Selanik Tren Garı, Kuzey Yunanistan ve Balkanların en büyük tren garı. Garın büyük girişinin önünde belediye otobüslerinin aktarma istasyonu ve karşısında yer alan koskoca binalarda Balkan ülkelerinin dillerinde tabelalar görüntü kirliliğinin canlı örnekleri. Vasat oteller göçmenlerin ya da yolcuların konaklamaları için hazır bir biçimde bekliyorlar.
Garın çevresinde hummalı bir metro çalışması sürüyor. Yunanistan’da olimpiyatlar sebebiyle yapılan metro Atina dışında hiçbir şehre uğramamış. Zaten Atina, Selanik çekişmesi bizdeki İstanbul, İzmir çekişmesi gibi birebir benzer özellikler taşıyor. Atina Belediyesi hükümeti temsil eden partiden, Selanik Belediyesi ise muhalefeti…
Selanik’e muhalif tavırları yüzünden hizmet pek uğramamış. Hala Osmanlının Selanik’i olarak bakılıyor. Aynen bizdeki Yunan şehri Gâvur İzmir gibi…
Selaniklilerin hemen hemen hepsi “Atina’yı mı beğendin, Selanik’i mi?” siye soruyorlar. “Selanik’i” diye cevap verirseniz o kadar mutlu oluyorlar ki anlatamam.
Yunanistan’ın Thessaloniki’si Selanik’ten Atina’ya yolculuk var. Yunanistan’a gelmişken başkenti görmeden olmaz. Hem de ilk olimpiyatların yapıldığı, medeniyetlere beşiklik yaptığı iddia edilen bir şehre bu kadar yaklaşmışken geri gidilemez.
Yunanistan’da fakir halkın ve göçmenlerin tercihi olan tren biletimizi aldıktan sonra trene biniyoruz. Tren biletleri numaralı ve her kompartımanda 6 kişi seyahat edebiliyor.
Yunan arkadaşımla kompartımanımızı bulduktan sonra yerleşiyoruz. Şanslıyım, bana pencere kenarı denk gelmiş.
Selanik’te pek sevilmeyen Arnavut göçmenlere karşı uyarılıyoruz. “Hırsızlık mağduru olmamak için eşyalarınıza sahip çıkın!”
Gerçekten Arnavut göçmenler çok kötü bir görüntü sergiliyorlar. Yüksek sesle konuşup, yerlere tükürüyorlar; aynı zamanda giyim tarzları sebebiyle pek de tekin görünmüyorlar.
Kompartımanın diğer yolcuları yavaş yavaş geliyorlar. Önce 2 Yunan kız arkadaş geliyor. Pek samimi ve içli dışlılar. Selanik’e gezmeye gelmişler Atina’ya dönüyorlar.
İki kız arkadaştan sonra Suudi Arabistanlı biri geliyor. Genç, tipik Ortadoğulu. Dünyayı dolaşıyormuş. İstanbul’dan sonra Selanik’e gelmiş. Sıradaki durağı ise Atina. Fazla İngilizce bilmiyor.
Son yolcu ise Yunan bir erkek. O da Atina’da oturuyormuş.
Trenin hareket etmesiyle beraber ben pencereden dışarı bakarken Anadolu bozkırlarına benzeyen manzara eşliğinde uçsuz bucaksız tarlaları seyrediyorum.
Yaklaşık 6 saat sürecek yolculukta sıkıntıdan bir şeyler atıştırırken yavaş yavaş birbirimizle konuşmaya başlıyoruz.
Kompartımana son gelen Yunan Türk olduğumu öğrenince “Re Re Re Ra Ra Ra Gassaray Gassaray Şampiyon!” şeklinde bağırıyor. Kendisini İstanbul’a geldiğinde Galatasaray maçına götürmüşler. Bu tezahüratın ardından başlıyor Türkçe küfür etmeye…
Türk insanı malum yabancı birini bulunca önce küfürleri öğretiriz.
Bizim sohbetimizi ve gülüşmelerimizi izleyen iki kız sohbete dalmadan edemedi. Kızların Türkiye hakkındaki düşünceleriyle başlayan konuşma Yunanca küfür öğretme yarışıyla devam etti.
Ben küfür ettikçe onlar güldü, onlar güldükçe ben küfür ettim. Küfür telaffuzuma da telaffuzuma da hayran kaldılar.
“Magapas” Yunanca’da sevdiğine söylenen güzel bir kelime iken “Malagas” çok kötü bir anlama eşdeğer küfürmüş. Ben Malagas dedikçe kahkaha seviyesi de yükseldi haliyle.
Suud turist ise çevresinde olanları sessizce izledi.
2 saatlik bir yolculuğun ardından geldiğimiz Larissa İstasyonu’ndan sonra benim için uyku vakti gelmişti. Yavaşça sızdıktan sonra üstüm tişörtümle örtülmüş. Çekilen fotoğraflar üstümün örtüldüğünü fark ettiriyor bana.
Trenin raylar üzerindeki hareketi ve çıkardığı sesler ilk zamanlar eziyet gibi görünse de zamanla alıştığınız bir ninniye dönüşüyor.
6 saatin sonunda geldiğimiz Atina’ya inmeden önce birbirimizin bol bol fotoğraflarını çekip, e-posta adreslerini almayı da unutmuyoruz.
İlk kez ayak bastığım Atina’da keşfe dayalı maceram ise yeni başlıyordu.