Dünyada benzeri olmayan güzelliklerin kesiştiği, buluştuğu, her birinin yeniden anlam kazandığı bir noktada hayat buluyor İstanbul. Başka hiçbir şehre nasip olmayan iki kıtada var olmanın yüklediği büyük sorumluluğu, binyıllardır dünyanın dört bir yanına hoşgörü, birliktelik, uyum ve bitmek bilmeyen enerjiyle sunuyor bu şehir, her yeni gün.
Doğu ile Batı’nın odak noktasında, her ikisinin karşılaştığı ve yeniden anlamlandığı noktada yer alan güzel İstanbul; insanlık tarihi ile yaşıt köklü geçmişinde dünyanın geleceğini değiştiren olayların merkezinde yer alıyor. Farklı dünyalara tanıklık edilen şehrin dokusu, karşıtlık hissini yumuşak geçişlerle yeniden anlamlandırırken; karşıtlığın uyumu, dünyanın sanıldığı kadar anlaşılması zor bir yer olmadığını ispatlıyor aslında.
Yüzyıllar boyunca farklı coğrafyaların buluştuğu, yeni yolculukların başlangıç noktası olan İstanbul, yalnızca bir merkez ve varış noktası olmasından öte, yedi tepeli yapısının her adımında insanın duygularını harekete geçiren, tarif edilemeyen bir atmosfere sahip.
İstanbul Boğazı’nın serin, mavi sularıyla Asya ile Avrupa’yı birbirinden ayıran İstanbul, ayrılıktan çok birleşmeyi, bütünleşmeyi ve yakınlaşmayı çağrıştırıyor. Fransa İmparatoru Napolyon’un ifadesiyle, ‘Dünya tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu’ sözü şehrin dünyanın tam merkezinde olduğunu fazlasıyla kanıtlıyor.
Doğu Roma İmparatorluğu’nun ve Osmanlı İmparatorluğu’nun dünya tarihine yön veren başşehri İstanbul, Tarihi İpek Yolu’nun da en önemli geçiş noktalarından birisi. Tıpkı geçmişte olduğu gibi günümüzde de bölgenin en önemli bağlantı merkezi olan şehre, yalnızca bir geçiş noktası olarak bakmak büyük haksızlık olur.
Her biri mimari şaheser olan cami, kilise ve havralar, yaşanmışlığı simgeleyen tarihi mekanlar, etkileyici doğal güzellikler, geceden sabaha sonu gelmeyen hareketli yaşam, muhteşem sokak lezzetleri, her bir sokakta yeniden keşfedilen bir yaşam bitmek bilmeyen sürprizlerle insanı sürüklüyor şehrin dört bir yanına.
Küresel kültürün tüm parçalarını üzerinde barındıran bu kent, dünya vatandaşı olmayı birbirine benzemek olarak nitelendirenlere inat, farklılıkların insanı insan yapan en önemli şey olduğu mesajını fısıldıyor her bir köşesinde. Tüm ölümlü şehirlerden farklı olarak, hareket ve yaşamın hiç bitmediği İstanbul ruhunu anlamak, şehrin sokaklarında biraz zaman geçirmek ve ruhu okşayan o tatlı esintiyi hissetmekle mümkün.
Fransız Edebiyatçı Alphonse de Lamartine’in, ‘Dünyaya bir kez bakma imkanın olacaksa, sadece İstanbul’dan bak’ sözü, büyüklüğü ile gözümüzü korkutan dünyanın tüm renklerinin bu şehirde bir yansıması olduğunu anlatıyor her birimize. İstanbul’dan dünyaya bakmak, bugüne kadar öğrenilen her şeyin yeniden anlamlandırılmasını sağlıyor. Kırılma noktalarıyla birbirinden uzaklaşmaya daha da yakınlaşan dünya için İstanbul büyük bir şans bu yüzden; yakınlaşabilmek, birbirini anlayabilmek adına.
Dünya üzerinde ne bir benzeri ne de bir rakibi olan İstanbul, hep ‘en’lerle ve sayılarla ifade edilen tanımlardan çok, duyguları harekete geçiren, heyecanlandıran, insana dokunan yapısıyla diğer tüm şehirlerden ayrılıyor. İşte bu yüzden İstanbul’dan bakabilmek lazım hayata, dünyaya.
Bu yazı World Tourism Forum – Global Meeting 2016 anısına Türk Hava Yolları tarafından bastırılan anı kitabı Blogbook İstanbul‘da yayımlanmıştır.
Güzeller güzeli İstanbul, her yeri apayrı bir kültür, medeniyet ve tarih…