Uzaktan bakıldığında küçük bir adaymış gibi görünebilir ancak bizlerin Midilli dediği Lesvos adası tahmin ettiğimizden çok daha büyük. Ege Denizi’ne dik uzanan dağlarla beraber bol girintili çıkıntılı kıyılarda daracık karayollarıyla birbirine bağlanan adanın küçük köyleri kendi aralarında oldukça habersizce yaşayan insanlardan oluşuyor.
Ada psikolojisinden midir bilinmez ama ada insanı içine kapanık, dış dünya ile çok iletişim halinde değil. Gençlerin birçoğu büyük ana kentlere kaçınca adalar yaşlılar ve yerlerini bırakmak istemeyen köylülere teslim olmuş.
Biz de küçük köyümüz Thermi’den adanın en kuzey noktası olan Molivos’a gidiyoruz.
Deniz kıyısında daracık ve bir o kadar zor olan karayolundan ilerlerken iki arabanın yan yana geçerken zorlanacağı yerlerde bir yanımızda dağ ve kayalar diğer yanımızda ise alabildiğince boşluk ya da deniz oluyor. Kendimi bir anda Kaş-Fethiye arasında hissediyorum. Coğrafyalar o kadar benzer ki. En önemli fark Lesvos’ta binlerce zeytin ağacı var.
Benzin Fiyatları Uçmuş
Türkiye’de sıkça şikayet ettiğimiz benzin fiyatlarından adalılar da şikayetçi. Ada halkı Yunanistan’ın en pahalı benzinini kullanıyorlar. Bu durumun yaşanmasında ana karadan uzak olmak en büyük faktör. Yine lojistik sebeplerden dolayı yemeden içmeye birçok şey Yunanistan ile karşılaştırıldığında oldukça pahalı. Sırf bu yüzden Ayvalık’a pazara gidenler var sürekli…
Litresi 1.75 Avrodan satılan benzin ile dolduruyoruz depomuzu. Yunanistan sınırlarında en çok hoşuma gidenlerden biri halkın hangi yaş grubunda olursa olsun turistik geçmişten dolayı biraz olsun İngilizce biliyor olması. Bu sebepten dolayı temel meselelerde iletişim kurabilmek çok kolay.
Adaların Statüsü
Uluslararası anlaşmalar ile Ege Adaları üç bölümde değerlendiriliyor.
1. Boğaz önü Adaları: Yunan adaları Limni ve Semadirek ile Türk adaları İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada Lozan Barış Anlaşması’nın 4. maddesi ile askerden arındırılmış. Semadirek ve Limni ayrıca bir de Lozan Barış Anlaşması’nın 12. maddesi ile silahsızlandırılmış.
2. Kuzeydoğu ve Orta Ege Adaları: Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Lozan Barış Anlaşması’nın 12. maddesi askerden arındırılmış, aynı anlaşmanın 13. maddesi gereğince üzerlerinde ancak polis ve jandarma bulunabilecek, deniz üssü ve istihkam kurmanın yasak olduğu adalardan…
3. On iki adalar: 1923’de Lozan’da Boğazönü ve Orta Ege adaları için belirlenmiş olan statünün 1947’de Paris Anlaşması ile bu defa Oniki Ada’ya uygulanması gündeme gelmiş. Paris Barış Anlaşması’nın 14. maddesi gereğince söz konusu 14 Yunan adası üzerinde ancak asayişi sağlayacak kadar kuvvet bulundurulabilecekmiş.
Ben bu temel hukuki tezler ışığında çevremi izlerken özellikle Ayvalık ve Dikili’yi gören, aynı zamanda denizden görünmeyen oldukça stratejik noktalarda askeri yapılanmaların olduğunu farkediyorum. Anlaşma metnindeki deniz üssü kurulamaz maddesine temelde uyulurken bu askeri varlığın insan kaçakçılığı ve mülteci akınına karşı olabileceğini düşünüyorum. Bu yüzdendir ki koskoca adanın güzelim kıyılarında birkaç askeri bottan başka askeri varlık görünmüyor. Aynı zamanda bu kadar yakınlıkta Türkiye hapşırsa ada sallanır temelden…
Mantamados
Kuzeye doğru ilerledikçe ada konumu itibariyle çok daha yakınlaşıyor Türkiye’ye. Bakir topraklar ve Ege Denizi harika bir görüntü oluşturuyor. Radyo denemelerimizde ise başarısız oluyoruz. Her seferinde bir Türk radyosu ile karşılaşıyoruz. Kah Emel Sayın, kah Ferhat Göçer derken adanın önemli merkezlerinden Mantamados’a geliyoruz.
Lesvos’un en kuzey koridorununen eski belediyelerinden biri olan kentin bin 100 civarında yerleşik bir nüfusu var. Köylerle bu rakam 3 bini zorlasa da Mantamados’da hareketliliğe rastlamak çok mümkün görünmüyor.
Yunan hükümetinin adalarda gitgide yaşlanan ve nüfusu azalan bu sosyal duruma karşı birtakım tedbirler aldığını öğreniyorum. Buna göre adalarda yaşayan kalıcı nüfusa belirli teminatlar karşılığında maddi yardımlar yapılarak adada sürekli nüfus bulundurulmaya çalışılıyormuş.
Taxiarchon Manastırı
İslam ve diğer semavi dinlerdeki dört büyük melekten biri olan Mikail’in adını taşıyan manastır Mantamados’un popüler hale gelmesini sağlayan en önemli etken olmuş. Archangel Michael of Mantamados olarak tanınan manastır Yunan inananlar kadar Hıristiyan dünyasından önemli sayıda ziyaretçiyi bölgeye çekerken turizme olumlu katkılar sağlıyor.
Güzel bakımlı bir bahçeden adım attığımız manastırın içeriğinde sosyal yaşam alanları, dilek kuyusu, oturma yerleri, hediyelik eşya standı ve hemen yan çerçevede Türkiye’ye karşı büyük bir askeri üs bulunuyor.
Alışılagelmiş kilise kokularıyla içerisine girdiğimiz manastır özellikle iç döşemeleri ve barındırdığı birbirinden değerli hediyeleri ile dikkat çekici özellikler taşıyor.
Dünya adına iyi dileklerde bulunup soğuk bir şeyler içip düşüyoruz tekrar yollara.
Mantamados’tan sonra asıl hedefimizde Molivos var çünkü. Molivos’a az bir yol kala denizin kıyısındaki patikayı kullanarak devam ediyoruz yolumuza. Asfalta rastlayamadığımız bu yolda delik deşik sallanırken Türkiye’ye en yakın mesafelerde Türk radyolarını dinleyerek karşı kıyıları selamlıyoruz.
Denizin kıyısına vurmuş bin bir çeşit çöpün içerisindeki Türk markalarını görünce bunların buraya geçmişte gelmiş Türk turistlere ait olamayacağını düşünüyorum. Düşüncemi Fransız arkadaşım Nicolas’la paylaştığımda aynı sonuca varıyoruz. Kıyılarda ne içilip ne tüketilirse deniz yoluyla Midilli’ye geliyor büyük bir hızla. Böyle olunca Türk tatilcilerin Ayvalık ve Dikili’deki çöpleri Yunan kıyılarında utanç unsuru oluyorlar.
Lesvos’un en önemli gelir kaynaklarından zeytin, zeytinyağı, sabun ve alkol üretiminden sonra gelen küçükbaş hayvancılık gözle görülür, özelliklede burunla hissedilir durumda. Deniz kıyısından paralel olarak ilerlerken önümüze atlayan koyunlar, keçiler görsellikleriyle beraber kokularıyla da hissettirdiler kendilerini bizlere.
Molivos
Delik deşik yolları aştıktan sonra günün son hedefi Molivos’a ulaşıyoruz. M.Ö 1300’lere kadar giden tarihiyle oldukça zengin bir kültürel geçmişe sahip olan kent adanın en az nüfusa sahip şehirlerinden biri.
Bin 500’lük nüfusuyla çoğunlukla tarım ve hayvancılıkla uğraşan yaşlıların yaşadığı kent son yıllarda turizmden de önemli derecede pay alma telaşında.
İzmir’deki Şirince’ye benzeyen daracık taş sokaklarıyla tırmanılarak ulaşılan evler ve Cenevizlilerden kalma kale görülmeye değer.
1800’lü yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun Rodos’a bağlı bir kazası statüsündeyken Molva olarak anılan kent Osmanlı-Türk izlerini fazlasıyla taşıyor. Antik dönemdeki ismi Mithimna olan Molivos Belediyesi mübadeleye kadar şehirde yaşayan Türk nüfusun bıraktığı evleri korumaya alarak kentte başka formatta ev yapılmasını yasaklamış. Bu yüzden sokaklarda yürürken bizlerin klasik köy evleriyle karşılaşıyoruz her adımımızda. Tıpkı Ayvalık’ta, Çeşme’de, Şirince’de var olan Rum evleri gibi Molivos da Türk evleri ile karşılıyor ziyaretçilerini. Şehrin belediyesinin resmi adı ise hala Mithimna olarak devam ediyor.
Lesvos’un En Kuzey Noktası
Şehrin bir başka önemi Lesvos adasının en kuzeyinde yer alıyor olmasından kaynaklanıyor. Cenevizlilerden kalan Molivos Kalesi’nden hem Türk tarafı hem de İç Ege Denizi rahatlıkla kontrol edilip gözetlenebiliyor. Bu yüzden kale Osmanlılar zamanında bakımdan geçirilmiş ve Ege Denizi’nin kuzeyini kontrol edebilmek amacıyla kullanılmış.
Miskin kedilerin uyukladığı daracık taş sokaklardan Ege Denizi’nin maviliğine kapılıyoruz her iki yakaya bakarak. Bu harika kent sessizliği ve bozulmamış dokusuyla umarım turizm adına katledilen bir yer haline dönüşmez.
Mini limana inip çevreye bir kez daha baktıktan sonra birkaç hediyelik eşya satın alıp adanın başkenti Midilli’ye doğru yola çıkıyoruz tekrardan. Bir sonraki gün Midilli’yi gezeceğiz detaylıca…