Güneyde tatil yapmak deyince akla ilk gelen seçeneklerin pek çoğu birbirine benziyor. Binaların ard arda sıralanmadığı ve araç gürültüsüne boğulmamış çok fazla yer yok maalesef. Lâkin elektriği kısıtlı ve ulaşımı sınırlı bir mahrumiyet vadisine olurunuz varsa, yıllardır yapılaşmaya karşı direnen bu limanda kelimenin tam anlamıyla alternatif bir tatil sizi bekliyor demektir.
Kelebekler Vadisi’ne ilk yolculuğumu 90’lı yılların sonlarında yalnız bir otostopçu olarak yaptım. Olympos’tan başlayan yolculuğum Kaş üzerinden Ölüdeniz’e varmamla sonuçlanmıştı ve henüz aradığımı bulamamıştım. Aklımda son bir yer daha vardı; o zamanlar ismini sadece sırt çantalı gezginlerin bildiği Kelebekler Vadisi!
Belcekız Plajı’ndan kalkan teknenin gölgeliğinde yaptığım yaklaşık yarım saatlik yolculuğun sonunda buranın benim için özel bir yer olacağını ve daha sonraları da pek çok kez vadiyi ziyarete geleceğimi biliyordum artık. Dünyanın farklı yerlerinden gelen pek çok gezgini buluşturan bu kumsal ve vadi, kendini modern hayattan izole etmek isteyenler için harika bir yerdi.
Aradan geçen onca yılın ardından bulabildiğim ilk fırsatta İstanbul’dan Dalaman’a giden bir uçağa atladım. Fethiye üzerinden Ölüdeniz’e varıp da vadiye gitmek üzere bekleyen tekneyi gördüğüm an, uzun zamandır özlediğim bir dostu ziyarete gidiyor gibi hissettim. Tekne vadiye vardığında deniz dalgalıydı, ıslanmasını istemediğim eşyalarımı korumaya alıp masmavi suya bıraktım kendimi…
“Sahip olduklarımız zaman içinde bize sahip olurlar,” mottosuyla yola çıkıp aslında yaşamak için ne kadar da az şeye ihtiyacımız olduğunu gördüğüm bu birkaç gün unutulmaz bir deneyim oldu benim için. Derinlerde akan şelaleleri, vadi boyunca uçuşan kaplan kelebekleri ve masmavi deniziyle âdeta egzotik bir ada gibi Kelebekler Vadisi…
İki yanında yükselen kayalık duvarlarla çevrili vadide kaynağını metrelerce yükseklikten bırakan şelale, baharın ilk aylarında vadinin ortasından akarak denizle buluşuyor. Bu nedenle de özellikle bahar ayları güzelliğine güzellik katıyor.
Vadi, Babadağ bölgesindeki endemik türlerin zenginliği dolayısıyla Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından yasal koruma altına alınmış durumda. Burada yapılaşma kesinlikle yasak. Vadiye bir tatil köyü kondurmak isteyenler hayal kura dursunlar, konaklamak için sadece bungalov, çardak ya da çadır seçenekleri var. Konaklama, açık büfe sabah kahvaltısı ile akşam yemeğini de kapsıyor. Ben de resepsiyona kaydımı yaptırdıktan sonra ertesi sabah erkenden uyanmak ve kahvaltının tadını çıkarmak için gecikmeden çadırımın yolunu tutuyorum.
Ertesi sabah kahvaltı sonrası istediğim, vadinin içlerine doğru bir yürüyüş yapmak. Planım önce iki şelaleye tırmanmak, sonra da geri dönüp Faralya yönünde ilerleyerek etrafa hakim tepelerden vadinin fotoğraflarını çekmek. Güneş gözlüğümü, yeterli miktarda suyu, küçük bir havluyu ve yolda açlığa karşı enerji verecek biraz kuruyemişi çantama atıp makinamı da boynuma takıp vadinin içlerine doğru yürümeye başlıyorum.
Yürüyüşe başlamak için en doğru vakit sabah erken saatler oluyor. Yaz aylarında sayısı 10’u bulan günübirlik gezi tekneleri buraya hatırı sayılır bir kalabalık taşıyor. Ayrıca teknelerin mangal dumanı ve giderken arkasında bıraktığı kirliliğin görüntüsü de can sıkıcı seviyeye ulaşabiliyor.
Plajdan ayrılıp dereyi sağınıza alarak yürüdüğünüzde göreceğiniz taş ev, çoğunlukla yabancı gençlerin çalıştığı küçük bir kafe olarak işletiliyor. Ayrıca gündüzleri yoga seansları yapılıyor. Akşam olduğunda ise açık hava sineması, kollektif atölye çalışmaları gibi bazı etkinlinliklere ev sahipliği yapıyor önündeki bahçesiyle. Yoluma devam edip mutfakta kullanılan sebze/meyvelerin ekolojik olarak üretildiği tarlaların arasından geçiyorum. Buradaki doğal hayatı korumak için konulmuş tabelalar sessiz olmamız konusunda uyarıyor bizi. Ben dudaklarımda küçük bir ıslıkla suyun sesini takip ediyorum. Büyük kayaların arasından kolayca yapacağınız bir tırmanışın ardından tüm güzelliği ile ilk şelale karşılıyor sizi. Çok yüksekten dökülmese de güzel bir şelale.
Yolun devamı biraz daha tehlikeli olduğundan, fazla trekking ya da tırmanış deneyimi olmayanların devam etmemesi en doğrusu. Devam edecek olanları ise yan taraftaki büyük bir kayanın yarığına bağlanmış ve düğümlenmiş bir halat bekliyor. Halata tutunup ayaklarınızı kayanın oyuklarına yerleştirmeyi başardıktan sonra kendinizi yukarı çekebilirseniz ilk zorlu etabı bitirmiş oluyorsunuz. Bundan sonra biraz ıslanacak ve kayaya iyice yapışarak kendinizi şelalenin üst tarafına atacaksınız. Bu kısmı da geçmeyi başarırsanız sizi bekleyen bir sürpriz var; vadinin dev kayalarındaki insan yüzlerini andıran kıvrımları görebilirsiniz. Ben genellikle burada biraz vakit geçiriyor ve etrafı seyrediyorum.
Sonrasında gene halatla tırmanacağınız birkaç etap daha var, bunları da geçip 50 metre yükseklikten dökülen şelalenin sularının altında serinleyebilirsiniz. Vadiye ismini veren Kaplan kelebekleri (Eupoglia Quadripunctaria) bu bölgedeki kayaların içlerinde, nemli kovuklarda yaşıyorlar.
Şelalede soğuk bir duş aldıktan sonra dikkatle aşağıya inip vadinin diğer duvarına geçiyorum ve kırmızı taşları takip ederek Faralya Köyü’ne doğru ilerliyorum. Bu, bir saati aşan, en az üç kez halatla, metrelerce tırmanmanız gereken oldukça tehlikeli bir tırmanış. Her yıl pek çok insan burada yaralanıyor. Geçmişte zaman zaman daha üzücü hikâyeler yaşandığını da biliyorum. O yüzden oldukça dikkatli olmanız gerek.
Tırmanışın sonunda Likya Yolu’na çıktığınızda George House isminde oldukça eski bir işletme göreceksiniz. Burası Faralya, vadinin tepesinden sonsuzluğu izleyebileceğiniz ve soluklanacağınız yer. Ben de biraz dinlenip yürüyüşe Kabak yönünde devam ediyorum. Bu noktada Kirme’ye 4 km, Kabak Koyu’na 7 km sonra ulaşacağınızı gösteren bir Likya Yolu tabelası göreceksiniz.
Ben, yörede kaynana dili olarak bilinen kaktüs meyvesini ufak bir çakı yardımıyla dikkatlice açıp (oldukça dikenlidir) açlığımı biraz olsun yatıştırarak Kabak yönünü takip ediyorum. Daha sonra orman yoluna giriyor ve biraz ilerledikten sonra vadiyi karşıdan görebileceğim bir konuma geliyorum.
Zaman zaman kaybolup işaretli taşları bulmaya çalışarak dolaşıyorum. Vadiyle Kabak Koyu arasında bulunan kayalıklardan yüzerek biraz serinliyorum. Yolumun 4 km ilerisindeki Kabak Koyu, son yıllarda açılan işletmelerin çeşitliliği ve sundukları konfor dolayısıyla oldukça hareketlendi. Araçla ulaşım imkânı olması, hızlı popülerleşme gibi bazı sorunları beraberinde getirse de, Kabak Koyu dünyanın her yanından insanları ağırlayan özel bir yer hâlâ. Buraya denizden ulaşmak isterseniz Kelebekler Vadisi ve Kabak Koyu arasında çalışan bir tekne yaz aylarında hizmet veriyor.
Geri dönüş yolunda karnım iyice acıkmaya başlıyor, yanıma aldığım kuruyemişleri birer ikişer mideye indirirken denizin üstünde alçalan güneşin sarp kayalıklarda oluşturduğu ışık-gölge oyunlarını izliyorum. Tüm gün süren manzaralı orman yürüyüşünden sonra güneşi karşıma alıp kayalıklarda gezinen yabani keçilerin şaşkın bakışları arasında, inerken attığım her adımda düşmemek için iki kez düşünerek aşağı inmeye başlıyorum.
Sahile doğru yürürken manzaram bana tüm günün yorgunluğunu unutturacak kadar iddialı. Güneşi uğurlamak için vadi sakinleri de sahile toplanmışlar. Poi çevirenlerin ve jonglörlerin silüetleri ardından ufuk çizgisinde güneşin eriyerek altın bir yunusa dönüşmesini izliyorum. Uzaktan gelen bir Pink Floyd şarkısı bu anı beynime kazıyor.
Bir süre sonra yemeğin hazır olduğunu bildiren çanın sesiyle ortak yemek alanına doğru yollanıyorum. Karnım da iyice acıkmıştı, tam zamanı! Bir asma ağacının altına piknik masalarıyla oluşturulmuş bu alanda açık büfeden yemek almak için sıraya giriyorum. Genellikle zeytinyağlılardan oluşan akşam yemeği lezzet ve çeşit açısından gayet iyi. Bazı günler sefer yapan teknelerle avlanan balıkların da servis edildiği organik ve lezzetli bir mutfak.
Karanlığın çökmesiyle birlikte, jenaratörle elektrik verilen birkaç nokta dışında her yer yıldızlarla kaplanıyor. Yemekten sonra müzik dinleyip sohbet etmek isteyenler vadinin sağ yamacındaki kayaların üzerine kurulmuş rock bara doğru ilerliyorlar, sahilde küçük gruplar halinde oturan insanlar ise az sonra yakılacak büyük bir ateşin etrafında geceye devam edecekler. Gecenin sonunda ise çadırda uyumak yerine uyku tulumumu kumsala taşıyıp dalga sesi eşliğinde uykuya dalana dek yıldızları izlemeyi tercih ediyorum. Yere uzandığınızda bir pencere gibi açılan gökyüzü size benzeri zor bulunacak bir manzara sunuyor.
- Vadiye ulaşım Ölüdeniz’den günde 4 kez karşılıklı olarak yapılıyor.
- Kelebekler Vadisi’ne en yakın havalimanı olan Dalaman’ın, vadiye gelecek teknelerin kalktığı Ölüdeniz’e mesafesi 56 km.
- Dalaman’a, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerden ve yurtdışından düzenli uçuş seferleri yapılıyor.
- Fethiye’den vadiye ulaşmak için önce otogarın önünden geçen dolmuşlarla Ölüdeniz’e, Belcekız Plajı’ndan da servis teknesine binmeniz gerekiyor.
- Ölüdeniz’den gidiş dönüş bileti kişi başı 20 TL.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra yemek yenen kısmın önündeki hamağı boş görünce dün yaptığım yürüyüşün yorgunluğunu atmak için bu hamakta tembellik yapmanın yapılacak en güzel şey olduğunu düşünüyorum. Bütün günü vadinin orasında burasında yüzerek güneşlenerek, okuyarak ve yeni tanıştığım pek çok güzel insanla sohbet ederek geçiriyorum. Konuşmalar, modern hayat, tüketim alışkanlıkları ve teknolojiye bağımlı yaşamlarımız çevresinde oluyor.
Herkesin bu konuda söyleyeceği bir kaç cümlesi var. Söz dönüp dolaşıp doğanın içinde insanın kendini ne kadar iyi hissettiğine ve bu kaçışların hem ruh hem beden sağlığımız üzerine etkilerine geliyor. Vadiyi ziyaret eden günübirlik ziyaretçilerin etrafımızdaki telaşlarına ve aceleci hallerine vadinin sakinleri olarak gülümsüyoruz. Sanki bir ömür burada yaşamışçasına buraya ait ve huzurluyuz. Hava karardıktan sonra yakılan büyük ateşin çevresinde şarkılar söylüyoruz.
Şehir hayatında geçen rutin günlerden hızla uzaklaşabileceğiniz, iki gün önce tanıştığınız sıcacık insanların, gitmek için tekneye bindiğinizde arkanızdan size el sallayacakları, herkesin biraz ev sahibi biraz konuk olduğu bi yer vadi. Tekneyle vadiden uzaklaşırken gözlerim arkada, bir sevgiliden ayrılır gibi hüzünlü ama muhteşem bir iki gün geçirdiğim için mutluyum. “Sonra görüşürüz kelebekler” diyorum. (Yazar: Mehmet Tütüncü)