Aklına esen ilk anda yola çıkmazsan hayatta çıkamıyorsun… Hele ki şu tatil olarak takvimde bulunan tarihler var ya; onları değerlendirmeden de olmuyor.
Ülkemizi tanımak, görülmeyen yerleri ilk defa keşfetmek ya da gördüğümüz noktaları daha farklı bir bakış açısı ile bir kez daha görebilmek ümidiyle çıktık Antalya turumuza… Bu kez gerçek bir turist gibi gezilesi, görülesi bütün yerleri not ettik. Her bir turistik yeri tek tek göreceğimize söz verdik. Düştük yollara!
İzmir ile Antalya arasında kat etmemiz gereken yolun büyük bir kısmı tanıdıktı. Özellikle Denizli’ye kadar olan kısmı defalarca deneyimlemiş olduğumuzdan bu kısımlarda kendimizi keyiflendirecek bir şeyler arayışındaydık. Gerçi sabahın erken saatlerinde yola düşmekten kaynaklanan uyuklamalar sırasında bu kısımları çok çabuk atlattık. Nazilli’de yaptığımız kahvaltı konaklamasının ardından zorunlu olmadıkça durmadık.
Korkuteli rampalarında devam etmekte olan yol çalışmalarından önce biraz serinlemek ve su içmek için kısa bir mola daha verdik. Her molada ayrı ayrı çekilen fotoğraflarla kendimize biraz hareket kattık. Haritamızda ilk olarak işaretlediğimiz Termessos Antik Kenti’ne yaklaştığımızı farkedince heyecanlanmaya başladık haliyle. Ancak ciddi bir sorunumuz vardı, harita ölçeğinden ve yol çalışmalarından kaynaklanan bazı problemler bizim Termessos yol ayrımını geçmiş olabileceğimiz ihtimalini güçlendiriyordu. Birkaç deneme yanılma yönteminin ardından karşımızı çıkan Termessos tabelası ile dik ve çetin yamaçlara tırmanmaya başladık. 9 kilometrelik bu yolculuk yolların dik ve darlığı sebebiyle bir hayli uzun sürdü. Bu arada doğal çevrenin ve tarihi yaşanmışlıkların verdiği etkiyle kafamızda canlanan imgeler yolda geçen süreyi keyifli hale getirdi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak korunan ve kontrollü olarak ziyaretçilerin girişine izin verilen örenyerinin gişe görevlisi fazlasıyla yardımseverdi. Bizim dışımızda karşılaşma imkanımız olmayan Türkler haricinde hemen hemen Türkiye’de sıkça görmeye alıştığımız farklı milletlerden turistler gişe görevlisi ile sohbet ediyor, fotoğraflar çekiliyordu. Annem, babam ve ablamın müze kart işlemlerinin tamamlanmasının ardından görevlinin yönlendirmesi ile yürüyüşe koyulduğumuz patika bizleri bir hayli zorladı.
Yolculuktaki ilk nokta olması sebebiyle bir hayli titiz davrandığımız Termessos, herhangi bir kazıya başlanılmamış ancak en iyi olarak korunmuş antik kentler arasında yer alıyor. Deniz seviyesinden 2 bin metrelik seviyelerde korunmuş antik kent genel olarak bakıldığında Trabzon’daki Sümela Manastırı’nın kurulduğu bölgeyi andırıyor. Özellikle geçmiş dönemlerdeki yaşam ve ulaşım koşulları düşünüldüğünde buranın bir yaşam merkezi olarak seçilmesinin en önemli sebebi öncelikli güvenlik olmalı. Çünkü Güllük Dağı eteklerine kurulmuş şehir, yamaçlar arasına öyle ustalıkla yerleştirilmiş ki bulunduğumuz yükseklikten her yer görünürken biraz aşağılara inildiğinde şehre ait hiçbir iz, aşağıdan görülemiyor.
İskender’in Frigya’yı kuşatma amacıyla geçtiği yolların Termessos’tan geçiyor olması ile ilk kez Termessos tarih sahnesinde görünerek adından söz ettirmiş. İskender’in çevredeki daha kolay ve düz olan geçitler yerine Termessos’tan geçmek için mücadele etmesinde kendisinin yanlış yönlendirildiğine dair iddialar var. İskender Frigya’ya doğru yöneldiği M.Ö 333’te bir türlü geçitleri aşamayınca sinirinden Termessos’u kuşatmış ancak Termessosluların yoğun savunması ile kenti ele geçiremeyerek geri dönmek zorunda kalmış.
Termessos ile ilgili tarihi kaynaklarda geçen bir başka önemli olay ise Tarihçi Diodors’un anlatımıyla günümüze kadar ulaşıyor. M.S. 319’da devrin önemli generallerinden Antigonos Monophtalmos, kendisini Küçük Asya’nın hükümdarı ilan etmiş ve esas destekçisi Pisidia olan rakibi Alcetas ile savaşmak için hazırlanmaya başlamış. Antigonos Monophtalmos’un kuvvetleri, 40.000 piyadeden, 7.000 süvariden ve ayrıca sayısız filden meydana gelen oldukça güçlü bir orduymuş. Bu üstün nitelikli kuvvetlerin hakkından gelemeyen Alcetas ve arkadaşları Termessos’a sığınmışlar. Termessoslular, onlara yardım etme sözü vermişler. Bu sürede, Antigonos şehrin önüne gelmiş ve burada kamp kurarak düşmanının kendisine iade edilmesi için çabalamış. Yabancı bir Makedon uğruna şehirlerinin felakete sürüklenmesini istemeyen Termessos yaşlıları Alcetas’ın iade edilmesine karar vermişler ancak genç Termessoslular verdikleri sözü tutmak istemişler ve bunun dışına çıkmayı reddetmişler. Yaşlılar, Alcetas’ı bırakma niyetleriyle ilgili bilgilendirmek amacıyla Antigonos’a heyet yollamışlardır. Savaşa devam etmek için yapılan gizli bir plana göre, Termessoslu gençler şehri terk etmeyi başarmıştır. Bu arada yakında tutsak olacağını öğrenen Alcetas, düşmanın eline verilmektense ölmeyi tercih etmiş ve kendini öldürmüş. Yaşlılar, Antigonos’a Alcetas’ın cesedini yollamışlar. Üç gün boyunca cesede her türlü eziyeti yapan Antigonos, daha sonra cesedi gömmeden bırakarak Pisidia’dan ayrılmıştır. Olanlara kızan gençler, Alcetas’ın cesedini geri almışlar, saygı içerisinde gömmüşler ve anısına bir güzel bir anıt dikmişler. Bugün bu anıt ve mezar Termessos’da bulunuyor.
Termessos doğrudan bir liman kenti olmamasına rağmen Antalya Körfezi ile olan bağlantısı sebebiyle birçok kişinin egemenlik mücadelesi verdiği bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Zorlu bir bölgede kurulmuş olması sebebiyle savunma anlamında çok kolay olarak yönetilebilen şehir birçok kral mezarına ev sahipliği yapıyor. İskender’e geçit vermeyen ve varlığını çok uzun bir dönem sürdüren Termessos’un Mısır egemenliğine karşı koymadan evet demesi ise şaşırtıcı bir durum.
Günümüzde özellikle yurtdışı kaynaklı birçok eserde ismi geçen bu antik kentle ilgili herhangi bir kazı ya da çalışmanın yapılmamış olmaması ise bizim ayıbımız olarak bir yerlere not edilmeli.
Güneşli bir günde kent surlarının içine girerek o yükseklikten gördüğümüz manzara ile beraber bu eski kentin modern su sistemi, tiyatro ve çeşitli yapılara sahip olduğunu görmek apayrı bir tecrübe oldu.
Patikadan hızlı bir biçimde aşağıya inerek döndüğümüz tiyatroya şöyle bir bakıp, kral mezarlarını da ziyaret ettikten sonra onca yolu yürüyerek antik kente gelen Yeni Zelandalı bir turistin sorusu ile karşılaşıyoruz. Yeni Zelandalı turist 9 kilometrelik yolu bizimle gelip gelemeyeceğini sorarken aldığı olumlu yanıtla beraber aracımıza biniyor. Yolda başlayan konuşmalar sırasında bizim Karain Mağarası’na gideceğimizi öğrenen turist aynı güzergahta bizimle beraber devam etmeye karar veriyor…
Bir Sonraki Durak: Karain Mağarası