Karşı kıyılarda Paskalya kutlanırken düştük yollara. Birkaç gün önceden yapılan plan ışığında herkes tam saatinde aldı yerlerini belirlenen noktalarda. İstikamette Yunanistan’ın Sakız (Chios) adası, akıllarda ise haftasonu her şeyden uzaklaşmak var.
Uyku sersemliği eşliğinde geçen otoyol yolculuğunun ardından Çeşme’de limana yakın bir yerlere arabayı park ettikten sonra seyahat acentasına gidiyoruz. İnternetten aldığımız feribot biletlerimizin sisteme işlenmesi, kayıtların girilmesi gerekiyor.
Daha çok yeşil pasaportluların seyahat etmeyi tercih ettiği Sakız, Çeşme Limanı’ndan 9 deniz mili mesafede. Feribot yolculuğuyla 45-50 dakika gibi bir uzaklıkta yer alıyor.
Gümrükteki pasaport işlemlerimizi yaptırdıktan sonra, Duty Free’de içki ve parfüm fiyatlarını inceliyoruz. Henüz yolculuğa vakit olduğundan, oyalanmak biraz da üzerimizdeki uyku sersemliğini atma telaşındayız. Öte yandan objektif kriterler baz alındığında yaş, ilgi, hobi gibi faktörler de eklendiğinde birbirinden oldukça ilgisiz kişilerden oluşturulan seyahat grubumuzun uyumu, planlanan etkinliklerdeki iletişim, yolculuğun devamına ilişkin bilinmezlikleri koruyor.
Cumartesi sabahından başlayan seyahatin, pazar geç saatlerde bitirilmesi planlanırken birbirini tanıdığını düşünen, her gün işyerinde beraber olan kişilerin seyahatte birbirlerini daha yakından tanıyacakları öngörülüyor. Zaten insanlar ne kadar çok vakit geçirirlerse geçirsinler, birbirlerini en iyi seyahat sırasında tanıyorlar.
Herkesten önce yaptığımız hamle ile adımımızı attığımız feribotun rahatsız sandalyeleri üzerinde kendimize yer ayırıyoruz. Ellerdeki çantalar ve yolluklar bir gecelik seyahatin kusursuz geçmesi için çok önceden hazırlanmış…
***
Sohbetle, birbirini tanımaya çalışan gezi grubu üyelerinin çabalarıyla Sakız Limanı’na ulaşıyoruz. Seyahat sırasında atıştırmalıklar da devreye giriyor.
Limana aynı anda iki Türk gemisinin yanaşmasıyla beraber haftasonu tatillerini adada geçirmek isteyen Türkler uzun kuyruklar oluşturuyor. Biz sohbetle birlikte sıranın en arkasındaki yerimizi alıyoruz. Kuyrukta spontane geliştirilen planlar ile daha önceden düşünmediğimiz araba kiralamaya karar veriyoruz.
Çok uzaklardan aramıza katılan Eren’le yeni yerler keşfetmek amacıyla geldiğimiz adada pasaportlarımıza giriş damgasının vurulmasıyla birlikte ilk adımlarımızı atıyoruz.
Ferzan’ın rehber arkadaşı Bahadır’ın çalıştığı Atlas Tur’a uğrayarak Hyundai Getz marka aracı kiralıyoruz. Henüz sezonun başlamamış olması nedeniyle araç kiraları ortalama fiyatların altında. Otellerde de dönemsel olarak fiyat artış ve inişleri yaşanıyor.
Ferzan’ı oteline yerleştirdikten sonra otelimiz Grecian Castle’ı bulmak üzere araca biniyoruz. Limanın bir kilometre kadar güneyinde yer alan otel kendine has mimarisiyle, kısa bir süre önce yenilenerek hizmete girmiş. Bahçe bölümündeki alanda arkeolojik kazılar devam eden otel adanın en iyi otelleri arasında yer alıyor.
***
Merkez dışında dağınık yerleşmenin olduğu Sakız adası toplam 904 km² büyüklüğünde ve nüfus yaklaşık 60 bin. Adayı iki ayrı güne ve parçaya bölerek güney kuzey eksenli olarak gezmek mümkün.
Merak edilenler listesi üzerinden giderek adanın güneyine Pirgi ve Mesta’ya seyahat etmeye karar veriyoruz. Kiraladığımız arabanın günlük 150 kilometre sınırı var. 10 euroluk benzinle tamamladığımız turun ilk durağı olarak adanın mimarisi ve evleriyle meşhur yerleşim yeri olan Pirgi’yi seçiyoruz.
Pirgi Köyü
Adanın 25 kilometre güneyinde yer alan Pirgi, dar sokakları, kiliseleri, siyah-beyaz geometrik şekillerin kombinasyonu ile eşsiz dış duvar dekorlu evleri ile dikkat çekiyor. Evlerin birbirine çok yakın dizildiği sokaklarda yaşam denizden gelebilecek saldırılara karşı korunmak üzerine kurgulanmış. Sadece iç duvarlara bakan kapı ve pencerelerinin olduğu evler, dış duvarlarda ise küçük kuleler, tek kapı ile bitişik siperleri içeriyor. Bu yapı düzeni istenildiği anda tüm şehrin giriş ve çıkışını kapatmaya yararken, güvenliğin sağlanmasına imkan tanıyor.
Çok fazla hareketin olmadığı, yeme-içme imkanının kısıtlı olduğu Pirgi’ye aracımızla veda edip rotamızı Mesta’ya çeviriyoruz.
Mesta
Pirgi’ye 10 kilometre mesafede bulunan, kale-şehir olma özelliğini taşıyan Mesta, Cenevizlilerin adayı işgalinin ardından kurulmuş. Sur içi köyler arasında en iyi korunanlardan biri olarak değerlendirilen Mesta, Pirgi’ye nazaran çok daha hareketli ve yaşam dolu. Duvarlarından çiçekler fışkıran Mesta’da kültürel doku çok iyi korunduğundan turistlerin ilgisi yoğun. Köyün günümüzdeki nüfusunun 250 civarında olduğu ifade ediliyor.
Acıkan karınları doyurmak için surlarının içine girip, yol boyunca fotoğrafa dalıyoruz. Surların içinde sıralanan sağlı sollu evlerin kapıları, pencereleri ve en ince detayına kadar olan orijinalliği dikkatimizi çekiyor.
Türkiye’de bir türlü başaramadığımız, sahip çıkamadığımız kültürel değerlerimizin nasıl korunabileceğinin en önemli örnekleriyle karşı karşıyayız Mesta’da.
***
Sakız’da tüm yerleşim yerlerinin tam ortasında küçük bir meydan bulunuyor. Evlerden çıkan herkesin buluşma noktası olan meydanlarda kafe ve restoranlar yer alıyor. Büyük geniş şemsiyelerle korunaklı hale getirilen meydanlar soluk almak isteyen insanların bir araya geldiği, bir şeyler içtiği ve yemek yediği sosyalleşmenin yaşandığı yerler.
Türk yemek kültürüyle çok yakın lezzetleri barındıran Yunan mutfağıında Akdeniz lezzetleri ile kebaplara sıkça rastlamak mümkün. Bizim döner olarak bildiğimiz gyros (giros) Yunanistan’da pita ekmeği, cacık, taze soğan ve hardal sosuyla servis ediliyor. Genellikle domuz ve tavuk olmak üzere iki farklı çeşitte satılan gyros oldukça popüler. Türkiye’den tanıdığımız tavuk şiş ise Yunanistan’da souvlaki (suvlaki) ismiyle ifade ediliyor. Domuzdan uzak durmak isteyen Türk turistlerin en çok ilgi gösterdiği yemeklerden biri olan souvlaki hem lezzetli hem de ekonomik bir seçenek.
Soğuk bir bira eşliğinde yenen yemek sırasında Mesta’nın dar sokaklarında dolaşan turistleri gözlemlerken gürültücü Yunanların Paskalya kutlamalarına yakından şahit oluyoruz. Gürültücü kalabalık bir grup Yunan erkeği ellerindeki fişekleri ateşleyip sokak üzerinde bulunan mazgalların içerisine savuruyor. İnsanların geçiş güzergahında hiç beklenmedik bir anda büyük bir gürültüyle patlayan fişekler turistlerin ödünü koparırken, eğlencesine eğlence katan grup kahkahasının dozajını artıyor.
Paskalya tatili boyunca bu tip eğlenceler normal karşılanırken, tatilin etkisiyle Yunan nüfusu ülke topraklarında önemli ölçüde yer değiştirmiş.
Mavra Volia Plajı
Karnımızı doyurduktan ve adanın ritmine uyumu sağladıktan sonra sıradaki durağımız Mavra Volia Plajı. Emporio Limanı’nın yanında bulunan eşsiz doğal güzellikteki plaj volkanik siyah çakıl taşlarıyla kaplı. Suyun berraklığı ve güneşin etkisiyle denize girmemek için kendimizi zor tutarken, suyun serinliğini hissetmek için elimi suya sokuyorum.
Benim kadar sabırlı davranamayan Eren paçalarını sıvayarak denizin serinliğine tanıklık ediyor. Plajın hemen üstünde uzaklardan bizi seyreden Yaşar Abi ve eşi Gülseren Hanım ise oturdukları banktan bizim plajdaki eğlencemize ortak oluyorlar.
İri siyah volkanik taşları denize atarak deşarj olurken, üzerinde durmakta zorlandığımız taşlarla çetin bir mücadeleye girişiyoruz. Tam o anda olanlar oluyor. Sendeleyerek yürüyen ve her an düşebilirim diyen Ferzan bir anda kendini taşların içinde buluyor.
Eren ve benim kahkahalarımız tüm plaj üzerinde yankılanırken, uzaktan olayları algılamaya çalışan Yaşar Abi ise Ferzan’ın denize düştüğünü düşünüyor. Çığlık çığlığa gürültünün arasında kendisine doğru gelmekte olan dalgaya kapılacağını düşünen Ferzan apar topar ayaklanırken bizim kahkahalarımız sonlanmıyor bir türlü…
Plajda kopan küçük kıyametin ardından akşama gideceğimiz tavernayı düşünerek dinlenmek üzere otele dönüyoruz. Yolda en büyük gündemimiz plajdaki düşüş sahnesi…