Dubrovnik

Çilipi Havalimanı’ndan adım attığımız Dubrovnik Hırvatistan’ın en önemli turizm merkezlerinden biri. 50 bine yaklaşan yerleşik nüfusu yaz aylarında katlanırken önemli turizm tesisleri cebinde parası olan turistlere hitap ediyor. Hırvatistan’ın turizmden elde ettiği katma değerde yüksek pay sahibi bir kent burası.

Adriyatik bölgesinde Venedik’ten sonra en çok Avrupalı turistin ziyaret ettiği kent olan Dubrovnik’te havalimanı ile kent merkezi arasında yaklaşık yarım saatlik bir mesafe var.

Türkiye’ye hala vize uygulamayan Hırvatistan’ın (2014 Haziran’dan bu yana vize uygulanıyor) bu imkanından yararlanan diğer Türk turistler gibi sorgusuz sualsiz giriş yaptığımız ülkede Balkanlar’ın keyfini çıkarmaya fazlasıyla hazırız. Öncelikle hedefimizde Stari Grad denilen Eski Şehir var.

Eski Şehir Surların İçinde…

Bölgedeki birçok sahil kenti gibi Roma ve Venedik döneminde denizden gelen saldırılardan korunmak amacıyla inşa edilen surların ardında yaşamını sürdüren halkların bir örneği Dubrovnik’te de görülüyor. Eski Şehir surların içerisinde barınan ve genellikle deniz ticaretiyle uğraşıp zenginleşen halkın izlerini taşıyor.

Dalmaçya tipi kıyıları ile Yunanistan’dan sonra en çok ada varlığına sahip Hırvatistan’ın tam 1085 adası varmış. Adriyatik Körfezi’ni İtalya ile karşılıklı paylaşan Hırvatistan, adalarının birçoğunu turizme kazandırmayı başarmış. Yalçın kayalıklarla çevrelenmiş kıyılarından ulaşılan adalar el değmemiş yapısıyla turistlerin ilgisini çekiyor.

Osmanlı Döneminde Ragusa

Türk kaynaklarında Ragusa adı ile rastladığımız Dubrovnik, yine kentte kurulu olan şehir devleti Ragusa Cumhuriyeti‘nin Osmanlı Devleti ile yaptığı anlaşmayla ayrıcalıklı bir konuma erişmiş. Bu ayrıcalık karşılığında Osmanlı’ya düzenli olarak vergi veren kent Osmanlı koruması altında Napolyon Bonapart dönemindeki savaşlara kadar varlığını sürdürmüş. 1808 yılında şehre giren Fransız ordusu şehir devletine son vererek kenti Fransa’ya bağlamış. 1815 yılında gerçekleşen Viyana Kongresi ise şehri Avusturya yönetimine bağlamayı kararlaştırmış.

443 yıllık dönemde Osmanlı’nın egemenliğinde kalan şehirde bir adet bile Osmanlı izine rastlanılmaması düzenli olarak vergi veren sorunsuz şehre Osmanlı’nın çok ilgi göstermemesine bağlanıyor. Zengin bir yerli halkı olan kent Osmanlı’ya vergi vermek karşılığında kendi yaşamlarına müdahale edilmemesini istediğinden Osmanlı kente nüfuz etmemiş.

Osmanlı döneminde Edirne ya da İstanbul’a kenti temsil eden aracılar ile gönderilen altından oluşan vergiler, Osmanlı’ya teslim eden aracının sarayda bir sonraki vergi dönemine kadar kaldığı bir düzen içerisinde yürütülüyormuş. Böylece kentle Osmanlı arasındaki diplomatik ilişkiler sürdürülüyor ve aradaki bağ koparılmıyormuş.

 

Hırvatlar 7.Yüzyılda Bölgeye Gelmişler

Diğer Güney Slavları gibi Balkanlara 7.yüzyıldan itibaren yerleşen Hırvatlar 9.yüzyılda Hıristiyan olmuşlar.

925 yılında ilk Krallıklarını kurup 1526 Mohaç Savaşı’na kadar kendi egemenlikleri altında yaşadıktan sonra II. Viyana Kuşatması’nın ardından güçsüzleşen Osmanlıların zayıflamasıyla Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yönetimine girmişler. I.Dünya Savaşı’nda Boşnaklar, Sırplar ve Slovenlerle birleşerek kurdukları Yugoslavya Krallığı Nazi Almanyası tarafından işgal edilip parçalandıktan sonra Hırvatistan topraklarında ırkçı faşist bir rejim devreye girmiş. Bu rejimle beraber planlı olarak yok edilen Çingene, Yahudi ve Sırp nüfusu dönemin diğer dünya faşist yönetim uygulamalarının bire bir örneklerinin yaşandığı bir tutum göstermiş.

Ayrılık Zamanı

Tito tarafından büyük bir mücadele ile kurulan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin üyesi olan Hırvatistan, Tito’nun ölümünden sonra bir türlü istikrarı sağlayamayan Yugoslavya’daki iç çekişmelerin sonucu olarak yaptığı referandum ile 1991 yılında bağımsızlını ilan ederek Yugoslavya’dan ayrıldığını dünyaya duyurmuş. Bu ilanın ardından Sırp güdümlü Yugoslav ordusu Hırvatistan topraklarına saldırarak Hırvatları yıldırmaya çalışırken çok sayıda Hırvat vatandaşı bu saldırılarda hayatını kaybetmiş. Dubrovnik gibi birçok Hırvat kenti yok edilmeye çalışılmış, tarihi eserler ve eski şehir kalıntıları bombardıman altında tahrip edilmiş.

Yugoslavya ordusunun deniz üssü olan günümüz ülkesi Karadağ’dan yola çıkan deniz güçleri 1991-1995 yılları arasında denizden bombalamışlar Dubrovnik’i.

Dubrovnik’teki en popüler turistik noktalardan biri olan Eski Şehir Yugoslav bombardımanı sırasında kaybettiği tüm geçmiş birikimini UNESCO desteğiyle giriştiği yenilenme çalışmaları ile 2005 yılında geri kazanarak turistlerin uğrak noktası olma yolunda önemli bir adım atmış.

Para Birimi Kuna

Eski Yugoslavya’yı oluşturan 6 federe devletten biri olan Hırvatistan’ın para birimi olan Kuna’yı Dubrovnik’in her yerinde bulabileceğiniz döviz bürolarından temin etmek mümkün.

Kuna dışında Euro da kullanılabilir durumda, ancak bazı işletmeler ve yerel ulaşım ağında Kuna geçerli değil. Temmuz 2011 itibariyle 1 Euro karşılığında 7,5 Kuna alabilmek mümkün.

Pile Kapısı’ndan giriş yaptığımız Eski Şehir hemen hemen 24 saat yaşamın sürdüğü bir yapıda olağanüstü korunmuş mimarisiyle göz dolduruyor. İkisi deniz kıyısında olmak üzere toplamda 6 kapısı olan surların iki kilometreye yaklaşan uzunluğunu üzerinde yürüyerek keşfedebilmenin maliyeti 50 Kuna. Eski Şehrin içinde yer alan marina şehrin en eski limanıyken bugün adalara sefer yapan teknelerin kalkış noktası.

Bölgenin en leziz ve doğal sularını içebileceğiniz çeşmeler ise halkın erişebileceği noktalarda konumlanmış. Türkiye’de yaptığımız gibi su alma derdiyle uğraşmamak büyük bir lütuf bizler için. Buz gibi akan suların tadına doyum olmuyor gerçekten.

Birçok İlkin Merkezi Dubrovnik

Surlar içinde kurulmuş şehirde adım adım dolaşırken dünyanın ilk sağlık ocağı (1301), dünyanın ilk eczanesi (1317), dünyanın ilk yaşlı bakım merkezi (1347), dünyanın ilk yetimhanesi (1432) ve dünyanın ilk karantina hastanesinin (1377) Dubrovnik’te açıldığını öğreniyoruz.

Günümüzde bir kilise içerisinde yer alan eczane kafamızda kurguladığımız eczane yapısına bire bir uymasa da döneminde hastalara şifa için önemli bir rol üstlenmiş.

Daracık taş sokaklarda ilerlerken eski bir berber dükkanı önünde duraklıyoruz. Havanın sıcağı ve kalabalıkla beraber kısa aralıklarla su molası vermemiz gerekiyor.

Hırvatça diğer Balkan dilleriyle çok benzerlikler gösterirken Türkçe’den aldığı sözcükler ile bizleri şaşırtıyor. Böbrek, merak, börek ve vişne gibi Türkçe kökenli sözcükler hemen hemen bire bir biçimde telaffuz ediliyor. Türklerin bölgeye yoğun ilgisi ile menülerine Türkçe dil seçeneği ekleyen restoranlar Türk müşterileri ağırlamak için birbirleri ile yarışıyorlar.

Dubrovnik’te Yemek Önerileri

Deniz ürünleri, karides, kalamar, midye ve balık ürünlerinin her mevsim taze olarak sunulduğu restoranlarda deniz ürünleri yemeyenler için köfte seçeneği mevcut. Türkiye’de İnegöl Köftesi olarak kayıtlara geçen köfte aslında bu bölgede yaşayan Boşnaklar aracılığı ile Türkiye’ye getirilmiş. Daha sonra çeşitli isimlerle anılan bu köftenin asıl ismi Boşnak Kebabı.

Kişi başı iki içecek ve ortalama bir yemeğe 20 Euro civarında bir ücret ödeyebileceğiniz Dubrovnik, genel fiyat ortalamasına bakıldığında komşu ülkelere ve şehirlere göre çok pahalı.

Özellikle hediyelik eşyaları karşılaştırarak bir analiz yaptığımızda Bosna-Hersek ve Karadağ Dubrovnik’in yarısı kadar olan fiyatlarıyla yüzümüzü güldürüyor.

Belediye Otobüsleri Çok Etkin

Gece yarısı geç saatlere kadar çevre merkezlere olan belediye otobüsü seferleri oldukça başarılı. Bilet gişesinden 10 kunaya alabileceğiniz otobüs biletini otobüsün içerisinde şoförden almaya kalkarsanız aynı bilete 12 kuna ödüyorsunuz. (Temmuz 2011) Otobüs şoförlerinin Euro kabul etmediğini hatırlatmakta yarar var.

Hırvat halkı Türklere ve turistlere karşı mesafeliler. Özellikle Dubrovnik’in yerel halkı çok paraya ihtiyacı olmadığından ve turistlerin Dubrovnik’te “yaygara/kalabalık” yaptıklarını düşündüklerinden olacak ki anlamsız bakışlarla taciz edebiliyor turistleri. Belediye otobüsüne binmek için sıraya girmişken “hurra” şeklinde sırayı bozan ve “turistleri beklemek istemiyoruz” diyen tiplerle karşılaşmak canımızı fazlasıyla sıktı. Kendi ülkemizde turistleri çok daha iyi bir şekilde özenle ağırlamak için mücadele ederken Hırvat halkının kabalığına anlam veremedik doğrusu.

Denize Girmek Her Yerden Mümkün

Muhteşem doğası ve her daim gerçekleşen akıntıdan dolayı tertemiz olan Adriyatik Denizi’ne şehrin her bölgesinden girmek mümkün. Beş yıldızlı otellerin plajlarına dahi giderek denize girebilirsiniz. Türkiye’deki gibi oteller güvenlikler tutarak ya da para isteyerek bir engelleme yaratmıyorlar plajlarda. İsteyen herkes her yerden özgürce denize girebiliyor. Kum plajın bulunmadığı Hırvatistan kıyılarında hemen hemen tüm tesislerde soyunma kabini, tuvalet ve duş bulunuyor. Sadece bu özelliği ile bile Türkiye’deki turizmin ne derece kişilerin elinde olduğunu görüyoruz. Üzülüyoruz.

 

Dubrovnik’e gitmek isteyenler için bir özet geçmek gerekirse:

  • Fiyatlar pahalı ama çok uçuk değil
  • 3 günden fazla kalmanın çok anlamı yok
  • Bosna-Hersek ya da Karadağ’da kalıp Dubrovnik’e günübirlik gelebilirsiniz
  • Ada turlarında çok bir şey yok ve fiyatları çok pahalı
  • Taksi yerine belediye otobüslerini tercih edin
  • Hazır suya para vermeyin, tüm çeşmelerden su içebilirsiniz
  • Eski Şehir içinde birkaç müze ve surlar görülebilecek yerler
  • Kenti tepeden görmek için Teleferik kullanılabilir
  • Alışverişlerinizi Kuna ile yaparsanız zaman zaman karlı çıkabilirsiniz
  • Çok harika görsellerle satılan İtalyan dondurmalarının tadı çok kötü
  • Deniz ürünlerine meraklıysanız mutlaka tatmalısınız
  • Fiyat karşılaştırması yapmadan bir yere oturmayın
  • Ülkede kum plaj bulunmuyor. Hemen hemen her yerde kayalıklardan denize giriliyor
  • Çok yakında Hırvatistan AB üyesi olacak bu yüzden vizeler başlamadan bir an önce ziyaret edin.

 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You might also like