Özgürlük denildiğinde akılda canlanan imgeler kişiden kişiye göre değişmiştir her zaman.
Özgürlük kelimesinin uyandırdıkları bende hep “İstanbul” oldu. Çok küçük yaşımda ailemle ilk kez gittiğim İstanbul’dan hala izler taşıyorum kendimde.
17 yaşından itibaren gelişen arkadaşlık ilişkilerim beni bireysel olarak her sene birkaç defa İstanbul’a taşıdı. Son günlere damgasını vuran Issız Adam’ın çekildiği her yer beni birebir büyüleyen birer çekim merkezi.
Beyoğlu, İstiklal Caddesi, Galatasaray, Cihangir, Tarlabaşı, Karaköy…
Her adımda, her bakışta farklı şeyler yakalayabileceğiniz yerler. Her seferinde ilginç, değişik bir anıyla geriye dönüşümün sebebi de bu olsa gerek.
Meydan çevresindeki her adım beni heyecanlandırırken; en çok heyecanlandığım anlardan biri de Avrupa Futbol Şampiyonası’ndaki Almanya- Türkiye maçını binlerce insanla beraber dev ekrandan izleyişimdi.
Burger King’in önünde buluşmayı bekleyen yığınla başlayan İstiklal Caddesi çok ciddi bir tarihe mimari yansımalarla ev sahipliği yapıyor. Her saat olabildiğince kalabalık olan cadde, çok farklı tabakadan insanları kucaklıyor.
Normalde yan yana gelemeyecek bir sürü kişi kalabalığın içinde fütursuzca yürüyor.
Tramvay hattı boyunca, tramvay sesinin kulağınıza ninni gibi geldiği anlarda sizi uykunuzdan uyandıranlar genelde tramvayın peşine takılan sokak çocukları oluyor.
Cadde belirli aralıklarla, beyinlerde bölünmüş durumda. Meydandan Ağa Cami’ne kadar olan bölüm ilk etap olarak adlandırılsa da genellikle ilk etabın sonu Galatasaray Lisesi oluyor.
İkinci etap ise Galatasaray Lisesi ile başlayıp İsveç Konsolosluğu ya da Tramvay’ın son durağı olan Tünel’de bitiyor.
Kimsenin kimseye bakmadığı, her kılıktan insanın rahatça kimi zaman bağırarak şarkı söyleyerek yürüdüğü, kimi zaman ise romantizmin doruklarına çıktığı İstiklal’de düdük sesleri ya da eylem yapan gruplar da sıkça rastlananlardan.
En özgür olunmak istenen zamanlarda coplara hedef olunan noktada yine buralarda uzak değil. Buna rağmen vazgeçmek yok. Birleştirici bir şeyler var burada.
Herkesin sesini duyurduğu ya da en azından duyurmaya çalıştığı klişeleşmiş bir cadde burası.
Revaçta olan şarkılar farklı pasajlardan yükselirken her birinin önünde aynı şarkıyı en baştan dinlemek bazen keyif bazen eziyet oluyor.
En sıra dışı gruplardan öğrenci derneklerine kadar her türlü grup, kişi ya da kuruluş kendince sesini duyurmayı bu caddede tercih ediyor.
Enstrüman çalan ya da çaldığını zannedenlerde ekmek parası için caddede zaman geçiriyor.
Tünelden biraz aşağıya inmeye başlayınca tarihi dokusu ve hikâyeleriyle ilgi çekmeyi her dönem başaran Galata Kulesi’ne rastlanıyor.
İstanbul’un fethi ile Türklerin eline geçen kule tarihi yarım ada, Haliç, Üsküdar, Kadıköy ve hatta Adalar’ı bile görebilecek bir panoramaya sahip. 360 derecelik açıdan İstanbul’a doymak mümkün değil.
Kule içindeki asansörle kulenin zirvesine çıktıktan sonra, kuş bakışı İstanbul her bünyeye iyi gelecek cinsten.
Dönüşte merdivenleri açık bulabilmek mutluluk kaynağı olurken, merdivenlerle kulenin girişine inmek biraz tedirginlik yaratsa da korkulduğu kadar bunaltıcı değil…
İstiklal Caddesi, Tünel ve Beyoğlu…
Türkiye’de özgürlüğün en iyi gözlemlendiği yer!