Küçüklük yıllarımda defalarca babamın kullandığı arabayla gittiğim Çandarlı’ya ilk defa kendi kullandığım arabayla gidecektim.
Bu durumun heyecanımdaki etkisi büyük.
Ehliyet aldıktan sonra kendinize ait bir arabanız yoksa ve babanızın eline bakıyorsanız, arabayı alabilmek öncelikle cesaret gerektiriyor. Cesaretten önemlisi babanızın kendi başınıza arabayı kullanabileceğinize ikna olması…
O iknayı kısa mesafeli gidiş gelişlerde kazandıktan sonra bir gün daha uzun yolculuklarda da yanımda babam olmadan araba kullanabilme arzusu içten içe beni sömürüyordu.
Yalnız başıma araba kullanmak özgüvenle beraber egoma olumlu etki yapıyordu : )
***
Sabah erken kalktıktan sonra annemle beraber hazırlandık. İzmir’in kuzey aksında Çanakkale yolu üzerinde ilerlemeye başladık.
Önce Çiğli ilçesini geçtik. Yeni açılan alt geçitlerle kesintisiz ulaşım sağlanmış sonunda. O soğuk ve kimlik yoksunu Çiğli’ye fazla bakmadan hızlıca geçmemizi sağladı yeni alt geçitler.
Sıradaki ilçemiz Menemen. Çanakkale yolu üzerinde yer alan testi ve hasır sepetçiler yol kıyısında sıralanmış. Her zamanki gibi müşterilerini bekliyorlar. Foça yol ayrımını da geçtikten sonra, İzmir’in sanayisi ile adını duyurmuş Aliağa’sına geldik.
Çandarlı’ya az bir yolumuz kalmıştı. Aksilik olmadan ulaşmaktan başka isteğimde yoktu aslında.
Bana verilen görevi bir an önce sorunsuz yerine getirmek yani…
Aliağa’da petrokimya tesislerinin gökyüzüne yolladıkları dumanı izleye izleye deniz kıyısında yol aldık. Bundan sonra Çandarlı’ya ulaşırken saydığımız son beldeler bizi karşılayacaktı.
Önce Yenişakran, sonra Çaltıdere’yi de (ismini değiştirip Çaltılıdere yapmışlar) geçtikten sonra Zeytindağ, Çandarlı yol ayrımına geldik.
Çanakkale asfaltından sola doğru dönerek Çandarlı’ya doğru son 11 km.yi tüketmeye başladık.
İktidar partisine geçen belediyenin, iktidar nimetleriyle her yanı parke taş döşenen belde girişi bizleri mavi beyaz renklere bezenmiş orta kaldırım taşlarıyla karşıladı.
Anlamsız bir büyüklükle, 3 milyon TL harcanarak yapılan 2 katlı otobüs terminali, içinde bekleyen tek otobüsüyle doğallığı tüketmiş bir görüntü meydana getirmiş.
Yaz mevsimi haricinde günde 3–5 otobüs geçen Çandarlı beldesi bu derece bir otogarı ancak ölü yatırım olarak bünyesinde taşıyabilir.
Zaten transit yol üzerinde bulunduğundan sadece iniş ve kalkışlar için uğrayan otobüsler otogarı kullanmayı ancak zaman kaybı olarak değerlendirir.
***
Çarşaf misali görünen denize göz kırparak bir an önce eve gitmeye koyulduk. Beş dakikalık kısa yolculuğun ardından, görkemli Çandarlı Kalesi’nin tam karşısındaki evimize ulaştık.
Yazdan beri gelmediğimiz Çandarlı, kış mevsiminde özüne dönük, sessiz ve kendi halinde oluyor.
Yaz mevsimindeki tatilcilerin şamatası ve yorucu tatil anlayışı buraya hiç yakışmıyor.
Püfür püfür deniz havasıyla Çandarlı Körfezi, Ege Denizi’nin pek bilinmeyen cennet köşelerinden biri. Dikili’yi, Foça’yı, Bergama’yı, Aliağa’yı kollarının arasına alan körfezde çeşitli yönlerden esen rüzgârlar çarpışıp dururlar. Çandarlı’yı tanıyanlar bir daha ondan vazgeçemezler.
Annem her hoyrat rüzgârda Çandarlı’yı anarak, körfez rüzgârını anlatır durur.
Evdeki soluklanmanın ardından başlıyoruz dolaşmaya…
Öncelikle yıllara meydan okuyan Çandarlı Kalesi’nin yanından yazları cıvıl cıvıl olan sahile iniyoruz. Oradan Çandarlı yarımadasını turlamaya başlayacağız.
Özellikle yaz akşamları yerli halk tarafından yapılan ada turları; hem serinlemek hem de keyifli deniz havasını solumak için ideal.
Bizde hasretini çektiğimiz ada turunu kış mevsiminde gerçekleştiriyoruz. Hava baharı aratmayacak gibi. Güneş yüzümüze gülüyor.
Kalenin etrafından inerken kuzenimin arşivindeki kale fotoğrafları gözümün önüne geliyor. Küçüklük yıllarımızda oynadığımız kale ve etrafı kayalık, olabildiğince doğaldı.
Şimdi çevre düzenlemeleri ve çevrede var olan site rağmen kat kat çıkılan evlerle yeni görünümüne kavuştu.
Tatil beldesi kimliğine kavuşmak için bu süreçten geçmek gerekirdi haliyle!
Köpek sesleriyle ve ıssız görünümüyle yürümeye başladığımız yarımada, belediyenin her yere yerleştirdiği reklam panolarıyla kahkahalara boğulmamızı sağlıyor.
Belediye başkanının boy boy fotoğrafı birtakım kişiler tarafından çok güzel bir biçimde değiştirilerek eğlenilmiş.
Her evin bahçesinde bulunan köpekler gelen geçene bağırırken; ilk bulduğumuz parkta spor yapmaya başlıyoruz.
Oldukça ham olduğumuzu fark ederek spora ara vermemiz gerektiğini de anlıyoruz.
Yoksa bu akşam sporun üstüne uyku oldukça zor olacak.
Terk edilmiş eski evlerin yanından geçerek beldenin girişine varıyoruz. Balık kooperatifine uğrayarak öğle yemeği menümüzü oluşturmaya çalışacağız.
Devreye teyzem giriyor. Balığın en iyisini ve tazesini geçmiş deneyimlerine dayandırarak seçecek. Benim gibi balık ve deniz ürünlerinden hoşlanmayan birinin bu seçim sürecine katlanması oldukça zor.
Çarşıya geçerek oradan belediyenin bulunduğu meydana geliyorum. Kısa turumuzun sonlarına yaklaşırken, yemek saatinin de yaklaştığını midemizden anlıyoruz.
Herkes balık yerken ben ne yiyeceğim diye düşünürken eve geliyoruz…
Çandarlı bir başka yaz mevsimini karşılamak için içten içe hazırlanıyor. Görmek isteyenler varsa bir defa kışın denemenizi öneririm.