Futbolu oldum olası severim. Küçüklüğümden beri iki takım tutulmaz diyenlere inat İzmir’de Altaylı, İstanbul takımlarından ise Galatasaraylıyım.
Altay’ın maçlarını da fırsat buldukça izlerim. Birkaç sezon üst üste Süper Lig’e terfi maçlarına katılma hakkına kavuşan Altay’ı izlemek için bu maçların organizasyonun düzenlendiği Ankara’ya taraftar gruplarıyla beraber gitme fırsatına eriştik.
Öyle ateşli, coşkulu bir taraftar olmasam da sessizce takımımı tribünden izlemeyi kendime ve taraftarlığa daha çok yakıştırırım.
***
İzmir Altay Alsancak Stadı’nın çevresinde toplanan 30 otobüsten kendi otobüsümüzü bulduktan sonra biniyoruz. Taraftarların birçoğu nevalelerini hazırlamışlar. Akşam oynanacak maç için sabahın erken saatlerinden itibaren yolda olacağız. Ankara’ya vardığımızda gezmek için vaktimiz olacak ondan sonrası ise maç.
5 Lira gibi komik fiyatlarla sunulan hizmete gidiş dönüş ulaşım ve maç bileti dâhil.
Kale arkası maç biletinin 10 Lira olduğu düşünülürse gidiş dönüş yol parasıyla beraber bir kişinin maliyetinin hesaplanması daha da kolay oluyor.
Durum böyle olunca bavullarıyla otobüse gelenlerde yok değil. Çoluk çocuk bavullarıyla otobüse binenlerin maça gitmemek için otobüse bindikleri çok açık!
***
Şarkılar türküler söylene söylene yol geçiyor. Ankara girişinde polisler otobüsleri durduruyor. Taraftar otobüsleri polis konvoyu eşliğinde belirtilen noktalara götürülecek.
Polislerle taraftarların tartışmalarıyla geçen bir saatin ardından Ankara 19 Mayıs Stadyumu’na varıyoruz. Stadyumun karşısındaki geniş otoparka otobüsler park ediyor. Ateşli taraftar grubu Altay bayrak ve kaşkollarıyla kentin dört bir yanına dağılıyor.
Maç saatine kadar herkes farklı yerlerde. Bende bu hizmetten yararlanarak arkadaşımla buluşup dolaşmaya başlıyorum sokaklarda.
Arkadaşımın ikamet ettiği semt olan Eryaman var öncelikle planımda. Şehrin çok dışında olan Eryaman’a gitmek tam bir ölüm. Hele ki bu Ankara sıcağında.
Sınırlı yeşil alanın sarı renge dönüştüğü Eryaman’da sıcak altında yürüyorum. Amacım bir an önce evlerine ulaşmak.
Birkaç minibüsün dışında bu saatte dışarıda bir şey görebilmek mümkün değil. Aklı olan çıkmaz zaten.
Arkadaşımda soluklandıktan sonra kendimizi dışarı atıyoruz. Zaman kısıtlı bir an önce değerlendirmek lazım.
Otobüs durağında belediye otobüsünü bekliyoruz. 40 dakika gibi sürenin sonunda Ankara’nın kalbinin attığı Kızılay’dayız.
Kızılay bıraktığım gibi. Hiçbir zaman Kızılay’da birileriyle çarpışmadan yürüyememişimdir. Genelleme yapmak ne kadar doğru olur bilmem ama Ankaralılar sokakta yürümeyi bilmiyorlar. İzmir’de metroda yürüyen merdivenlerde sağda bekleme yapılırken sol taraf mutlaka boş bırakılır. Yukarıya bekleme yapmadan yürümek isteyenler için. Ankara’da buna benzer bir durum da yok. Sürekli birkaç kişi ile çarpışıyorum.
Kısmen ağaçlı ve gölgesi bol olan sokaklarda Ankara’yı görmeye, havasını solumaya çalışıyorum.
Dershaneden çıkan öğrenciler, arkadaşlarıyla yürüyen gençler ve her yaştan insan nefes almak için günün bu saatini seçmiş olmalı. Söylediğim yürüme becerileri de işin içine girince yürümek biraz zor hale geliyor.
Birçok şehirde ancak şubelerini görebileceğimiz resmi kurumların genel müdürlükleri, genel başkanlıkları ya da idari merkezleri de ara sokaklarda karşımıza çıkıyor.
Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı binasının önünden geçerken yapılan basın açıklamaları aklıma geliyor.
Birçok kavşak “Melih Gökçek projeleri” olarak adlandırılan iç içe geçmiş köprülerle donatılmış. Kimi başarılı buluyor kimi de her yer köprü oldu diyor.
Birkaç büyük otel inşaatının yanından da geçerek Tunalı Hilmi Caddesi’ne varmayı planlıyoruz. Yine siyasi partilerin genel merkezlerinin bayraklarla donattığı sokakları arşınlıyoruz.
Sonunda Ankara’da görülmesi gereken en nezih caddelerden Tunalı Hilmi’deyiz.
Yaygın söyleniş biçimiyle Tunalı’dayız.
Birbiri ardına sıralanmış mağazalar ve lüks araçlarla cadde çok çekici bir görünüme sahip. Kuğulu Park’a kadar çıktıktan sonra alelacele karnımızı doyurma telaşına girişiyoruz.
Maç saati yaklaştığından bir an önce stada gitmek lazım.
Özel halk otobüsleri ile belediye otobüslerinin iki farklı zihniyetle ulaşıma sahip olduğu Ankara’da EGO kartı almak özel halk otobüslerine binememeyi beraberinde getiriyor.
Durakta beklerken “önce özel halk otobüsü mü yoksa belediye otobüsü mü geleceğini nerden biliyorsunuz?” gibi bir soru yöneltmiştim.
Haklı da sayılırım aslında. Parayı hazırladıktan sonra belediye otobüs gelirse para verilmediği için binemeyeceğim. EGO kartı alırsam özel halk otobüsüne binemeyeceğim. Kafam Karıştı. Neyse ki Özel Halk Otobüsleri’nin varlığına son verilmeye başlamış son dönemde.
Yerel ulaşımda tekelciliği savunurum her zaman.
Ulus’a kadar otobüsle geldikten sonra yürüye yürüye 19 Mayıs Stadı’na gidiyorum. Altay kaşkolum boynumda, maç saati yaklaşıyor…