İtalya, yirmi idari bölgeye sahip; Torino ise kuzeyde bulunan Piemonte bölgesinde yer alıyor. İtalya’nın ilk başkenti olan Torino, Avrupa’nın gelişmiş ve düzenli yaşam biçimini İtalyan tarzıyla yaşıyor. Mimari güzellikleri, sanat eserleri, lezzetleri, kültürel hayatı ve sıcakkanlı insanlarıyla İtalyan ruhunu; katı kuralları, düzenli trafiği, iyi planlanmış şehir yapısıyla Avrupa’yı yansıtıyor.
Güzel aksanlı yabancı kelimeler; önümdeki tabelalarda, duvarlara yapıştırılmış ve yarısı sökülmüş afişlerde, heyecanla konuşan insanların sohbetlerinde yankılanıyor. Evet, artık eminim. Gerçekten buradayım. Gerçekten İtalya’dayım… En çok ilgi çeken Akdeniz ülkelerinden biri olan İtalya’yı gezmeye kuzeyden başlıyorum. Hedefim, Torino.
İtalya ile tanıştığım bu şehrin bendeki ilk etkisi, benim geçici olarak yaşadığım yer de dâhil olmak üzere birçok evin, tarihi değere sahip tavan resimleri ve fresklerle süslü olmasıydı. Tarih ve sanatla bu kadar iç içe geçmiş bir yaşam ve bu tarihi varlıklara gösterilen önem, Torino’ya hayran kalmam için ilk sebep oldu.
Izgara şeklindeki sokakları ve meydanlarıyla modern şehir planlamasının uygulandığı ilk şehirlerden biri olan Torino, oldukça düzenli bir yapıya sahip. Eğer siz de benim gibi harita kullanmayı sevenlerdenseniz, burada gittiğiniz yolu kolaylıkla takip edebilirsiniz. Şehir içi ulaşımda otobüs, metro ve tramvay kullanabileceğiniz gibi şehrin belirli noktalarındaki istasyonlardan şehir bisikleti kiralamayı da tercih edebilirsiniz. Zaman zaman sadece sokaklarda yürümek, şehri gerçekten hissederek gezmenize ve farklı keşiflerde bulunmanıza yardımcı oluyor.
Şehir yapısındaki en güzel özelliklerden biri de yürüdüğünüz sokakların küçük parklara ulaşıyor olması. Şehrin birçok yerinde karşılaştığınız bu parklarda Torinoluları dinlenirken ya da kâğıt oynarken görebilirsiniz. Her biri ayrı bir güzelliğe sahip parklara girdiğinizdeyse sizi muhteşem heykeller karşılıyor. Dini motiflere, askeri kahramanlara, sanatçılara ya da sıklıkla İtalya tarihinde önemli bir yere sahip olan Garibaldi’ye ait heykeller şehrin birçok noktasını süslüyor.
Piazza Statuto, Piazza Solferino, Giardino Sambuy, Giardino Nicola Grosa; caddeleri süsleyen, şehre huzur veren parklardan bazıları… Adının “küçük boğa” anlamına geldiği söylenen Torino’nun bölge bayrağında boğa simgesi bulunuyor. Şehrin birçok noktasında da, boğa figürü ile süslenmiş çeşmeler bulunuyor ve bu çeşmeler, şehir geziniz boyunca su ihtiyacınızı lezzetli bir şekilde karşılıyor.
Şehrin tarihi merkezi aynı zamanda günlük yaşamın en yoğun olduğu yerlerden biri. Araç trafiğine kapalı olan bu bölge, gündüzleri olduğu gibi geceleri de yalnız kalmıyor… Müzeler ve tarihi yapıların yayıldığı bölgede kafeler ve mağazaların daima kalabalık olduğunu görebilirsiniz. İtalya denince hemen herkesin aklına sanat ve kültür gelir. Torino da zengin müzeleriyle bu algıyı desteklemekte geri kalmıyor…
Şehrin simgesi haline gelen ve hediyelik eşya dükkânlarını süsleyen Mole Antonelliana Kulesi ile birlikte Via Montebello’da yer alan Museo Nazionale del Cinema, yani Ulusal Sinema Müzesi, şehir silüetinde ilk göze çarpan unsur oluyor. Sinema tarihini, eğlenceli bir deneyimle anlatan müzede Superman’in pelerininden Psycho filminin senaryosuna, ünlü çizgi filmlerin eskizlerinden sinema tarihindeki dönüm noktalarına kadar ilginç detaylar bu müzede yer alıyor. Müzenin içindeki cam asansöre binip kuleye çıkarken, kubbenin içine yansıtılan efektler ilginizi çekiyor. Ancak yukarı çıktığınızda karşılaştığınız Torino panoraması da bir o kadar etkileyici bir manzara sunuyor.
Torino’da büyük-küçük birçok müzeyi ziyaret etmeniz ve ilginç örneklerle karşılaşmanız mümkün. Örneğin; Piazza Castello’da yer alan Royal Armoury müzesi 15. yüzyıldan kalma silahları sergiliyor. Via Pietro Giuria’da yer alan Museo della Frutta’da elma, armut gibi alışık olduğunuz meyvelerin, alışık olmadığınız yüzlerce farklı türüne rastlayabiliyorsunuz.
Bir başka büyük müze; Via Accademia delle Scienze’de bulunan Museo Egizio, Avrupa’nın ikinci büyük Mısır müzesi olarak biliniyor. Mısır tarihine ilginiz varsa mumyalar, lahitler, figürler, saklanan çekirdekler dâhil olmak üzere antik yaşamın gerçek örneklerini bu müzede görebilirsiniz.
Eski bir Fiat otomobil fabrikasının müzeye dönüştüğü Museo Nazionale dell’Automobile ise Corso Unita d’Italia’da yer alıyor. İlk seri üretim otomobil modeli Ford T’den son model İtalyan otomobillerine; fütüristik prototipler, tasarımlar ve çok sayıda gerçek otomobilin sergilendiği müzede aynı zamanda dönemin otomobille bağlantılı yaşam tarzına dair ipuçları da sergileniyor.
Otomobil Müzesi, Torino’nun otomotiv endüstrisi ve İtalya’nın kalkınması açısından sahip olduğu önemi de gösteriyor. Genellikle pazartesi ya da salı günleri kapalı olan müzelere gitmeden önce ziyaret saatlerini öğrenmenizde fayda var. Eğer birden fazla müzeyi ziyaret etmek istiyorsanız turizm ofisinde satılan müze kartını almak da size avantaj sağlayabilir.
Sanat eserlerinin sadece müzelerde sergilendiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Torino’daysanız, sanatın binaların dışına taştığını göreceksiniz. Şehrin birçok noktasındaki büyük-küçük duvar resimleri, sanatın yeni yüzünü şehre yansıtıyor.
Bu uzun gezintileri lezzetlendirmek için ne yapmak gerek diye düşünüyorsanız, bir İtalyan klasiğini yaşamak için hemen her yerde denk gelebileceğiniz Pizzeria ve Trattoria’ları deneyebilirsiniz. Ya da belirli bölgelerde kurulan pazaryerlerini ziyaret ederek, meşhur İtalyan peynirlerinin yanı sıra çeşit çeşit salamlar, meyveler ve makarnalarla kendinize özel bir mönü oluşturabilirsiniz.
Kaliteli çikolatasıyla da ünlü olan Piemonte bölgesinde bulunduğunuza göre, bir çikolatalı kekle kendinizi ödüllendirebilir ya da İtalyan usulü ayaküstü kahvenizi içerken bir parça çikolatayla keyfinizi katlayabilirsiniz. Kahve ve çikolata demişken, Torino’ya geldiğinize göre Piazza San Carlo’da bir kafede oturup etrafı izlemek; krema, kahve ve sıcak çikolatayla hazırlanan özel bir içecek olan bicerin’i yudumlamak da yapılacaklar listenizde yer almalı…
Alpler’e yaslanan Torino; Po ve Dora isminde iki nehre sahip. Şehre güzellik katan bu nehirler, iki aşıkla hikayeleştiriliyor. Po ve Dora isimli aşıklar, şehir merkezindeki iki heykelle de vücut buluyor… Güneşli bir Torino gününde yapılacak en güzel şeylerden biri, özellikle mevsim baharsa, hemen bir piknik çantası hazırlayıp Parco del Valentino’ya gitmek.
Po nehri kıyısında bulunan bu parkta, genç-yaşlı herkesin mutlu olmakla meşgul olduğunu görebilirsiniz! Top oynayanlar, bisiklete binenler, çimlerde uzanmış gökyüzünü seyredenler, güneşlenenler bu yemyeşil alanı doldururken nehirden geçen kanolar, suyun huzurunu hissettiriyor… Parkta bir yürüyüşe çıktığınızda yeşil bir dünya boyunca ilerliyor ve dört mevsim çeşmesine ulaşıyorsunuz. Birçok çeşme gibi burada da bir dilek tutma hakkına sahipsiniz… Antik sanatları sergilemek amacıyla, bir ortaçağ şatosu şeklinde inşa edilen Borgo Medievale de bu parkta yer alıyor.
Akşam olduğunda ise Po nehri kıyısında farklı bir hayat başlıyor. Gençlerin yoğun olarak tercih ettiği Murazzi, nehir kıyısındaki bar ve kulüplere ev sahipliği yapıyor. Nehrin gece manzarasını süsleyen ışıklar, iki kıyıdan yükselen müzik sesleriyle canlanıyor…
Burada başlayan gece, şehrin sokaklarındaki barlarda devam ediyor. Kokteyl sevenler için güzel haber: Birçok mekanda, oldukça başarılı kokteylleri uygun fiyatla bulabiliyorsunuz. Önerim; bardağınızı alıp müziği ve kahkahaları takip etmeniz ve sokağın ilerisindeki bir başka barın önündeki gençlerle sohbet etmeniz…
Kuzey İtalya’nın bu modern şehri, güzelliği ve yaşamıyla ruhumda yeni bir sayfa açıyor… Daha anlatacak çok şey var. Ama bazen biraz yavaşlamak ve şehri ağırdan almak gerekiyor. Gündüzü ve gecesi, lezzetleri ve manzarası, kültürü ve yaşamıyla Torino, alışıldık İtalya rotalarına alternatif olarak eklenmeyi hak ediyor. (Yazar: Öykü Çelik)
Benim de tekrar gitmek istediğim, özlediğim bir şehir 🙂
3 ay kaldığım şehir süper ötesi. Çok özledim