Perge, Antalya

Zengin heykeltıraşlarıyla, efsanevi su yoluyla, şarabın keşfini simgeleyen tiyatrosuyla Perge’deyim bu kez.

İki büyük tepe arasındaki geniş ova üzerine kurulan Perge Antik kenti, tarihteki rolüyle günümüzde kendinden söz ettiren önemli duraklardan biri. Şehir denizden 12 km içeride olmasına rağmen bir deniz kenti gibi ticaret potansiyeline sahip, aynı zamanda da korsanlardan korunan bir yapıya sahipmiş geçmişte. Büyük İskender bölgeye gelene kadar Perslerin egemenliğinde olan kent, MÖ 333 yılında Büyük İskender’e hiç direnmeden teslim olduğunda kendisini savunacak suru bile yokmuş.

Tarihi kaynaklarda adını sıkça duyduğumuz Artemis, Perge’de kutsal sayılan tanrıçalardan biriymiş. Henüz ulaşılamayan Artemis Tapınağı’nın heybeti ve büyüklüğü ise Artemis adına bastırılan para ve değerli taşların üzerinden görülmekteymiş. Artemis Tapınağı’na dair en küçük kalıntı ve ize hala ulaşılamamışken, tıpkı Efes’te olduğu gibi Arap akınları şehrin öneminin azalmasına ve şehirde yaşayanların farklı yerlere göç etmesine sebep olmuş.

***

Aksu ilçesine yaklaşık 18 km’lik mesafede bulunan şehre güzel asfalt bir yolla ulaşıyoruz. Yolda sağlı sollu sıralanan tarihi eserler bizleri daha arabanın içerisinde heyecanlandırırken tarihi kenti gezmek için kalan çok sınırlı olan süreyi kaçırmamak adına hızlanıyoruz. Müze girişi kapanmadan Müze Kart’larımızı gösterip şehre adım atıyoruz. Bu arada müze girişinde müze kartı olmayan ve 10 liralık giriş ücretinin bu kente değip değmeyeceğinin tartışmasını yapan bir grup insanla karşılaşıyoruz. Onlar giriş ücretini çok bulup girmekten vazgeçince kendi kendimize sinirleniyoruz.

Güneşin yavaş yavaş terk ettiği Antalya’da hafif serinleyen bir havada yürümeye koyuluyoruz şehrin içinde. Tarihi Perge Anıtsal Çeşmesi o dönemden kalan ve ayakta olan sınırlı yapılardan biri.

perge (4)

İki ayrı koldan, kenarında kurulduğu Kestros (Aksu) ile daha batıdan akan Katarrhaktes’den (Düdensu) kanal ve kemerlerle kente getirilen su, akropolün eteğindeki Anıtsal Çeşme’ye ulaşmakta ve bu çeşmeyi süsleyen nehir tanrısı “Kestros” un heykelinin altından “Sütunlu cadde” boyunca uzanan kanala akmaktaydı.

Kentin ortasından bir nehir gibi akan su, kullanım kolaylığı sağladığı gibi, bol güneşli kenti, sıcaklarda serinletmekte ve iki tarafı sütunlu caddeye eşsiz bir görünüm kazandırmaktaydı.

perge (3)

Adı geçen bu sütunlu caddede yürürken birçok sütunun eksik ya da hasarlı olduğuna şahit olmak oldukça üzüntü verici. Ancak o dönemden bugüne değişmeyen bir şeyi görmek biraz da olsa keyif veriyor. Caddenin ortasından ince ince ilerleyen su! Bir zamanlar ana caddenin ortasından akan su şimdi iri cüsseli anıtsal taşların arasında minik bir havuz oluşturmuş ancak o dönemi yansıtmaya yine de yetiyor bizlere.

Taşların ve sütunların üzerinden şehre şöyle bir bakıp ana caddede yürüdükten sonra Roma Kapısı’na geliyoruz. Şehrin en önemli dört kapısından en güneyde yer alan bu kapı anıtsal bir görünüm vermek adına mermerlerle kaplanıp, heykellerle süslenmiş. Buradaki kazılarda ortaya çıkarılan bu eserlerin tümü Antalya Müzesi’nde sergilenmekteymiş.

perge (1)

Roma Kapısı’ndan geriye bakıp şehrin geçmişini düşünüyoruz. Geriye doğru yürüyüp 12 bin kişilik dev tiyatronun önünde duruyoruz.

Bu tiyatronun en büyük özelliği sahne üzerindeki podyumda yer alan rölyefler. Sağdaki ilk rölyef, mitolojide Nymph (su, dağ ve ormanlarda yaşayan periler) olarak bilinen kadınlardan biri ile Perge’nin can damarı Kestros (Aksu) Nehri’ni kişileştiren yerel bir tanrıyı betimliyor. Buradan itibaren rölyefler sırasıyla, şarap tanrısı ve tiyatroların kurucusu ve koruyucusu olan Dionysos’un tüm hayatını anlatıyor.

“Dionysos, Zeus’un ve bir kralın kızı olan ve baharla karşılaştırılan güzelliği dillere destan Semele’nin oğlu. Kocasını sürekli kıskanan Tanrıça Hera, oğlu ile birlikte Semele’den kurtulmak ister. Tanrıça, Semele’yi kandırmak için kızın annesinin kılığına girer ve Semele’den Zeus’u tüm ihtişamı ve gücüyle görmesine izin vermesi konusunda ikna etmesini ister. Her şeye inanan Semele oyuna gelir ve Zeus’a razı olması için yalvarır. Sevgilisinin yalvarışlarına dayanamayan Zeus, iki tekerlekli at arabasıyla Olympos’tan iner ve onlara görünür ancak, ölümlü Semele, Zeus’un parlaklığına dayanamaz ve alevler içinde kül olur. Ölürken, doğmasına henüz zaman olan aşkının meyvesine hayat verir ve onu alevlerin dışına fırlatır. Zeus bu erkek bebeği alır, kendi kalçasını yararak bebeği yerleştirir ve yarayı diker ve bebeği normal doğum zamanı gelene kadar orada saklar. Bu nedenle önce annesinin rahminden daha sonra da ikince kez babasının kalçasından dünyaya gelen çocuğa Dionysos-born (çifte doğan) adı verilir. Böylece, bebek Hera’nın kötülüklerinden korunabilmesi, beslenebilmesi ve yetişkinlik çağlarına erişebilmesi için, Hermes tarafından Nysa Dağı’ndaki nymph’lere götürülür. Nymphler, burada çocuğu özel ilgi ve sevgiyle büyütürler. En sonunda, genç bir adam olan Dionysos bir gün mağaranın duvarlarında yetiştirilen asmalardaki tüm üzümlerin suyunu içer. Şarap, böylece keşfedilir. Yeni içkisini dünyanın her köşesine tanıtmak ve asma kültürünü yaygınlaştırmak için şarap tanrısı, iki panterin çektiği iki tekerlekli arabasıyla dünya turuna çıkar.”

Ne yazık ki dünyada çok iyi bir biçimde reklamı yapılabilecek bu rölyefleri bizler bile bilmiyoruz.  Oysaki mitolojik hikayelerin takipçileri dünya üzerinde birçok yere gitmekten çekinmiyorlar.

perge (2)

Tiyatrodan şehre dönüşte antik çağlardan günümüze çok iyi bir biçimde korunmuş stadyum çıkıyor karşımıza. Gladyatörler ve hayvan dövüşlerinin yapıldığı bu alan birbirine bağlı 70 odadan oluşan bir görünüme sahip. Savaş arenası antik taşlar ve otlarla bezeli olsa da o atmosferi yaşamak yine de mümkün.

***

Perge’yi gezmek öyle birkaç saate sığdırılınca keyif veren bir hal almıyor. Bir koca günü ayırıp detaylıca, sindirerek gezilesi bir yer burası. Tarihteki anları canlandırarak, o akışa kendini kaptırmak isteyenler için ideal bir yer.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You might also like