Jambo! Mambo! Zanzibar

25
3722

Zanzibar Adası, Afrika kıtasının doğusunda, anakaranın yaklaşık 50 km açıklarında, Unguja ve Pemba isimli iki adadan oluşuyor. Tanzanya‘ya bağlı olan Zanzibar, İran’dan gelen göçmenler tarafından kurulmuş. Kelime anlamı olarak Zanzibar, Farsça Zangi-bar’dan geliyor ve siyahların sahili anlamını taşıyor.

Ada her zaman böyle rengarenk olmamış, karanlık bir geçmişi var; 1500-1600’lü yıllarda Portekiz hakimiyeti altında kaldıktan sonra Umman Sultanlığı’nın denetimine geçmiş. 1890-1963 yılları arasındaki Birleşik Krallık sömürgesi döneminin ardından 1963’te bağımsızlığını ilan etmiş ve 1964’te özerk bölge olarak Tanzanya’ya bağlanmış.

Geçmişin en karanlık yanı da, köle ticareti. 1873’te İngilizler, köle ticaretine son veren anlaşmayı Umman Sultanı’na imzalatana kadar Zanzibar, her yıl en az 50.000 kölenin geçiş yapıp pazarlandığı köle ticaretinin sayılı merkezleri arasındaymış.

Öyle bir yere seyahat etmek istedim ki, hem hava muhteşem olsun, hem denizin rengi bambaşka olsun ama en önemlisi de çok farklı bir dünya göreyim, dönüş uçağı kalkınca uçak camından gördüğüm ülkeyle son bakışla vedalaşırken “Ne kadar çok şey öğrendim!” diyebileyim istedim.

Nedense adalar hep daha samimi, hep daha öğretici. Güvenmeyi Malta’da, gerçek anlamda gülümsemeyi ve yarını düşünmeden anı yaşamayı Bali’de, aynı ülke ve kültür dahilindeki farklı dinlerin birkaç kilometre aralıktaki yerlerde yarattığı değişik etkileri Gili Trawangan’da öğrendiğim için bu adada da çok şey öğreneceğimi biliyordum.

Jambo! Mambo!

Bu kelimeler Zanzibar’dan döndükten sonra bile insanın kulaklarında çınlamaya devam ediyor. Zanzibar’a dair en aklımda kalan şey insanları. Masmavi denizler her yerde var ama Zanzibarlıların mutluluğunu, gözlerinin içinin gülüşünü dünyanın başka yerinde bulmak zor.

Zanzibarlılardan hayatlarına dair öğrenebildiğim kadar çok şey öğrenmek istedim. Gidilen ülkede yaşayan insanlarla konuşmak, seyahatlerin en mutlu edici kısmı oluyor. Tabii ki o kültürün iletişime açık olması çok önemli. Konu Zanzibar olduğunda bırakın “iletişime açık olmayı”, selam verip konuşmayan insan bulmak mümkün değil.

Yolda 100 kişi varsa her biri “Jambo! Mambo!” diye selam vermeden geçmiyor. Yanınızdan arabayla geçerken camdan sarkıp “Jambo! How are you?” diye hal hatır soranlar, eğer yanınızdan geçeni görmediyseniz omzunuza vurup “Jambo!” diye gülerek selam verenler….

Stone Town

Zanzibar’ın başkenti olan Stone Town, Queen’in Solisti Freddie Mercury‘nin doğum yeri. Kent, 2006’dan bu yana UNESCO Dünya Mirası listesinde. Zanzibar’a sadece güneşlenmek için gelip, Stone Town’u teğet geçerek kumsallara gitmek olmaz.

Stone Town’un labirent gibi sokaklarında, yer yön hesaplamadan kaybolun. Okyanus yönünden gelen rüzgar bir şekilde çıkarıyor insanı labirentten. Eski binalar, kapılar, evlerinin önlerinde oturan insanlar, sokakta oynayan çocuklar… Yazıyla betimlenemeyecek, bambaşka bir dünyaya geçiş yapmış olma hissine kapılıyor insan. Renkler daha canlı, baharat kokuları çok farklı ve tabii ki insanları…

Stone Town Köle Pazarı

Bazı şehirler, geçmişini her attığınız adımda belli eder; karanlık günlerin ibret olması için binalardaki mermer izlerini hala görebildiğiniz Beyrut’da olduğu gibi. Bazı şehirlerin geçmişini anlamak için de müze ya da anıtları ziyaret etmeniz gerekir. Zanzibar’ın köle ticaretinin izlerini ne sokaklarından okuyabiliyorsunuz, ne de kültürlerinin üzerlerine çökmüş bir ağırlık var. Geçmişe bir bakış atmak için Stone Town’daki köle pazarını ve anıtını ziyaret edin. Kölelerin tutulduğu odaya ilk girdiğimde kalbim sıkıştı ve ilk düşündüğüm şey; “Hiçbir şey okumakla anlaşılmıyor” oldu. Hepimiz köle ticaretiyle ilgili az çok bilgiye sahibiz. Ama hiçbir şey, kölelerin havasız, basık odalarda üst üste yığılıp, günlerce aç ve susuz bekletildiği odanın ortasında durmanın yerini alamaz.

Stone Town kapıları

Stone Town’da gezinirken gözleriniz kapılarda olsun. Kapılar, evin geçmişteki sahibinin kökeni, statüsü ve işi ile ilgili ipuçları veriyor.

Zanzibar’da evler inşa edilirken ilk kapılar dikilirmiş. Kapı ne kadar ihtişamlıysa, evin sahibi de o kadar zengin anlamına gelirmiş.

Pirinç tokmağı olan kapılar, ev sahibinin Hint kökenli olduğunun göstergesi. Hindistan’da fillerin evlere saldırmasına karşı önlem olarak kullanılan bu yöntemi Hintliler, Zanzibar’da hiç fil bulunmamış olmasına rağmen gelenek olarak devam ettirmişler. Arap kökenli ev sahiplerinin kapılarında Kuran’dan alıntıların işlendiği oymalar mevcut. Aralarda yakaladığınız motifler ve detaylar da geçmişi okumanıza yardımcı ipuçları; örnekse balık pulu motifi ev sahibinin balıkçılıkla meşgul olduğunun, zincir deseni ev sahibinin köle ticareti yaptığının göstergesi. Hurma ağacı zenginlik işareti, ananas figürü ise “Karibu/Hoşgeldiniz” anlamında kullanılıyor.

Baharat Turu

Zanzibar’da 2-3 saatlik bir tura katılarak adanın verimli topraklarında rehber eşliğinde tropik bitkilerin, ağaçların, meyvelerin içinde geze geze bilgi alabiliyorsunuz. Vanilya, kakule, muskat, kına ağacı, benim bayıldığım “achiote/ruj bitkisi” ve Zanzibar’a has birçok bitki ve meyve ile tanışabiliyorsunuz.

Zanzibar Lezzetleri

Stone Town’dayken kaçırılmaması gereken iki güzel deneyim daha var. Gündüz pazarı olarak bilinen “Darajani Market” ve gece pazarı olarak bilinen “Forodhani Gardens”. Yerlilerin ürünlerini sattığı Darajani Market’de gündüz gezip, tezgahlarında göz gezdirebilirsiniz. Bizim pazarlarımızda ve süpermarketlerimizde çok olağan saydığımız, hiç üzerinde düşünmediğimiz ürünler, kilo kilo aldığımız meyve/sebzelerin ne kadar büyük bir lütuf olduğunu orada anlıyor insan.

Bamyalar 5’er 5’er gruplanmış, havuçlar 3’er 3’er. 2-3 avuç yer fıstığı varsa, bulabilmişse satmak için onun için tezgah açmış yerliler. Bunu görebilmek için daha zor durumdaki ülkeleri ziyaret etmek çok önemli. Dünyadaki gelişmiş ülkeleri ziyaret etmek kadar, insanın bakış açısını değiştiren ülkeler de görmek gerekiyor. “Şampuanım saçlarımı sertleştirdi, iyi bir saç kremi almam lazım, on tane marka denedim başka ne alsam?” gibi küçük endişeler biz “Mzungu” yani beyazların dünyasında  değerini bilmediğimiz lüks unsurları, yalnızca farkında değiliz.

Forodhani Gardens ise, gün batımının ardından sahilde kurulan bir yiyecek pazarı. Tezgahlarda deniz ürünleri, yerel lezzetler ve taze taze sıkılan “şeker kamışı içeceği” seçenekleri var.

En unutamadığım, döneceğim gün apar topar yemek pahasına da olsa valizimle bir kez daha gittiğim yerel lokanta “Lukmaan Restaurant”. Hindistan cevizli kırmızı fasulye, hindistan cevizli ıspanak kavurması, hindistan cevizli sebze yemeği gibi enfes tropik seçenekler mevcut. Kahvenin için iyi adres ise, adaya özgü zencefilli ve kakuleli kahvenin tadılabileceği Zanzibar Coffee House.

Changuu Island

Bir cennetten başka bir cennete geçiş için; Changuu Adası! Changuu Adası‘na “Hapishane Adası” isminin verilmiş olmasının sebebi, zamanında isyankar köleleri hapsetmek için bir hapishane olarak inşa edilmiş olması. Ancak ada sonradan sarı hummaya yakalananların getirildiği karantina olarak kullanılmış. Adada bebek kaplumbağalardan, karşılaştığım en görmüş geçirmiş varlık olan 192 yaşındaki kaplumbağaya kadar onlarca devasa kaplumbağayla vakit geçirebilirsiniz.

“Prison Island’e Hoşgeldiniz” tabelalı okyanustan cennete geçiş köprüsünde gözlerimi defalarca kapatıp kapatıp açtım, kendimi rüyada gibi hissettim, tek farkı; rüya gerçekti.

Nungwi

Nungwi, Zanzibar’ın en kuzey ucunda yer alıyor ve kumsallarının gelgit yani medcezirden nispeten daha az etkilendiği, kumsallarında mavinin her tonunun, kumsalların arka paralerinde yer alan Nungwi Köyü’nde ise grinin tek bir tonunun görülebildiği bir yer.

Kumsallarda güneşlenmeden önce mutlaka önce “gerçek Zanzibar’ı” görmek için köyde dolaşmak gerekiyor. İçleri bomboş beton evlerin önlerinde çamaşır yıkayan kadınlar, ayakkabısız ama mutlu mutlu yaşayan çocuklar, betonun grisi arasında capcanlı renklerde elbiseler giymiş kadınlar, insanın “modern zaman dertlerine” tokat gibi geliyor. Gözlemlemek, dönerken valize koyulup götürülecek dersler çıkarmak, sorgulamak gerekiyor.

“Resimlerdeki gibi değilmiş” denir bazı yerlerin ardından; Nungwi’nin kumsalları ise resimlerdekinden kat kat güzel. Bir kartpostalın içine girmişsiniz gibi. İnsan geri kalan bütün dünyayı unutuyor. Altı saatte bir tekrar eden gelgit hareketlerini takip ederek uygun plajı seçtikten sonra hayat pudra kıvamındaki kumsallardan, turkuazla bebek mavisi arası değişen maviden ibaret.

Yüzmek için en ideal yer sahilden yürüye yürüye gidebileceğiniz kadar yakınlıktaki, daha sakin Kendwa.

Sabahları erken kalkıp okyanus kıyısında dolaşmak kadar güzel bir his yok; üstelik erken saatlerde bir sabah ritüeli olarak okyanusta çamaşır yıkayan veya temizlik için okyanustan su taşıyan kadınları ve birbirinden güzel kıyafetlerini, balıkçıları izlemek çok zevkli. Okyanus geri çekilmeye başladığında kıyıda kalan kıpkırmızı deniz yıldızlarını bulup bulup okyanusa geri atmak, pudra şekeri gibi kumların üzerinde minik minik dolaşan beyaz yengeçleri kovalamak, günbatımında kilometrelerce yürüyüp deniz kabuğu toplamak, “dhow” denilen yerli yelkenlilerin yapılışını izlemek… Nungwi’de hayatın seyri tam olarak böyle.

Nungwi’de de güneş tam okyanusun üzerinde batıyor ve sanki değişen her turuncu, kırmızı, sarı tonuyla zaman kavramı daha da önemini kaybediyor.

Nungwi’deki en zevkli aktivitelerden biri de kaplumbağalarla yüzmek. Baraka Natural Aquarium’da yetiştiklerinde okyanusa salınmak üzere korunan su kaplumbağalarıyla yanyana yüzebilir, onları deniz yosunu ile besleyebilirsiniz.

Maasai’ler ya da “Maas-lie”ler

Kenya ve Tanzanya sınırlarında yaşayan bir kabile olan, özel günlerde ve kutlamalarda kan içen, güneydoğu Afrika’da aslan avlamak yasaklanana kadar erkeklerin evlenmek istedikleri kadının ailesine ölü bir aslan sunmak zorunda olduğu söylenen Maasai’leri Nungwi’de görecek olduğum için çok heyecanlıydım. Nungwi’ye ve diğer kumsallara genelde “güvenlik” olarak çalışmak için gelen Maasai kabile üyelerini göreceğim için çok heyecanlıydım. Bir yandan da, kabilelerine ve geleneklerine bu kadar bağlı olmalarına rağmen neden Zanzibar’ın en turistik sahillerine gittiklerini çok anlamıyordum.

Nungwi’deki ilk günümde (maalesef) anladım.  Sahildeki onlarca Maasai aslında kabile üyesi değil, özellikle İtalyan kadınların gözdesi olan jigololarmış ve yerliler onlara “Maas-lie” yani “yalancı Maasai” dermiş. İnanmadım, inanmak istemedim ve arkadaşlık seviyesine geldikten sonra bir de kendi otel işletmecimize sordum. Maasai’lerin sahilde bütün gün “ava çıktıklarını” teyit etti. Gerçek Maasai’lerin yanaklarında spirale benzeyen yanık izi olurmuş. 9 gün boyunca yanağında yanık izi olan ve kulakları kesik olan sadece bir Maasai gördüm, geri kalanı siz kumsalda güneşlenirken “Jambo, partiye gitmek ister misin?” diye birden yanınızda bitiveren Maas-lie’ler. Ben uzaklaşma yönetimini İngilizce bilmediğimi ve koordinatları çok oturtamayacaklarını tahmin ettiğim için Filipinli olduğumu söyleyerek buldum, geri kalan dilleri çat pat da olsa biliyorlar çünkü.

Bunları okuduktan sonra Kendwa’daki Maasai Market’e gitmekten çekinmeyin. Orada Maasai’ler IKEA vs ismini verdikleri standlarda hediyelik eşya satıyorlar.

Kiwengwa

Kiwengwa, Zanzibar’ın doğusunda yer aldığı için gelgit hareketlerinin en şiddetli halinin gözlemlenebildiği yer. Buradaki iki günüm, şansıma medcezirin doruk noktasına ulaştığı dolunaya denk geldi. İlk sabah uyanıp terastan baktığımda Hint Okyanusu tam 1.5 km geri çekilmişti ve “Sandbank” yani “kum bankları” açığa çıkmıştı. Böyle zamanlarda önceki gün 3 metreye varan yükseklikteki yerler dümdüz kumsala dönüşüyor ve yürüyebildiğiniz kadar alanda yürüyüp, 6 saat sonrasında okyanusun yavaş yavaş geri geldiğini, yeniden deniz kestanelerinin, yosunların ve deniz yıldızlarının üzerini kapladığına şahit olabiliyorsunuz.

Okyanus gözden kaybolduğunda, Nungwi’den farklı olarak okyanusun çekilmiş olduğu alanda oturmuş çalışan kadınlar görülüyor. Okyanusun zeminine yosunları ufak değneklerle sabitleyen kadınlar, yosunlar olgunlaşınca toplayıp, kurutup satıyorlar. Deniz yosunu satın almak isteyen şirketler, Zanzibarlıları zamanında bu alanda eğitmiş. Ağırlıklı olarak kadınların çalıştığı deniz yosunu yetiştiriciliği Pemba Adası’nda da görülebilir. İlaç ve tekstil sektörlerinde stabilizasyon ve boya dengesini tutturma amaçlı, gıda sektöründe ise örneğin dondurma, çorba, reçel, yoğurt gibi ürünlerin kıvamını arttırmak için kullanılan deniz yosununu ağırlıklı olarak Fransa, Danimarka ve Singapur, Japonya ve Filipinler gibi uzakdoğu ülkeleri satın alıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün raporuna göre, deniz yosunu yetiştiricileri yıllık ortalama yalnızca 65$ kazanıyor.

Zanzibar’daki süre boyunca medcezir saatlerini takip etmek çok önemli. Önceki gün yürüye yürüye gittiğiniz kumsallara, okyanus geri dönünce ulaşamamak ve adanın içerisinden yeni rota çizmek durumunda kalmak mümkün; restoranların olduğu bölgeye tüm gün ulaşamamak ve “medcezir muhalefetinden” yemek yiyememek tecrübeyle sabit.

Caramella! iPhone’suz, iPad’siz mutlu çocuklar

Zanzibarlı çocuklar bambaşka. iPad’leri, iPhone’ları yok, hatta çoğunun ayakkabısı yok. Birçoğu, ailesi devlet okullarının masraflarını bile karşılayamadığı için okula gidemiyor, okula gitseler bile aslında bir iş ya da “kariyer” sahibi olma imkanları yok. Ama günbatımları var, kumsalları var, dans ederek, denize atlaya atlaya çok eğleniyorlar. Çocukların bu mutluluğu, hayatta karşılaştığım birçok yetişkinden daha fazla şey öğretti bana.

Yolda karşılaştığım bir dolu çocuk beni görür görmez “Caramella! Caramella!” demeye başlıyordu. “Bronzlaştığım için rengime mi ‘karamel’ diyorlar acaba?” diye düşünüp duruyordum. Meğer İtalyan turistlerin kendilerine para ve şeker (İtalyanca’da caramella) vermelerine çok alışmışlar ve gördükleri her turistten şeker istiyorlarmış.

Beyaz insanları çok seviyorlar, sahilde tanıştığım ve uzunca bir süre birlikte vakit geçirdiğim gruptan küçük bir kız bana şunu söyledi: “En sevdiğim renk siyah, çünkü tenim siyah renkte. Ama bazen, beyaz ve güzel olmayı çok istiyorum.” Aslında bizlere göre de onların ten renginin çok güzel olduğunu söyleyince çok mutlu oluyorlar.

Zanzibar vize ve ulaşım

Tanzanya’ya seyahat edenler çoğunlukla önce safari yapıp, ardından dinlenmek için 2-3 günlüğüne Zanzibar’a geçiyor. Bence ikisi bir seyahatte birleştirilemeyecek kadar ayrı ayrı özellikteler. Zanzibar başlı başına bir macera ve keşif; süreyi uzun tutmak gerekiyor.

Seyahat Sağlığı Merkezlerinden birini ziyaret ederek, hem sağlıkla ilgili genel bilgiler edinip, hem de gerekli aşılar ve ilaçlar konusunda ücretsiz destek alınabiliyor. Tanzanya’ya giriş için sarı humma aşısı yaptırmak zorunlu.

İstanbul’dan Darüsselam’a yaklaşık 8 saatlik direkt uçuşlar bulunuyor. Vize girişte 50$ karşılığında alınabiliyor. Anakaradaki Darüsselam’dan Zanzibar’a ulaşmak için iki seçenek bulunuyor; farklı bir havaalanına geçip yeniden uçağa binmek veya vapur ile geçmek. Adadaki ulaşım için ise, “Dala Dala” isimli yerel dolmuşlar ya da taksiler kullanılabilir.

Azla mutlu olmayı öğrenmek, modern dünya dertlerinizi gözden geçirmek, gözlerinin içi gülen insanlarla tanışmak, kalbinizi bir ülkede daha bırakmak için Zanzibar’a gidin. Hakuna Matata! Sorun yok! Hayatta aslında hiçbir sorunumuz yok. (Yazar: Çiğdem Tura)

Önceki İçerikBitmeyen Yolculukların Diyarı: Mardin
Sonraki İçerikEşsiz Bir Ruh: Porto
Keşfetsek
Her yeni gün keşfetsek dileğiyle başlar

25 Yorumlar

    • Figen Hanım, seyahatimi yaklaşık 8 ay öncesinden planladığım ve bileti de aynı şekilde çok erken aldığım için bilet nispeten daha uyguna geldi 🙂

  1. Muhteşem. Harika. Okuduğumuz biçok gezi yazısından çok farklı.Samimi,Ama insanı baymadan. Emeğinize sağlık Çiğdem Tura. Yemekleri çok merak ettim.Keşke onların da fotoğrafı olsaymış…

  2. Çiğdem Hanımı tebrik ederim..Hakkıyla gidilecek gezide Singapur ve Avustralya notlarını da bekleriz:) Güzel gezmeler, İyi yolculuklar Çiğdem Hanım!

  3. Zanzibara giden şanslı insanlardanım. Çok güzel anlatılmış. Anılarım tekrar canlandı. Ben bütün masaileri bir sanıyordum, farkı şimdi öğrendim Zanzibara gittiğinizde, tarihini öğrendiğinizde, insanoğlunun bir cenneti nasıl cehenneme çevirebildiğine şaşıp kalıyorsunuz. Ne acılar yaşanmış bu cennet adalarda…

  4. Çok güzel yazmışsınız,Çiğdem Hanım,Taksiler de çok dakik zamanında kapıda oluyorlar,hiç gecikme yok.
    Teknolojinin bize neler yaptığını orada gördüm sizin dediğiniz gibi.

  5. Okumadım ama egzotik ada Zanzibar’a gitsem ben de neler yazardım 😛
    Bu arada tebrikler Çiğdem hanım.
    Merak ettim yazıyı okuyacam 🙂

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz