Babamın PTT’de ki görevi sebebiyle hayatımın büyük çoğunluğu PTT’de geçti.
Özellikle küçüklük dönemlerimde yaz tatillerinde her gün PTT’ye giden biri olarak PTT’nin her kademesinde her bölümünde ne iş yapılır edilir kısa sürede öğrendim. İş yerinde çalışan diğer görevlilerin çocuklarıyla mektup seleleriyle, mektup işleme gözleriyle, mektup taşıma arabalarıyla oynadığımız oyunlar hala hafızamdan silinmez.
Mektubun kabul anından, evlerdeki posta kutularına gidişinin canlı tanığı oldum.
Başlıca güzergahlarda kurulu olan Posta İşleme Merkezleri’nin İzmir’deki binası benim için birçok anıya sahiptir bu yüzden. Babamın PTT içindeki unvan yükselmeleri de benim ilkokul ve ortaokul çağlarıma rastgelir.
Posta İşleme Merkezleri il ve bölge bazında kabul edilen tüm mektupların toplandığı ve bir sonraki merkeze sevk edildiği, aynı zamanda o şehirdeki postacıların mektuplarını çantalarına doldurup dağıtıma çıktığı merkezdir.
Özellikle bayram, yılbaşı gibi özel günler öncesi artan mektup trafiğiyle bizlerde önümüzde alfabetik sıra ile dizilmiş mektup işleme bankolarının önündeki yerimizi alarak kazanlar içinde ayrılmayı bekleyen mektuplara elimizle yön verirdik. Bu işten keyif alırdık. İnsanların birbirlerine vereceği müjdeli haberlere elçi olurduk kendimizce.
Türkiye’de birçok ile bağlı ilçe ve beldeyi mektup işlerken öğrendim. Hala biri bir ilçenin hangi ile bağlı olduğunu sorduğunda anında cevap vermemin en büyük sebebi babam ve PTT’dir.
Acıpayam
Belli bir süre sonra otomatikman hafızama yerleşen il, ilçe, belde olgusu her Türkiye seyahatimde bana güzel şeyleri hatırlatır.
Geçenlerde bayram tatili vesilesiyle Antalya istikametine doğru yola çıktığımızda da bu anılar aklıma geldi bir bir.
Kahvaltı yapmadan çıktığımız yolculukta “ha şurada yeriz”, “ha şurada dururuz” derken İzmir’den Aydın’ı, Denizli’yi geçivermişiz fakında olmadan. Tez canlılığımız da işin içine eklenince Acıpayam’a kadar açlığımızı fark etmedik bile…
Artık açlıktan midemiz alarm verirken Acıpayam çıkışında küçük ama şirin görünümü ile dikkat çeken bir yerde aniden duruverdik.
Sıradan bir tesadüfle durduğumuz bu nokta bize tesadüflerin insan hayatında ne kadar önemli bir paya sahip olduğunu gösterecekti.
Dönmez Dinlenme Tesisleri
Bayramın ikinci günü yollardaki derin sessizliği Dönmez Dinlenme Tesisi’ni yeni hayata geçiren Mehmet Amca bozdu.
O kadar içten, samimi ve sıcak bir yaklaşımı vardı ki konuşmaya niyeti olmayan herkesi konuşturacak cinsten biriydi.
Kendi eliyle açtığı pide hamurlarımız fırında pişmeyi beklerken derin bir sohbete başladık. Biraz zaman geçince eşi ve Aydın’da yüksek lisans yapan oğlu da bizlerin sohbetine katıldı.
Pidelerin lezzetiyle, ilginin ve samimiyetin dozu da artınca iyice keyiflendik.
Onca yol hiçbir yerde durmayarak gelip, ta Acıpayam’da durmamızın bir sebebi olmalıydı.
El emeğinin ve insanca yaklaşımın ne kadar önemli olduğunu burada bir kez daha öğrendik. Büyük dinlenme tesislerinde robotlaşan ve tek derdi para olan insanları düşününce ne kadar doğru bir karar verdiğimizi bir kez daha düşündüm burada durarak.
Geçmişte PTT’de kare bir saç kutunun üzerindeki etiketten ibaret olan “Acıpayam” benim için Mehmet Amca ile anlam kazandı.
O, dönüşte de mutlaka uğrayın derken o kadar samimi görünüyordu ki Antalya dönüşünde uğramadan olmazdı.
Yine yemeğimizi çok makul fiyatlarla yedikten sonra bu kez Mehmet Amca sayesinde Acıpayam’ı görme isteğimiz canlandı.
Acıpayam’ın kültür elçisi ilan ettiğimiz Mehmet Amca’yı Denizli Antalya karayolunda Acıpayam ilçesi çıkışında sağ tarafta bulunan Dönmez Dinlenme Tesisleri’nde bulabilirsiniz.
Biz şimdi biraz Acıpayam’a, özellikle tarihine bakalım…
Türkiye’nin en eski ilçelerinden biri olan Acıpayam’ın eski adı Garbikaraağaç’mış.
1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra bölgeye akın akın gelen Türk boylarından Karaağaç baba yönetimindeki bir kol buralara yerleşmiş.
Bir süre Germiyanoğulları’na geçen bölge, Germiyanoğlu Süleyman Şah’ın Osmanlılarla akraba olması nedeniyle kızı Devlet Hatun’u, Beyazıt’a verdiğinden Hamit Ovası çeyiz olarak verilmiş ve Acıpayam Osmanlılara katılmış.
Şu Karaağaç İsimleri
Bilindiği üzere Isparta’nın Şarkikaraağaç adında bir ilçesi var. Her zaman merak etmişimdir bu isim nerden geliyor diye. Bunun da Acıpayam’la ortak bir hikayesi var.
Sultan Beyazıt’ın Moğol İmparatoru Timur’a yenilmesi sonucu, Osmanlıların zayıflaması ile bölge tekrar Germiyanoğullarına geçmiş. Germiyanoğulları’ndan memnun olmayan bölge halkı Hamitoğulları’na bağlanmak isteğiyle başkaldırmış. Bu nedenle bölge halkı bir süre “Asi Karaağaç” olarak anılmaya başlanmıştır. 1429 yılında ikinci kez Osmanlılara geçen bölge Isparta Sancağı’na bağlanmıştır. Isparta Sancağı’nda iki Karaağaç olunca birine “Şarkikaraağaç” diğerine de ” Garbikaraağaç” adı verilmiş. Böylece bölge halkı “Asi” töhmetinden kurtarılmıştır. Bir süre sonra Burdur’un sancak olması nedeniyle bölge Burdur Sancağı’na bağlanmış.
Garbikaraağaç Cumhuriyetle beraber Acıpayam olmuş.
***
Acıpayam sessiz sakin, kendi halinde bir ilçe. 12 binlik nüfusu ile doğası fazla zarar görmemiş, keşfedilmeyi bekliyor.
İnsanları da bu kadar sıcak ve samimi olunca, yolunuzun üstündeyken bir uğrayın derim ben…