Bir şeyleri görmeye geç kaldığını fark edip Avrupa’ya seyahat eden Gizem Telci, o günden bu yana yeni rotalar çizerek seyahat ediyor. Telci, deneyimlerini SehirNotlari.com adlı web sitesinde paylaşıyor.
Her bulduğu fırsatta keşfetme güdüsünün peşinden giden Gizem Telci, 10 yıldır sabah 9 akşam 6 çalışan bir beyaz yakalı. Sürekli yeni rotalar çizerek seyahat planı yapan Telci, kendini part-time gezgin olarak adlandırıyor. Bugünkü yaşam tarzının tohumlarını Avrupa’ya gerçekleştirdiği 10 günlük seyahatte attığını söyleyen Telci, bir gün geldiğinde keşke dememek için adım atmak gerektiğini düşünüyor.
Seni çok kısa tanımak istesek?
2007 yılında mezun olduğum Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümünün ardından yaklaşık 10 yıldır sabah 9 akşam 6 çalışan bir beyaz yakalı, bulduğu her fırsatta keşfetme güdüsüyle harekete geçen ve kendine sürekli yeni rotalar çizen bir part-time gezginim. İş hayatıma önce reklam ajanslarında başladım, şimdi ise özel bir müzede dijital pazarlama alanında devam ediyorum. İş dışında hafta sonları ve sahip olduğum diğer tüm zamanlarda “keşfetme” tutkumun peşinden gidiyorum. Son zamanlarda çok trend olan her şeyi bırakıp “dünyayı keşfe çıkma” noktasında henüz değilim. O noktaya gelir miyim bilmiyorum ama şimdilik her şeyi bırakmadan kendi yolculuğumun hikayesini oluşturmaya çalışıyorum.
Seyahat tutkusu hobiden daha öteye nasıl geçti?
20’li yaşlarımın başlarında o yaşıma kadar aslında ne kadar az seyahat ettiğimi fark ettim. Dünyada gördüğüm şehir sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Hayattaki ihtiyaçlarım o güne kadar hep farklı doğrultulara yönelmişti. Aradan çok geçmeden, sanırım ilk maaşım yattığında hemen en merak ettiğim şehre bilet aldım. Airbnb’den de evimi kiralayıp o ay Avrupa’da 10 gün geçirdim. Bu seyahatin dönüşünde hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Gündelik hayatın koşuşturmasını yaşarken aslında ne kadar çok şeyi kaçırdığımızı ve standartlarımızı korumak için boşa ne kadar çok harcama yaptığımızı bu seyahatte anladım. Odağımızı değiştirerek seyahatlerde kazanacağımız deneyimin aslında en büyük zenginlik olduğunu fark ettim. Böylelikle hayatımın odağına seyahati aldım ve tüm planlarımı ona göre revize ettim. “Bir şeyleri görmek için geç kalıyorum” duygusuyla çıktığım o yolculuk, bugünkü yaşam tarzımın tohumlarını atmış oldu ve böylelikle seyahat benim için bir tutku haline geldi.
Deneyimlerini Şehir Notları ismiyle paylaşıyorsun. Bu isim nasıl oluştu?
Seyahat etme hali yalnızca tatil yapma algısından uzaklaşıp, sürekli bir ihtiyaca dönüşünce ben de şehirler üzerine daha fazla araştırma yapmam gerektiğini fark ettim. Bilmediğim çok şey, görmediğim çok yer vardı. Araştırmalarım sırasında internette “bir şehir ansiklopedisi” gibi bir platformun neden olmadığını sorgulamaya başladım. Bir sürü seyahat blog’u vardı ama hiçbiri “şehir” temasından yola çıkmıyordu. Çeşitli dergi ve platformlarda yazı geçmişim de olduğu için, bu fikri ben hayata geçirmeye karar verdim. İnsanlar bu platforma girdiğinde şehirlerle ilgili kısa notlar ve bilgiler bulsun istedim. Şehir Notları fikri böylelikle hayata geçti ve yaklaşık 3 senedir de yayın hayatına devam ediyor.
SehirNotlari.com bloguna girenleri neler bekliyor?
Şehir Notları, seyahate çıkacak insanlar için rehber niteliğinde bir site. Sitedeki “şehir ara” sekmesine gidecekleri yeri yazıp, sonuçlara göre araştırma yapma imkanı tanıyor.
Şehirler hakkında yazılmış keşif yazıları, seyahat gündemi hakkında Türkiye‘den ve dünyadan haberler, seyahate çıkacaklara yol gösteren öneriler ve özellikle İstanbul’un tarihi semtleriyle ilgili enteresan bilgiler Şehir Notları’nda ziyaretçileri bekliyor. Ayrıca görsel açıdan daha zengin içeriğe ulaşmak isteyenler, Şehir Notları’nın Instagram ve Facebook sayfalarını takip edebilirler.
[button color=”” size=”” type=”square” target=”” link=””]
En’leri & İlk’leri
En sevdiğin yurt içi destinasyon: Ölüdeniz
En sevdiğin yurt dışı destinasyon: Barselona
Şu an bileti olsa gideceğin ilk yer: Auckland, Yeni Zelanda
En son seyahat ettiği yer: Ischia Adası, İtalya
[/button]
Seyahatinde yaşadığın en ilginç ve unutamadığın bir anı paylaşabilir misin?
Seyahatlerimde pek ilginç olmasa da sık sık trajikomik olaylar beni bulur. Mutlaka gittiğim her şehrin hastanesini bir ziyaret ederim. O anda can sıkıcı olan olaylar zaman geçtikçe trajikomik hikayeler bırakır ardından. Örneğin en son yazın gittiğim Sorrento’da görünmez kaza diye tabir edilebilecek bir olay yaşadım ve ayak tırnağım koptu. İki günümü hastanelerde geçirdim. Sonrasında tüm acılara rağmen gezmeye devam ettim tabi… Barselona’da Temmuz ayının ortasında faranjit oldum ve iki gün odadan çıkamadım. Ege Bölgesi’nde son on yılın en yağışlı haftası, en son yaptığım Rodos seyahatime denk geldi. Üzerimde bir kara bulutlar dolaşıyor sanırım ama hayırlısı…
Son olarak söylemek istediklerin?
Bir gün geldiğinde keşke dememek için, bugünümüzü çok iyi değerlendirmek ve iyi anılar biriktirebilmek çok önemli. Bunu yapmanın en keyifli yolu da bol bol seyahat etmek ve bunu bir yaşam şekli haline getirmek. Blog’a çok sık sorular geliyor, ne kadar şanslısınız, keşke biz de sizin gibi gezebilsek gibi. Ben şanslı değilim aslında sadece bir seçim yaptım ve maddi manevi tüm kaynaklarımı keşfetmeye ve bunu belgelemeye ayırdım. Bunu ikinci bir iş gibi görüyorum, bunun için zaman ve emek ayırmak gerektiğini biliyorum.
Bu işe merak salanların şunu bilmesini isterim. Çok seyahat etmenin şansla doğrudan bir ilgisi yok. Tabi ki şans faktörü bazen işlerinizi kolaylaştırıyor ya da önünüze yeni kapılar açabiliyor. Ama esas konu bu işi gerçekten istemek ve tüm kaynaklarınızı bu alana yönlendirmek.
Hayran olmamak mümkün değil.
Seyahatlerde kazanacağımız deneyimin aslında en büyük zenginlik olduğunu fark ettim.
Keşke imkanlarımız kısıtlı olmasa 🙁