İzmir Aydın otoyolunda 120’den aşağıya düşmeyen hızımızla Aydın’a gelmek pek zor olmadı. Asıl iş Çine yolundan itibaren Muğla’ya gitmek.
Beklediğimiz kadar zor olmuyor. Hükümetin bana hitap eden az sayıda icraatlarından biri olan bölünmüş yol çalışmaları son aşamaya gelmiş. O virajlı uçurumlu yollar çok rahatlamış, genişlemiş.
Yıllar önce geldiğim Muğla’yı az çok hatırlıyorum. Fazla değişmemiş zaten. Meydan aynı, sokaklar, caddeler fazla kalabalık değil. Bazı sokaklar altyapı çalışmalarıyla delik deşik edilse de fazla önemsenecek bir olumsuzluk yok ortada.
Oturmaya gelmedik haliyle. Çıkıp bir yerlere gitmek lazım. Muğla Türkiye’de adı duyulmuş en önemli turizm merkezlerine birçok ilçesiyle ev sahipliği yapıyor. Şehir merkezine uzaklıkları ise korkutucu.
Ege Denizi’nin girintili çıkıntılı körfezlerine kurulmuş bu ilçeler şehir merkezine oldukça uzaklar. Fazla yorulmadan bir şeyler içip, biraz denize girelim diyoruz.
Ula’yı yavaşça geçiyoruz. Sessiz sakin bir ilçe burası da. Sakartepe adıyla anılan ve eşsiz manzaraya sahip olan mevkiden Gökova Körfezi’ni izliyoruz. Aşağısı karınca misali.
Marmaris’e ve Dalaman’a uzanan karayolu düzlük üzerinde ayrıntılı bir biçimde fark ediliyor.
Böyle bir yükseltide yol inşa etmek oldukça güç olsa gerek. Ona rağmen eskiden bir geliş bir gidiş olan yol dört şeride çıkmış.
Ormandan gelen oksijen ve ormanın bittiği yerde başlayan deniz. Herkesin emeklilik hayali…
Akyaka sapağından sağa dönüyoruz. Akyaka beldesine giriş yapmak üzereyiz. Her yer tatilcilerle dolu. Ne kadar güneş batmaya yakın olsa da havluya sarınmış insanlar parmak arası terlikleriyle denizden çıkma telaşındalar. Küreselleşen beldenin dört bir yanı süpermarketlerle dolmuş. Her biri tıka basa alışveriş yapanlarla dolu. Mıcırlı dar asfaltta ilerlerken parke taşlı belde merkezine ulaşıyoruz.
Plaja yakın kısımda otopark olarak tahsis edilen alan belediye kontrolünde. Özel güvenliğin nöbet tuttuğu bu otopark ücretsiz.
Kısa keşif turumuzun ardından bir sonraki gün yine bu plajın hemen kıyısında yer alan piknik alanına geçeceğiz.
Dar bir girişten solumuza denizi alarak yürümeye başlıyoruz. Muazzam bir körfez ve her yer teknelerle dolu.
Okyanus dalgalarına benzeyen köpüklü dalgalar kıyıya vururken bir yanda orman, bir yanda mavi bayraklı plaj diğer yanda ise yükseklerdeki bulutlar. Hava sıkmayacak kadar güzel.
Plajda herkes sohbet edip tavla oynuyor. Tasmalı, kırma sokak köpekleri ise ziyaretçileri karşılıyor.
Tek ciddi sorun ise sinekler. Uzun süreli duraklamalarınızda bacaklarınızı işgal edebiliyorlar.
Kaşınmaya başlarken, bir şeyler içip dönmeye karar veriyoruz. Gökova Körfezi kıyısında kahvelerimizi yudumlarken, temiz havayı içimize çekiyoruz.
Dönüş vakti.
ERTESİ GÜN
Keşif gününün ardından daha bilinçli bir biçimde piknik alanına gidiyoruz. Akyaka’nın biraz dışında kalan Çınar Ormanlık Piknik Alanı’na ulaşıyoruz.
Ormanlık alanın tel örgülü, sınır karakolu benzeri girişinde; üzerinde kalın bir tuz tabakasıyla çizgisel izler kalmış şapka takan bir bekçi oturuyor. Yaşı bayağı var. Yanında ışıldaktan bir radyo tıngır mıngır çalıyor.
Elindeki bilet koçanını unutmamak gerek!
İçeri giren her otomobil başına 2 YTL alırken bir adet fiş veriyor.
Akyaka Belediyesi çalışıyor!
Bu ana kadar girişteki oturma düzeni hariç ücret alınmasına filan karşı değilim. Buranın bir şekilde korunması lazım. Elini kolunu sallayan da girmesin, haklılar.
Piknik yapmak üzere mangalımızı, etimizi çıkartıyoruz. Hazırlıklar son aşamada. Bir ağaç altı bulalım da oturalım derken her yer karpuz kabuğu, çocuk bezi, naylon poşet, sigara izmariti, peçete, gazete çöpleriyle sarılmış vaziyette. Kadın pedi bile var bu kadar olur!
Ortada bir tane çöp konteynırı var mı?
Maalesef göremiyorum.
Bu duruma da alışılmış bir durum deyip tepki göstermeyelim desem, yine de tepki gösterecek çok şey bulabiliyorum!
Piknik yapan insanların rahatlığı sinir katsayımı arttırmaya başlıyor. İnsanlar pisliğin içinde piknik yapıp yemek yiyorlar.
Kendilerine saygısı olmayan bu insanlardan çevreye saygı beklemek ayıp olur zaten.
Bu pisliğin içinde piknik yapmayı göze alamadığımızdan kısa bir temizlik işine girişiyoruz.
En azından kendi çevremizi temizleyelim diyoruz.
Arabamızın bagajında her daim bulunan poşetlerden ellerimize geçirip başlıyoruz toplamaya. Kısa süre içinde geri dönüştürülebilecek nitelikte kilolarca çöp topluyoruz. Yakında bunları atabileceğimiz bir şey olmadığından bulduğumuz bir karton kutuya doldurup bırakıyoruz.
İnsanların yanındaki çöpleri toplarken suratımıza anlamsız anlamsız bakmalarını ömrüm boyunca unutamam sanırım. Bizim 3 kişi ile 15 dakika ayırarak yaptığımız temizliği herkes 10 dakika zaman ayırarak yapsa ortada bir tane çöp kalmazdı.
Ancak çöp toplamayı bırakın atmamayı öğrenemedik bizler.
Bu eşiz doğanın içine insan faktörü girince işte bu kadar kötü oluyor her şey.
Gerisi mi?
Gönül rahatlığı ile piknik yapıp denize girdik.
Akyaka, piknikçilerin işgali altında!
TEBRİKLER