Bursa, İstanbul arasında mekik dokuduktan sonra İzmir’e dönmeden karnımızı doyuracak yer arayışına girişiyoruz. Arkadaşımla aramızda yaşanan tartışmanın ardından zorunlu kelimeler hariç konuşmuyoruz.
Haksız olduğunu bilmesine rağmen durumu kabul etmediği için, bu durumu dile getirmeden bana sürpriz yaparak gönlümü almaya çalışıyor. Bende bunu hiç fark etmiyorum, ya da hiç fark etmemiş gibi gözükmeye çalışıyorum…
Aynı arabanın içinde iki yabancı bir pazar sabahı yollardayız. Beraber geçireceğimiz son pazarımıza damgasını vuran tartışmanın sonunda Cumalıkızık’a giriş yapıyoruz.
Yukarı çıkan hafif bir rampa ve yerlerde parça parça doğal taşlar. Her yer yemyeşil. Yolun ortasında devasa bir çınar ağacı.
Kuruluşu 1320’lere dayanan köy “vakıf köy” olarak kurulmuş ve çevredeki 6 kızık köyünden biriymiş.
Girişten itibaren kendini pazarlamaya çalışan bir sistem gözümüze çarpıyor. Tanıtıcı bilgi panosundan köy hakkında detaylı bilgi alıyoruz.
Rampadan yukarıya doğru ilerlerken sağda ve solda köylülerin ürettiklerini sattıkları tezgâhlar ve birbirinden farklı renkli ürünler gözümüze çarpıyor.
Bulutların ardından göz kırpan güneşle beraber ısınmaya çalışıyorum. Jandarma kulübesi çevresinde birkaç tane jandarma gelene gidene bakıyor.
Dev çınar ağacının çevresi Cumalıkızık Bursa dolmuşlarıyla çevrilmiş. Hoş bir görüntü değil. Her şeyin doğal olduğu bu köyde dolmuşlar için farklı bir bekleme alanı düzenlenmiş olsaydı iyi olurdu diye düşünüyorum.
Cumhuriyetimizi anlatan önemli filmlerden olan Kurtuluş’un bazı sahneleri de bu çevrede çekilmiş. Ancak bu köyün adını duyuran en önemli yapım hiç kuşkusuz Kınalı Kar dizisi olmuş.
Şarkıcı Emrah’ın bir öğretmeni canlandırdığı dizi, uzun bir dönem televizyon izleyicisinin takip ettiği diziler arasında yer aldı. Köyün kaderi o diziyle adeta baştan yazılmış.
Bir de muhafazakar çevrelerin ilgiyle izlediği “Yeşeren Düşler” adlı filmde yine burada çekilmiş.
Tezgâhların ardında elişi örgü yapan teyzelerimiz siz soru sormadığınızda bir şeyler satmak için mücadele etmiyorlar. Ancak soru sorduğunuz anda kendinizi yarım saate varan sohbetin içinde bulabilirsiniz; vaktiniz varsa deneyin derim.
Boy boy kavanozların içindeki reçeller, turşular, kurutulmuş meyveler ve halk eğitim merkezine giden kadınların yaptığı ahşap boyama tepsiler. Hemen hemen tüm tepsilerin üzerinde Kınalı Kar karakterlerini görünce fenalık geçirme olasılığınız artabilir. Buna da dikkat edin.
Köy girişindeki tezgâhları geçip biraz daha yukarıya çıktıktan sonra sokaklar darlaşmaya ve serinlemeye başlıyor. Ortaya doğru meyillenmiş sokaklarda ortadan büyük bir tazyikle su akıyor.
Tarihi Cumalıkızık evleri moloz taş, ağaç ve kerpiçten yapılırken, genelde üç katlı bir görünüm sergiliyorlar. Üst katlardaki pencereler ise kafesli veya cumbalı. Evlerin ana giriş kapılarındaki kulplar ve tokmaklara dikkat ediyorum. Her birinin dövme demirden olduğu çok açık. Soru sorduğumuz birkaç köylü demir işçiliğinin artık kalmadığını üzülerek söylüyorlar.
Neredeyse tüm bahçeli büyük evler gözlemeci ya da kahvaltı salonu olarak hizmet veriyor. Köyün gelirleri turizme odaklanmış.
Önünden geçtiğimiz Karacanlar Bakkaliyesi köyün yapısını en güzel biçimde yansıtan karelerden biri oluyor. Oldum olası köy bakkalları bana ilginç gelmiştir. Kerpiç, ahşap karışımı bir yapıdaki bu bakkal köy tarihinin izlerini üzerinde barındırıyor.
Yeşillerin içinden baktığımız tepelerdeki kar güneşle birleştiğinde gözümüzü alıyor.
Fotoğraf malzemeleri satan dükkânın camı tamamen Kınalı Kar fotoğraflarıyla bezenmiş. Diziden hoşlanmayan biri olarak hemen uzaklaşıyorum.
Haziran aylarında Ahududu şenliği yapılan köyde Yıldırım Belediyesi’nin desteğiyle oluşturulan Etnoğrafya Müzesi ve Sanat Galerisi köy camisiyle yan yana.
Cami Osmanlı döneminden kalma bir yapıyken, bulunduğu yerde Bizans’a ait bir kilisenin kalıntıları varmış.
Köye ait gezintimizi yaparken hoşumuza giden bir mekâna karnımızı doyurmanın vaktinin geldiğini anlayarak giriyoruz.
Tipik bir aile işletmesi olan mekânda çalışan herkes ailenin fertleri. Gözleme, yumurta, köy ekmeği, çay, reçelden oluşan menümüzle karnımızı doyurmaya başlıyoruz.
Temiz hava ve doğal yiyecekler çarpmış olacak ki midem duruma dayanamıyor ve daha fazla yiyemeden midemi boşaltmak zorunda kalıyorum.
Oksijeni doya doya içime çektiğim Cumalıkızık, doğal bir film platosu haline dönüşmüş turizm cenneti.
Doğal yaşamdan ve tarihten biraz olsun hoşlanıyorsanız bir deneyin derim.