Kahramanmaraş deyince akla neler gelir?
—Dondurma, Sütçü İmam, Fransızların işgali ve halkın direnişi…
Daha başka?
—Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde düşmesi.
Daha başka?
—Yok.
Kahramanmaraş ahşap oymacılığı ile demir ve bakır işlemede tarihi bir geçmişe sahip.
Ancak Maraşlılar dışında Maraş’ın bu özelliğini Türkiye’de bilen çok da kişi yok.
Maraş’taki ilk günümde vaktimin fazlalığından ve mesafelerin kısalığından dolayı ilk durağımı Bakırcılar Çarşısı olarak ilan ediyorum.
Bakırcılar Çarşısı, Kapalı Çarşı, Demirciler Çarşısı ve Oymacılar Çarşısı birbirlerine çok yakın bir konumda iç içe geçmiş durumdalar.
Tarihe meydan okuyan hanların günümüzde birer ticaret merkezine dönüştüğü çarşılar birer tezatı yansıtıyor. Bir yanda bakır, demir işlemeciliği ve ahşap oymacılığı yapan ve mesleklerinin son temsilcisi olan insanlar zor şartlarda ve döküntü atölyelerde çalışırlarken; diğer yanda Kapalı Çarşı’da Çin Malı hediyelik eşya, ezan okuyan saat ya da kaçak ürünler satan esnaflar derli toplu dükkânlarda rahat koşullarda iş yapıyorlar.
Çeşit çeşit hayvan postu satan dükkânlarda el emeği atölyelerin yanında yer almışlar. Ancak yerel yönetimlerin bu tarihi esnafa sahip çıkması gerekli. Dükkânlar yıkılmak üzere ve birinci dereceden sit alanı içinde olduğundan dükkân sahiplerinin çivi çakması yasak. Maliyetler belirlenip bir şekilde orta yol bulunup bu mirasa sahip çıkılmalı.
Kapalı Çarşı’nın düzenli ve ferah görünümünün başladığı noktadan yukarıya çıkmaya başlayınca Demirciler Çarşısı’na adım atılıyor.
Geleneksel Anadolu insanının “katı” temsilcileri çarşı boyunca yabancıları gözlemliyor.
Maraş kent merkezi Maraş’ı ilk kez gören yabancılar için biraz ürkütücü olabilir. Sık sık Türk ve Filistin bayrakları dükkânlar önünde dalgalanırken İslam vurgusu satılan kutu oyuncaklara bile yansımış.
Uygulamalı Müslüman Çocuk Seti “Cennet Bahçesi”, 24 altınla akılan sırlı yolculuk “İpek Yolu”, İlim meclisi “Cennet Yolu” gibi buram buram İslam kokan kutu oyunları cami duvarlarında alıcılarını bekliyor.
Fotoğraf çektiğimi gören esnaflardan biri lafa giriyor.
“Benimde yeğenin fotoğraf makinesi var o da fotoğraf çekmeyi sever.”
Bu söz üstüne konuşmamak ayıp olur. Başlıyoruz sohbete. Şahin Ticaret’in sahibi Ahmet Şahin çakı, bıçak ve şiş ticareti yapıyormuş. Mütevazı dükkânı “babadan oğla” sistemi ile kendisine kalmış. Ailede kendisinden sonra bu işi yapacak kimsenin olmadığını sıkıla sıkıla söylerken aklıma belgesellerdeki klasik “sanatının son temsilcisi” sözü geliyor. El emeği olan el sanatlarımızı icra eden temsilcilerinden sonra sanatı devam ettirecek bir nesil maalesef yetişemiyor. Artık gençler üniversite okumaya farklı şehirlere gidiyorlar.
Koç boynuzundan yapılan bıçak saplarının oldukça pahalı olduğunu söyleyen Ahmet Bey dükkân içinde fotoğraf çekmemi rica ediyor.
İşler nasıl diye soruyorum. İşler eskisine göre o kadar iyi değil ama şükür diyor. Maraş’ta et ve kasaplık yaygın olduğundan bıçak ve kesici cisimler fazla satılırmış. Günlük 300- 350 Lira kazanıyorum diyor Ahmet Bey.
Kendisine teşekkür ettikten sonra yukarıya doğru çıkmaya devam ediyorum. Gri tonlarının hâkimiyeti sürüyor. Her dükkânda hummalı bir çalışma devam ediyor.
Her an yıkılabilecek izlenimi veren atölyelerin ciddi bir bakıma ihtiyacı olduğu her anlamda gözlemlenebiliyor.
Kapalı Çarşı girişine döndükten sonra Kapalı Çarşı’nın içerisine adım atıyorum. Amacım Maraş’ı temsil eden bir buzdolabı süsü ya da kartpostal bulabilmek.
Ağırlıklı olarak baharatçıların ve tesettür ürün satan dükkânlar ile kuyumcuların bulunduğu çarşıda birkaç hediyelik eşya mağazası da bulunuyor.
Hemen hemen tüm hediyelik eşya dükkânlarına üzerinde Maraş yazan bir ürününüz var mı diye soruyorum. Aldığım cevap hep olumsuz oluyor.
Kahramanmaraş dağlık yapısı sebebiyle bölgenin en önemli orman varlığına sahip olan illerden birisiymiş. Zaman içinde şehir merkezinde bu orman varlığı yok olsa da şehirden dışarılara çıkıldıkça yeşil renge rastlamak mümkün.
Anahtarlık haline getirilmiş doğal ahşap parçalarının üstüne yakma biçiminde yazı yazılabiliyor. Bende buzdolabı süsü hastası olduğum için kendime özel bir üretim yaptırıyorum.
Ağaç parçasının üzerindeki anahtarlık metalini çıkartıp üstüne “Kahramanmaraş” yazdırıyorum. Arkasına da mıknatısı yapıştırınca buzdolabı süsüm meydana gelmiş oluyor. Maliyet haliyle biraz yükseliyor ama buna değer.
Dükkân sahibine neden buna benzer ürünlerin satılmadığını sorduğumda ilginç cevaplar alıyorum.
“Bizim insanımız ucuz ürün almak ister. El sanatı haliyle pahalıdır. Çin’den getirdiklerimiz 1 Lira’ya satılıyor. O ürünleri gören buna 2–3 Lira vermek ister mi?
Tek tük soran oluyor. Onlarda kurtarmaz diyerek bu tür şeyler üretmiyoruz. Maraş’a dair “Maraş ibareli” bir ürün elimizde yok!”
Bir kartpostal bile bulamadığım çarşıda beklediğim cevabı hediyelik eşyacıdan aldıktan sonra turizm konusunda neden marka şehirler yaratamadığımızı bir kez daha soruyorum kendime.
Kahramanmaraş tarihi bağlamda önemli zenginliklere sahip bir şehirken maalesef zihniyet yüzünden kendini ifade edemiyor. Türkiye’nin uç noktasından Maraş’a giden birinin Maraş’ı tanıyıp öğrenebileceği bir kaynak dahi yok.