Oteldeki görevliye “ABD Büyükelçiliği’ne gitmek istiyorum” dediğimde kadının bakışları değişiyor. İran‘da ABD büyükelçiliği olmadığını anlatmaya çalışırken, gülümseyen bakışlarıyla “böyle saçma bir soruyu neden soruyorsun” demek istiyor bence. Ben de ona derdimin devrim sırasında basılan binayı görmek olduğunu ifade ediyorum.
Birkaç cümlenin ardından anlaştıktan sonra büyükelçiliğin bulunduğu caddeyi işaretliyor haritamda, içeriye alınıp alınmayacağım konusunda emin olmasa da 20 dakikalık bir yürüyüşle büyükelçiliğe ulaşabileceğimi söylüyor.
Korna ve motorlu taşıt gürültüleriyle dalgın dalgın yürüyorum kaldırımın gölge tarafına sadık kalarak. Genzime her nefes alışımda gelen o egzoz kokusuna alışıyorum sanırım. Tahran’ın kendine özgü kokusu bu geniz yakan egzoz dumanı aroması.
Çoluklu çocuklu kadınlar alışverişte, dükkanlarına müşteri bekleyen esnaf ise kapı önünde geleni geçeni izliyor. İran ürkekliğini üzerinden atamayan ben sosyal yaşamın ortasında, ayağımdaki Converse ayakkabılar ve dış görünümümdeki detaylarla yabancıyım mesajı veriyorum İranlılara…
Kaldığım otelin resepsiyonundaki görevliye işaretlettirdiğim noktalar öncelikli olmak üzere bazen bir hareketi bazen ise kalabalığı takip ederek daldığım sokaklarda Tahran yaşamına tanıklık ediyorum.
1979 yılındaki baskından bu yana Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile diplomatik ilişkisi olmayan İran’da baskının yapıldığı ve bugün müze ve eğitim merkezi olarak kullanılan büyükelçilik binasına gitmeye çalışıyorum.
Ana caddelerden sapmadan gerçekleştirdiğim yürüyüşüm sırasında alışveriş canlılığı ve kalabalığının kendini belli ettiği Mehran Alley’e sapıyorum.
Abiye kıyafetler
Eski püskü, virane az katlı binalar, dışarıya doğru çıkartılan İran işi klimalarla dükkanlar İzmir’deki Kemeraltı çarşısını andırıyor. Nişanlık elbiseler, yiyecek içecek, kırtasiye derken birbirinden farklı alanda ihtiyaca cevap verebilecek caddede bazı binalar pasajlar aracılığı ile birbirine bağlanıyor. Başka alternatif olmadığından kadınların en büyük eğlencesi alışveriş. Kimi çarşaflı kimi modern çizgisiyle kadınlar tezgah ve dükkanların önünde eve götürecek bir şeyler bakıyor.
Açık parfüm Tahran’da da çok yaygın. İkide bir yolu keserek koku denetmeye çalışan çalışanlardan kaçıyorum.
Sonunu kestirdiğim ve yolu kısaltacağını düşündüğüm bir pasajdan içeri giriyorum. Sağlı sollu dükkanların vitrinlerinde abiye kıyafetler sergileniyor. Allı pullu, abartılı kıyafetler sanıyorum nişan ya da düğün törenleri gibi özel günler için hazırlanmış. Ancak çok zevk işi olduğunu söyleyemeyeceğim.
Döviz büroları
Pasajı aşıp tekrar ana cadde güzergahına dönüyorum. Tahran’ın en hareketli döviz piyasası Ferdowsi Meydanı’nda. Meydanda yan yana dizili olan döviz büroları dolar, euro, lira başta olmak üzere farklı para birimleri için birbirine yakın kur veriyor.
İran’da iki farklı kur işliyor. Biri devletin resmi kuru, diğeri ise serbest piyasa. İran’a ilk gelenler çok daha düşük olan devlet kuru ile muhatap olmamak için havalimanları başta olmak üzere resmi yerlerde para değişimi yapmasınlar.
Tahran’da hemen hemen her yerde bulunan, hatta sokakta mobil olarak çalışan insanlardan para değiştirmek mümkün. Para birimleri ve döviz bürolarının ışıklı tabelalarını geride bırakıp hedefe kilitleniyorum.
Büyükelçilik binasının bulunduğu Taleqani Caddesi’nin tabelasını görünce “az kaldı dayan” diye motive ediyorum kendimi. Zira sıcak ve kuru hava eşliğinde yürümek güçlük yaşatıyor.
Ana caddenin gölge olan kısmından yürürken insanların sabit biçimde ayakta durduğu büfenin önüne geliyorum.
Daha önceden de gördüğüm bu manzarayı bu kez yadırgamıyorum. Yere serili naylon örtünün üzerinde dizili dergi ve gazeteleri yoldan geçerken okumak isteyen İranlılar namaza durur gibi sıralanmış. Gazeteleri fotoğraflamamla beraber kalabalık dağılıyor.
Yeri gelmişken söylemek lazım İran’da devlet televizyonu dışında bir televizyon kanalı yok. Gazete ve dergiler ise devrim tarafından sıkı bir şekilde kontrol ediliyor. Ülkenin en yüksek tirajlı gazetesi olan “Hemşehri” ortalama 350 bin adet satılıyor.
Tahran Amerikan Büyükelçiliği
Yol kıyısında emektar Peykan’ıyla uğraşan amcayı da geçince tam karşımda beliren duvarın Amerikan Büyükelçiliği binasına ait olduğunu anlıyorum.
Fotoğraf çekip çekmeme konusunda türlü çekince ve düşüncelere kapılarak öncelikle etrafta kamera olup olmadığını kontrol ediyorum. Birkaç kare çekimin ardından yoldan geçen birine içerisinde kendimin de olduğu bir kare çektirmeye karar veriyorum.
Kaldırımdan yürüyenler arasından gözüme kestirdiğim yaşça da bana yakın olan birine derdimi kısa sürede anlatıp “Büyük Şeytan Amerika’nın” tüm dünyaya ihraç ettiği Özgürlük Heykeli’nin kurukafa versiyonu önünde fotoğraf çekiliyorum.
Tahrip edilmiş Amerika arması ile dış duvar boyunca yapılan grafitiler İran gençliğinin Amerika’ya olan nefretini simgeliyor. Kısa bir keşfin ardından büyük bir heyecanla büyükelçiliğin ana girişine yöneliyorum. Araçların giriş çıkış yaptığı büyükelçiliğin girişindeki güvenlik kulübesinde oturan bir görevli ile iki genç gezgin anlaşmaya çalışıyor.
Güvenlik kulübesindeki adam İngilizce bilmediğinden el kol hareketleri ve telefon görüşmesiyle gezginlere yardımcı olmaya çalışıyor. Çok duyarsız kalmadan ben de dahil oluyorum sohbete.
10 günlük bir gezi için İran’a gelen iki genç İtalyan turistin bir sonraki durakları İstanbul imiş.
İsfahan, Tebriz, Şiraz gibi kentleri gezdikten sonra İstanbul’a gitmeden son günlerinde Tahran’da Eski Amerikan Büyükelçiliği’ni de görmek istemişler.
Kapıdaki görevlinin ulaşmaya çalıştığı başka görevlilerle arasındaki diyalogunu beklerken İtalyan turistlerle sohbete koyuluyoruz.
İstanbul’da çok kısıtlı sürelerinin olduğu ve o kısa sürede nereleri gezebileceklerini, havalimanından Taksim’e olan uzaklık başta olmak üzere toplu taşıma ve taksi ücretleri konusunda bilgilendiriyorum kendilerini.
İranlı bir havayolu şirketi tarafından iptal edilen uçak biletleri nedeniyle sıkıntı yaşadıklarını anlattıktan sonra Türkiye-İtalya-İran üçgeninde konuşurken görevli bizi yanına çağırıyor.
35 dolar giriş ücreti
Normal şartlarda en az 5 kişilik grup olarak gezdirebileceklerini, eğer 3 kişi gezi talep etmemiz durumunda toplam 35 dolar ödememiz gerektiği mesajını alıyoruz.
İtalyan turistler bütçelerinin sonuna yaklaştıklarını söyleyerek üzgünüz diyor. Ben göz ucuyla içeri bakıp düşünürken başka bir görevli geliyor, sert ve ani bir tavırla “burayı gezemezsiniz” diyerek dışarı çıkmamızı istiyor.
1979’daki baskından bu yana değişmeyen ve o gün kullanılan arabaların dahi bahçesinde durduğu büyükelçiliği kaba ve sert tutumlu bir adam yüzünden terk etmek zorunda kalıyoruz.
İran’da kraldan çok kralcı olan ve devrim kılığına giren bu kötü giyimli memurlardan çok var. İnsan olmanın onuruna yakışmayacak tavırlar nedeniyle asabım bozulurken az önce kovalandığımız büyükelçiliğin önündeki otobüs durağına oturup büyükelçilik baskınını okuyorum…
Üniversite öğrencilerinin baskını
İran İslam Devrimi’nin ardından sağlık sorunları olan Şah Pehlevi’nin ülkeyi terk edip önce Mısır’a oradan birkaç ülkeye daha geçip, ABD’ye yaptığı başvuru üzerine ABD tarafından kabul edilmesi İran’ı karıştırmış.
Şah’ın İran’a iade edilmesi isteği baskının ana nedeni olarak gösterilse de asıl nedenin büyükelçiliği basan üniversiteli gençlerin ülkelerindeki ABD etkisine son verme, ülkeyi millileştirme çabaları sonucunda ABD merkezli bir operasyonla devrilen Muhammed Musaddık’ın intikamını alma ve Ayetullah Humeyni’nin ülkeye geri dönüşünün tüm dünyaya duyurulması hedefine destek bulmak olduğu belirtiliyor.
Tam 444 gün süren ve 52 büyükelçilik personelinin rehin tutulduğu baskın sonucunda ABD ile İran’ın diplomatik ilişkileri tamamen kesilirken, ABD’nin rehineleri kurtarmak üzere giriştiği hava operasyonunun başarısızlığı seçimlere hazırlanan ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Ronald Reagan’a karşı seçimi kaybetmesiyle sonuçlanmış.
Ortadoğu’da yenilmezliği ile ün yapan ABD’nin yenilebilir olduğunu tüm dünyaya göstermesi açısından başarılı sayılsa da bugün türlü ambargoyla uğraşan İran’ın geriye gidişinde önemli bir kilometre taşı olmuş büyükelçilik baskını.
İtalyan turistlerle vedalaştıktan sonra kraldan çok kralcı tiplere olan nefretimi hafifletmek üzere yakında yer alan bir parka sığınıyorum… Öfkelenmeden keşfetmek için yine Tahran sokaklarına dönüyorum.
Tam anlamıyla bir macera olmuş.