Sinop’u zihnimizdeki cezaevi görüntüleri ile geride bırakırken; aile içinde defalarca ismi telaffuz edilen ancak hiç görmemiz nasip olmayan akrabalarımızı da bahane ederek Gerze’ye yönleniyoruz.
Bizleri gördüklerinde ne tepki vereceklerini kestirmeye çalışırken, akraba ilişkilerinde ne durumda olduğumuzu da biraz sorguluyorum aslında. Hayatımda dolu dolu 19 yılı geride bırakırken ilk defa rastlayacağım bir akrabam olması çok ilginç. Kaldı ki çok da geniş bir aile sayılmayız.
Sinop’a 39 km. mesafede olan Gerze, tıpkı Sinop gibi pek Karadenizli görünmüyor. Yaklaşık 10 bin nüfuslu ilçeye giriş yaptıktan sonra Sıdıka Ablamızın eczanesini soruyoruz. Kısa bir tariften sonra Yeni Gerze eczanesinin önündeyiz. Eczanenin önüne park ettikten sonra Sıdıka Abla kapıya çıkıyor. Babamla gözgöze geliyorlar. Birine benzettim ama çıkartamıyorum, öncelikle hoşgeldiniz diyor. Bu kez bana bakıyor bir ipucu alabilmek için, sonuç yine başarısız. Plakaya bakın, biz nerden geldik diyorum. 35’i görünce gizem bir anda çözülüyor.
İçeri girmemiz ile beraber elektrikler kesiliyor. Eczanede oturuyoruz koyu bir eskiler sohbeti başlıyor. Dile kolay uzun seneler geçmiş… Tek tek akrabalar soruluyor; kim, nerede, şimdi ne yapıyor?
Çok geçmeden Kadir Enişte geliyor. İlk defa görüyorum kendisini. Biraz mesafeli gibi görünen tanışma faslından sonra ilerleyen zaman diliminde ne kadar içten ve samimi olduğunu anlayacağız. Gerze turuna çıkalım önerisi ile dışarı çıkıyoruz; Sıdıka Ablayı Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yeniden girilmesini istediği bir aylık reçeteleriyle başbaşa bırakıp Gerze sokaklarına kıvrılıyoruz.
Yolda yürümek pek mümkün değil. Kadir Olgunsoy’u herkes tanıdığından dolayı selamlaşmalar, sohbetler derken deniz kıyısına iniyoruz. İskeleden denize atlayan çocuklar var. Oldukça bakımlı bir kent görüntüsü veriyor. Pek de bozulmamış bir doğaya sahip.
Gerze bir zamanlar evleri ve gül bahçeleriyle ün salmış. 1956 yılında Gerze’de çıkan yangında, bölgedeki ahşap evler çoğunlukla yanmış. Onların yerine kâgir binalar yapılmış. Ama hemen hepsi iki katlı ve bahçeli. Bir anlamda sıfırdan inşa edilmiş bir ilçe.
Kadir Olgunsoy’un önerisi üzerine kendisinin sık sık geldiğini öğrendiğimiz deniz kıyısına paralel bir kafeye oturuyoruz. İçi son derece güzel döşenmiş, havadan dolayı açık kısmı tercih ediyoruz. Soğuk bir şeyler içerken başlıyoruz konuşmaya. Gerze’nin geçmişi ve bugünü anlatılıyor.
SOSYAL VE SİYASİ YAŞAM
Gerze’ye bağlı 42 köy arazi durumuna bağlı olarak genelde dağınık yerleşmiş. Bir zamanlar önemli geçim kaynağı olan tütün, tütün fabrikasının kapatılması üzerine zorunlu olarak bırakılmış. Tekstilde de aynı durum yaşanınca halkın yapabileceği tek iş balıkçılığa kalmış. Önemli boyutlarda dışarıya göç verilmiş. Bugün ilçede yaşayanların çoğu memur, emekli ve balıkçıymış.
Dağ köylerinde yaşayanlar ise zorunlu haller dışında ilçe merkezine inmezlermiş. Hükümetin dağ köylülerine yaptığı erzak, kömür gibi yardımların yanı sıra her birine yaşlılık, fakir veya benzer adlarla bağlanan maaşlar ise onların ihtiyaçlarını fazlasıyla görmüş. Dağ köylüleri ormanın nimetlerinden yararlanırken yakacak olarak odun kullanıyormuş. Üzerinde koskoca satılamaz ibaresi bulunan sosyal (!) devletimizin yardım kömürleri ise köylüler tarafından ihtiyacı olanlara satılıp ikinci bir ekmek kapısı yapılmış. Unutmayalım ki sadece geçen yıl 6,5 milyon YTL kömür yardımı yapılmıştı. Bu yardımların farklı sektörleri harekete geçirdiğini duymak şaşkınlık yaratırken bizlerin cebinden çıkan vergilerden yapılan yardımların nelere malolduğunu görmek nasıl hissettiriyor anlatamam.
Koyulaşan sohbetimizde konu siyasete doğru iyice kayarken Kadir Enişte gündemde olan kişilerin isimlerini yöneltip hakkında neler düşündüğümü söylememi istiyor. Osman Pamukoğlu’ nu nasıl bulursun dediğinde genel anlamda basında takip ettiklerimden birkaç parça şey söylüyorum. Aslına bakarsam kendisi hakkında fazla da ayrıntılı bilgiye sahip değildim.
GERZE HOROZU
Gerze’nin ün yapmış horozun resimlerini görüyoruz. Siyah parlak tüyleriyle Gerze Horozu pek meşhurmuş. Anlatılanlara göre: ”Gerzeli İstanbul’a yaptığı bir seferi sırasında horozunu da yanında götürür. Gemisini Dolmabahçe önlerinde demirler. Aynı görevini İstanbul’da da sürdürmeye devam eden horoz öterek sesini orada da duyurur. Bu sesi duyan o günün padişahı merak eder ve horozu görmek ister. Amacı kendi horozları ile dövüştürmektir. Karşılaşmayı padişahın horozunu yenen Gerze horozu kazanır ve hak ettiği ününü bir kez daha kanıtlamış olur.”
BEYAZ BALİNA AYDIN
İlk duyduğumda dalga geçildiğini sanmıştım. Gerçekmiş!
“25 Ocak 1992 günü Gerze açıklarında görülen beyaz balina kendisini gören balıkçıların korkup ağlarını bırakıp kaçmasının ardından, balıkla kandırılarak Gerze kıyılarına getirilmiş. Adı Gerze’nin yerlilerinden Aydın Bey’in benzer fiziki özelliklerine istinaden Aydın konulmuş.
Aydın artık limandan çıkmaz hale gelmiş, çoluk – çocuk herkesin sevgilisiymiş. Sünger yumuşaklığındaki beyaz başını sevdiriyor, pullu balık yemiyor ama kendisine ikram edilen tirsi, uskumru, kolyoz gibi pulsuz balıkları önce havada takla attırıp başından yarısına kadar yutuyor, gerisini de üflüyormuş. Gerzeliler işlerini güçlerini bırakmışlar; herkes Aydın’la oynayıp, onu besliyormuş. Sabah gün doğar doğmaz herkes soluğu limanda alıyormuş.
Zamanın belediye başkanı Dr. Durmuş Çetin de Aydın’a sahip çıkmış, bakımı için Tarım Bakanlığı İlçe Müdürlüğü’nden Vehbi Uslu’yu vazifelendirmiş. Aydın öyle cana yakınmış ki, ilçede Aydın’la oynamayan, onunla fotoğraf çektirmeyen yok gibiymiş.
Günde kırk kilo balık yediği için, balıkçılar kendi balıkları bitince gidip Balık Hali’nden ceplerindeki üç kuruş parayla balık alarak onu besliyorlarmış. Hatta ona zarar gelmesin diye kıyıya ağ bile kurmuyorlarmış. İlçede bir seferberlik havası varmış; Aydın’ın beslenebilmesi için banka şubelerinde hesaplar açılmış, para toplanıyormuş.
Bu arada Aydın’ın bilgileri de oluşmaya başlamış. Aydın; Ukrayna’nın Sivastopol Limanı’ndan gelmiş Beluga türü (Delphinapterus leucas) bir beyaz balina olduğu tespit edilmiş. Zaten Beluga, Rusça’da beyaz anlamına gelen “Bielo”dan geliyormuş. Rus Büyükelçiliği’nin açıklamasına göre, Rusya Bilimler Akademisi’ne bağlı “Hayvanlar Evolüsyon ve Morfolojisi Enstitüsü”nün araştırma havuzundan kaçmış. Asıl adı Tishka ve sekiz yaşındaymış. İngilizlere göre de, canlı “mayın taşıyıcısı” olarak yetiştirildiği Kazachi Koyu’ndaki askeri tesisten firar etmiş; oradaki rütbesi de “Çavuş”muş.
Sivastopol’e, Rusya ile Japonya arasından, Kuzey Buz Denizi’ndeki Bering Boğazı’ndan getirilmiş. 19 Eylül 1991’de; muazzam bir yağış ve sel sonrasında dolfinaryumun (yunusevinin) parçalanmış kafesinden kurtularak, yine Beluga türü başka bir balina Karadeniz’de özgür kalmış. Arkadaşı büyük ihtimalle yolda ölmüş, ondan hiç haber alınamamış. Büyük firar sonucunda yalnız kalan Aydın ise neler yaptığı belirsiz aylardan sonra, 275 Mil güneydeki Gerze kıyılarına ulaşmış; yoksul ama sımsıcak bir halk ile karşılaşmış.
O kadar benimsemiş ki Gerze kıyılarını ve halkını, kıyıdan “Aydın” denince bakıyor, birisinin elinde naylon poşetin içinde bile olsa, balık gördüğü zaman hemen yüzerek yanına geliyormuş. Kendisine balık verildiğinde taklalar attırıp balığı ağzına aldığında yükseldiği suya hemen gömülmüyor, balık hala ağzında dururken önce başının ya da gerdanının okşanmasını bekliyor, ancak ondan sonra balığı yutuyormuş.
Kendisine top atıldığı zaman gidip ağzında topu getiriyor; tekrar atılması, gidip tekrar getirebilmesi için ağzıyla sıkıştırarak topu atana fırlatıyormuş.
Dönemin başbakanı Süleyman Demirel ve bakanlar kurulu; kabine toplantısında Aydın’ın korunması ve Türkiye’de yaşaması için üniversiteler ve uluslararası kuruluşlarla temas kararı almış.
Aydın kim balık verirse onun peşinden gittiği için, bir keresinde balık verile verile Sinop’a kadar götürülmüş; Dr. Durmuş da hemen onu yıkayan belediye görevlileri Ali ve Sadettin’i görevlendirip tekneyle gizlice Sinop’a göndermiş. Aydın çağrılıp teknenin yanına geldiğinde, durumdan şüphelenen Sinop’taki Sahil Güvenlik gemisi yanlarına gelmiş; Aydın da teknenin altına saklanmış, daha sonra onlarla birlikte Gerze’ye dönmüş.
Bazı açıkgözler de önce Aydın’ın karnını doyurup, sonra da ağzına muhtelif markaların deterjan kutularını koyarak “beyazlığımı falanca deterjana borçluyum” sloganıyla çekim yapıyor; ilgileneceklerini sandıkları deterjan üreticilerinin kapılarını çalıyorlarmış.
Derken kara haber gelmiş. Ukraynalılar balinalarını ülkelerarası hukuk maddelerine dayanarak geri istiyorlarmış. Yer yerinden oynamış – Aydın ganimet statüsüne dahi sokulmak istenmiş; ama olmamış. Zorlu bir sürecin ardından Rus yetkililer Aydın’ı gemilerinin havuzuna koyup geriye götürmüş. Bir defa daha kaçıp bir geceliğine Gerze’ye gelen Aydın’ı bir daha gören olmamış.”
OSMAN PAMUKOĞLU
Sıdıka Abla’nın eczaneyi kapatmasına yakın, toparlanıp eve gidiyoruz. Malum yor yorgunluğu sebebiyle duş almak istiyoruz. Akşam yemeğini dışarıda yiyeceğimiz ve bu gece bizi misafir etmek istediklerini söylüyorlar.
Yıllar sonra bir araya gelen akrabalarını en iyi şekilde konuk etmeye çalışıyorlar. Yoğun ilgi karşısında nasıl davranacağımızı bilemiyoruz. Kadir Enişte’nin annesi bizi evde karşılıyor. Kendisi ilerleyen yaşına rağmen hayat dolu bir insan sürekli bir şeyler ikram etmek için çaba gösterirken duşa girip hazırlanıyoruz.
O sırada Kadir Enişte duvarda asılı olan aile fotoğraflarını işaret ediyor. Dikkatle fotoğrafa bakarken “O kim biliyor musun?” diyor. Hayır dedikten sonra cevabı geciktirmiyor.
—Osman Pamukoğlu…
Osman Pamukoğlu’nun Gerze’li olduğunu üstüne üstlük akrabamız olduğunu öğrenince iyice şaşırıyorum. Son kitabını benim oturduğum masada 2 ayda yazmış. İçerdeki kütüphanede Pamukoğlu Paşa’nın yazdığı kitaplar sıralı bir biçimde bekliyor.
Türkiye için yaptıkları ile önemli ödüller alan, tartışmalı Yüksek Askeri Şûra Kararları ile emekliliğe sevk edilen Pamukoğlu’nun önemli mesajlar taşıyan kitaplarını yazdığı masada olmak bende garip bir heyecan yaratıyor.
Yeni bir siyasi partinin oluşumu ile ilgileniyormuş şu anda. Partinin ismi Hak ve Eşitlik Partisi. Umarım Türkiye’de çıkmaza giren siyasete bir çözüm olabilir. Teşkilatlanma faaliyetleri son sürat devam ediyormuş.
LOKANTA 56
Ev ahalisinin bir araya toplanmasının ardından merak içinde yemek yiyeceğimiz mekana doğru yol aldık. Gerze-Sinop Karayolu üzerinde, Dereyeri Mevkii’nde deniz kıyısında çok güzel bir yere geliyoruz. Lokanta 56!
Bu nezih mekanı işleten Nur Hanım emekli hemşireymiş. Yanında çalışanlarda Turizm Otelcilik okuyan gençler. Gerze’nin önemli ailelerinin soluk almaya geldiği mekanda önceden hazırlanan masamıza geçiyoruz. Biraz sonra başlayan canlı müzikte şarkı söyleyen Şenol çiftleri sahneye taşıyor.
Balık yemek isteyenler Çarpan balığını tercih ediyor. Çarpan balığının yüzgeçleri oldukça zehirliymiş. Kalp durması neticesinde ölüme dahî sebep olabilen bu balıkların ne tuhaf ki etleri çok lezzetliymiş. Balık sevmeyen ben karışık ızgara söylüyorum. Zaman zaman deniz kıyısında hamakta uzanıp, zaman zamanda söylenen şarkılara eşlik ediyoruz. Rakı-balık sohbet şeklinde giden yemek o kadar keyifli geliyor ki, iyi ki gelmişiz diyoruz. Bu keyifte Kadir ve Sıdıka Olgunsoy’un emekleri çok büyük kuşkusuz. Gecenin ilerleyen saatlerinde yol yorgunluğu sebebiyle kapanmaya başlayan gözlerimiz kalkmak için bahanemiz oluyor. Gerze’ye dönüp uyumaya koyuluyoruz.
Sabah Samsun’a doğru yola çıkmadan önce binbir çeşit malzeme ile hazırlanan kahvaltı masasına oturuyoruz. Sıdıka Abla hizmet etmekten yemeğini bile yiyemiyor. Bu ilgi ve güzel sohbetlerin ardından Samsun’a doğru yola çıkma vakti geliyor.
Birbirimize sarılarak, güzel dileklerle Gerze’ye veda ediyoruz. Tekrar Teşekkürler!
YEREL SEÇİM NOTU
Gerze Eski Belediye Başkanı Recai Kuruoğlu 1999 yılında DSP ile ipi göğüsledikten sonra 2004 yılında DYP ile seçimi kazanmış. Vefatının ardından yerini Eyüp Çakır almış.
2004 seçimlerinde DYP 1594 oy alırken CHP 1524, AKP 1213 oy almış. Gerze’de yerel seçimde net bir şey söylemek zor. Hemen hemen başa baş bir görüntü var…