Vakit yaklaşıyor. Beklemekte, bekletmekte sevmediğim şeyler.
İkiçeşmelik’i yavaş yavaş çıkıyor belediye otobüsü. Tarihi Agora’nın önündeki spotçu dükkânları kamulaştırmayla yıkılınca alan gün yüzü görmüş. Caddeden Agora’nın büyük bir kısmını görebilmek mümkün.
Şalvarlı, neredeyse beline kadar sakalı olan amcalar dükkânlarının önünde sohbet ediyorlar. Burası İzmir’in bambaşka bir yüzü. 10 dakikalık mesafe içinde şehrin ve insanların bu derece değişmesi korkutucu aslında. Ama her yer aynı olsaydı ne anlamı olurdu?
Öğretmenevinin önünde otobüsten indikten sonra Bayramyeri Meydanı’na doğru yürüyorum. Konak’tan gelen ve Varyant olarak bilinen Birleşmiş Milletler Caddesi ile yukarıdan gelen Eşrefpaşa Caddesi bu noktada İkiçeşmelik Yokuşu ve Üçyol’a doğru giden İnönü Caddesi ile kesişiyor. Alt geçitle beraber ulaşım bir nebze rahat.
Biraz zaman geçirmek üzere İnönü Caddesi’ne doğru giderken Dr. Cengiz Bey’le karşılaşıyorum. Onunla beraber buluşma yerine dönüyoruz. Hava oldukça soğuk. Doktor Bey beresiyle kendini güvence altına alırken bende ceketimin şapkasını başıma geçiriyorum.
Konak Belediyesi’ne ait Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi önüne geliyoruz. Diğer konukları beklemeye başlıyoruz. Bu arada birkaç kare fotoğraf ile çevreyi fotoğraflamaya başlıyoruz. Önümüzde duran saat kulesi ve hemen kulenin yanı başındaki elektrik direği kentler ve simgeleri hakkında ne derece duyarlı olduğumuzu ifade ediyor.
Saat kulesini aydınlatmak için dört bir yanına koyulan ışıkların elektriği de bu direkten sağlanıyor. Kablolar açık seçik görünüyor. Çok estetik doğrusu!
Tabi bir de halk ozanlarımıza ait yazı kültürümüz var. Nerede boş bir alan bulsak iki sprey ile renklendiririz. Saat kulemizde kırmızı yazıyla spreylenmiş!
Bayramyeri pazarının kıyısından İzmir’i izlemeye çalışırken İzmir’e bakmamızı engelleyen yapılar yıllardan beri olduğu gibi yerlerinde duruyorlar.
Buraların ciddi bir kent yenileme projesine ihtiyacı var. Büyükşehir Belediyesi de bizim gibi düşünüyor olacak ki Bayramyeri Pazaryeri’ne yeni bir yer bulduğunda bu bölgenin tarihi geçmişi sebebiyle bir arkeolojik park oluşturacakmış.
Körfezde vapurlar gidip gelirken konuklarımızı bekliyoruz.
***
Çok geçmeden Enise abla ve Oğuz Ağabey’de geliyor. Saat kulesinin önünde başlıyoruz sohbete.
Saat kulesini bir dönem İzmir Belediye Başkanlığı yapan Dr. Selahattin Akçiçek’in yaptırdığını daha sonraki araştırmalarımızda öğreniyoruz.
Yıllar sonra saat kulesinin ardına yapılan kültür merkezine Akçiçek’in isminin verilmiş olması ayrı bir gurur anlamı taşıyor.
Kültür merkezinin bitişiğinden aşağıya doğru süzülürken eskilerin deyimi ile Değirmendağı olarak anılan mahalleye ulaşıyoruz. Mahallenin günümüzdeki ismi Güngör.
120 yıllık Akarcalı Cami avlusuna girerek camiyi incelemeye başlıyoruz. Cami imamı yanımıza gelerek bir süre sohbet ediyor. Avluda kaldırılmayı bekleyen bir de cenaze var. Cuma namazı da yaklaşmakta…
Camide birkaç poz fotoğraf ve bilgi aldıktan sonra arka sokaklarda yürümeye başlıyoruz.
Cengiz Bey’in doğduğu sokak ve evde sohbet ederken mazideki anılar canlanıyor ve sohbet koyulaşıyor.
Eğimli caddeden aşağı doğru süzülüyoruz. Dört yol ağzı 95 Kahvesi olarak adlanıyormuş.
Otobüs durağının ismi dahi 95. Her köşede adı 95 olan dükkânlarla çevrili dört yol ağzı hala geçmişi yansıtıyor. Cengiz Bey bizlere 95’in hikâyesini anlatırken yeni bir bilgiyi daha cebimize atıyoruz.
Geçmiş yıllarda faytonların plakaları varmış. 95 kahvesi olarak ifade edilen kahvecinin de faytonunun plakası 95’miş. Faytonculuktan sonra açtığı kahvesine faytonun ismini verince buralar 95 kahvesi olarak ifade edilir olmuş.
***
Kahvenin yanından geçmiş yıllarda yemyeşil bir bahçe olan ve ismi “İngiliz Bahçesi” olan alana geliyoruz. İki ağaç dışında her yer apartmanlarla dolmuş.
Bahçeye İngiliz Bahçesi denmesinin sebebini bilemesek de gözümüzde bahçenin geçmişini canlandırmaya çalışıyoruz.
Birkaç adımdan sonra apartman aralarından geçip Zeki Müren Parkı’na geliyoruz. Kademeli biçimde oldukça engebeli bir yapıya sahip olan park okuldan kaçan öğrencilerin sigara içtiği bir halde yapayalnız.
Apartmanların işgal edemediği ender yerlerden biri olan parkın önü açık. Denize ve İzmir’e bakıp fotoğraf çekmeye çalışıyoruz.
Yolumuza durdurak demeden devam ederken bu kez İzmir’in simgelerinden biri olan Özel Karataş Hastanesi’nin arkasına geliyoruz.
İzmirli Musevilerin hastanesi olan Özel Karataş Hastanesi’nde Musevi cemaatinin “yaşlılar yurdu ” olarak andığı düşkün yaşlıların kaldığı bir huzurevi kısmı da bulunuyor.
Günümüzde yenilenmiş haliyle güzel bir görüntü sergileyen hastanenin bahçesinde bulunan eski yapı hastanenin ilk kurulduğu binaymış.
İzmir’in özellikle sağlık tarihinde önemli bir yere sahip olan hastanenin bu binaya da sahip çıkması gerekir diye düşünüyorum.
Karataş Hastanesi’ne veda ettikten sonra İzmir Kız Lisesi’nin arkasından aşağıya süzülerek İzmir için anıt yapı olarak ifade edilen bu tarihi liseye şöyle bir bakıyoruz.
Karataş Lisesi’nin önünden Karataş Hamamı’na kısa bir süre göz attıktan sonra rotamızı sonlandırmak üzere Asansör’e gidiyoruz.
Büyükşehir Belediyesi’nin yenilediği asansöre binmeden önce Dario Moreno sokağında soluklanıyoruz.
Sokağın tarihle olan bağından bahsettikten sonra asansöre binerek yukarı çıkıyoruz. Asansör Kafe’de bir şeyler atıştırıp günü sohbetle bitiriyoruz.
Nice buluşmalara diyerek vedalaşıyoruz…