarak getirildiğini sandığı Herakles’in bronz heykeli dünyadaki tüm diğer Herakles heykellerinden çok daha farklı bir formda olma özelliği ile dikkat çekiyor. Yaygın olarak Herkül adıyla tanınan Herakles mitoloji ile ilgilenenlerin çok yakından tanıdığı bir isim.

herakles (2)

“Mitolojide tanrıların tanrısı Zeus’un sayısız çapkınlıklarından birinde ölümlü Alkmene’den dünyaya gelen Herakles, insanın doğaya karşı yenilmez saldırma ve dayanma gücünü simgeler. Zeus’un kıskanç karısı Hera, bütün kin ve nefreti ile doğumundan ölümüne dek Herakles’in peşini bırakmaz. Herakles, yarı tanrı fakat aynı zamanda ölümlü bir insandır ve üstelik köledir. Tanrı vergisi bir güce sahip olmasına rağmen kuvvetini kullanmaktan zevk almaz, kahraman olmayı kendi seçmemiştir. Karıştığı olaylarda gücünü dizginleyemediği için istemeyerek suç işler ve zaman zaman çıldıracak gibi olur. Kendisine yöneltilen suçların kefareti olarak on iki işi başarması istenir. On iki yıl sürecek hizmetlerini başarırsa ölümsüzlüğe kavuşacaktır. Yalnız kollarının gücünü kullanarak ve silah olarak elinden hiç ayırmadığı topuzu ile her bir ayrı bir efsane konusu olan maceradan maceraya koşar. Yontularına da yansıtılan elindeki post, Nemea aslanını kollarının arasına alıp boğduktan sonra edindiği zırhtır. Yaptığı işler hep insanlığın yararına olan Herakles tüm zorlukların üstesinden gelerek ülkesine döner fakat kötü kaderi peşini bırakmaz. Ölümcül bir iksire bulanmış gömleği giyince korkunç acılarla yanmaya başlar. Acılardan kurtulmak için oğluna buyruk verir ve bir odun yığını hazırlatır, yanarak ölür. Zeus, bu trajik sona müdahale eder Herakles’i kaçırıp götürür; bir daha insanların arasına dönmeyen Herakles Hebe ile evlenir ve ölümsüzlüğe kavuşur. Herakles’in mitolojideki bir adı da Herkül’dür.”

1967 yılında açılan müze Herakles’in heykeli dışında birbirinden farklı dönemleri temsil eden eserleri ile de dikkat çekiyor. M.Ö 625 yılına ait Fenike dilinde yazılmış taş yazıt, müzenin en eski eseri olma unvanını taşırken, müzenin bahçesi taş eserlerle donanmış.

Damlataş’tan eli boş dönenler olarak Alanya Arkeoloji Müzesi bizlere ilaç gibi geliyor aslında. Alanya’dan Antalya’ya doğru olan yolumuzda görmemiz gereken birçok yerin olduğunu hatırlayarak, programımızın da aksamaması için tekrar yola çıkıyoruz. Hoşçakal Alanya.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz