Çikolata yemek için bir tane bahane bulamam belki ama gezmek için bin bir tane bahane yaratabilirim kendi kendime. Para, zaman, yer, aile, iş, okul, kurs gibi mazeretleri ile kendilerini hayata demirleyen durağan tiplerden olmadım iyi ki de. Öyle biri olsaydım dünya yaşanmaz bir yer olabilirdi benim için.
En büyük hobim gezmek, görmek, yeni insanlar, yeni kültürler tanıyıp fotoğraflamak ve bunları yazıya geçirmek. Birçoğu bir evim, bir yazlığım olsun deyip yıllarca aynı sahile bakıp bir defa o denize ayağını sokmamıştır. Öyle bir hayalim yok benim. Az param olsun yine gezerim, yine ekonomik modelli bir plan yapıp daha önceden görmediğim bir yere koştura koştura giderim.
Fransız arkadaşlar İzmir’e gelmek istediklerinde seve seve gezdiririm sizleri demiştim. Benim için büyük keyif yaşadığım yeri gezdirmek; bilmeyenlere, dışarıdan gelenlere tanıtmak, anlatmak…
Bir güne sığdırdığımız Efes, Kuşadası, Şirince, Selçuk turumuzun ardından keyifli ve bir o kadar çok paylaşım yaşamışız ki; bu kez ben aldığım davet üzerine yollara düştüm. Karar alırken çok düşünmeden hemen bu haftasonu olsun mu diyerek aniden yolda buldum kendimi. Zar zor yetiştiğim otobüs ile 2 buçuk saatte vardığım Ayvalık’ta beklemeye koyuldum.
Türklere 30, Yunanlara 13 Avro
Midilli’ye geçebilmek adına önceden ayırttığım biletimi almıştım ancak feribotun kalkmasına daha uzunca saatler vardı. Yemek yiyerek sağı solu gözlemleyerek geçirdim dakikaları. Ayvalık Deniz Hudut Kapısı’nda görevli iki polis memurunun seslenmesi üzerine geçiş yapmak üzere içeri girdim.
Merak edenler için Midilli’ye geçmek için Ayvalık, Dikili ve Foça’yı kullanabilirsiniz. Bu limanlar içerisinde en istikrarlı olanı Ayvalık. Ayvalık’tan yaz-kış düzenli olarak feribot seferleri yapılıyor karşılıklı. Midilli’den sık sık sadece Ayvalık pazarına gelen turistler oluyor bu rahatlık karşısında. Türk olarak Ayvalık’tan alacağınız gidiş dönüş feribot bileti 30 Avro, Eğer Midilli’deki acenteden gidiş dönüş bilet alırsanız 13 Avro ödüyorsunuz. Biletleri aynı acente satmasına ve aynı feribotla yolculuk yapılmasına rağmen Türk vatandaşlarını kazıklama kültürü maalesef burada da geçerli. Bunun Türkiye’nin uyguladığı vergiden kaynaklanıp kaynaklanmadığını bilmiyorum ama bu derece fiyat uçurumu çok acı. Dikili ve Foça’dan sadece yaz döneminde yolcu taşımacılığı yapılıyormuş bu arada.
Yunanlar Pasaportsuz Geçiyor
Kalkışa hala yarım saat olduğundan gümrük binasında kimseler yoktu ortada. Birkaç Yunan günübirlik gezilerini tamamlamış, geri dönmek için benimle beraber bekliyorlardı.
Günübirlik karşıdan Türkiye’ye gelen Yunanların pasaportuna damga dahi vurulmuyor, yarım dosya kağıdı büyüklüğünde bir kağıda vurulan damga pasaport işlevi görüyor. Ellerinde kağıtlarıyla gümrüğe gelen Yunan vatandaşları hızla geçerken ben daha kendi ülkemin gümrüğünde türlü kontroller için bekliyordum.
Yeşil Pasaporta Vize Yok
Yunanistan ve Türkiye arasında yapılan anlaşma ile Yunanistan Türk vatandaşlarından yeşil pasaporta sahip olanlardan vize istemiyordu uzunca bir süredir. Yeşil pasaport kanununun değişmesi ve üst yaş sınırının 25’e çıkmasıyla beraber tekrar o özel pasaporta sahip olunca vize filan gerekmeden karşıya geçebilecek olmak mutlu etti beni fazlasıyla.
Polis memuru pasaportumu incelerken Maliye Bakanlığına bağlı olarak çalıştığını düşündüğüm komik bir amca yurtdışı çıkış harç pulumu teslim etti bana. Ne de olsa Türk vatandaşı ülkesini terk ederken 15 TL ödemeliydi. Seyahat eden “zengin” vatandaşların devletlerine olan bu özel ödemeleri ile çok şükür ülkemiz kalkınıyor hızla.
Pulumun üzerini “TC Balıkesir İli Ayvalık Hudut Kapısı Çıkış” ve tarih yazılı olan damga ile damgalayan polis memuruna teşekkür ettikten sonra limanda demirleyen feribota benzeyen cisme yaklaştım. Çevre hala sakindi. Binebilir miyim diye sorup feribota bindim. Eşyalarımı hızlıca yerleştirdikten sonra yolcuları beklemeye başladım. Bu saatte karşıya kim geçer diye düşünürken ardı ardında üç Yunan plakalı araç geldi. O küçücük feribotun arkasında kalan bölüme güzelce yanaştılar ve içeriye geçtiler. Sonra büsbüyük bir tur otobüsü ile gelen Yunan turistler ellerindeki dev torbalarla çığlıklar atarak geldiler yanıma doğru. Çığlık kıyamet ve koşuşturma arasında kendimi köy otobüsünde hissettim.
Çıldırtan Çığlıklar
Avrupa’ya gidiyordum. Avrupalı olan, Avrupa Birliği üyesi olan Yunanların akıl almaz kaba davranışları altında kriz geçirmek üzereyken dışarı çıktım. Bu arada baklavalar, lokumlar, havlular, yastıklar, ekmekler, türlü türlü yiyeceklerle kıtlıktan çıkmışçasına alışveriş yapmış birkaç Yunan aile daha girdi içeri.
Birbirlerine bağıra bağıra, memnuniyetsiz suratları ve “size para bıraktık dönüyoruz” tavırlarıyla zannımca kendi vatanlarında dahi ciddiye alınmayan bu tipler kendilerini fasulye gibi nimetten sayıyorlardı bu yolculukta.
Uluslararası ilişkilerde karşılıklılık prosedürünü uygulayabilsek keşke bizim her vatandaşımızda özgürce gidebilse bir kağıt parçasıyla karşı kıyılara diye düşünürken çığlık kıyamet kalktık sonunda.
Cunda Adası’nı selamlarken bir yandan Ayvalık gitgide uzaklaşıyordu gözlerimden. 1.5 saatlik uzunca yolculuğun ilk dakikalarında Türk bayrağımız dalgalanıyordu Ege Denizi’nin üzerinde. Çok değil 15 dakika sonra Midilli’yi gördük. Ancak Midilli’nin limanına ulaşmak için çok daha güneye gitmek gerekiyordu.
Lozan Antlaşması ile kesin olarak Yunanlara geçen Ege Adaları şimdi iki milletin birbirlerini ziyaret ettiği ortak bir noktada buluşturuyordu insanları…
Midilli’ye az kala, güneş batmaya az kala daha da dikkatli izledim çevremi. Kuzey Ege Adalarının başkentine adım atacaktım az sonra.