Efes’e yolculuk

Paylaşım arttıkça, hayata bakış açısı değişiyor insanın. Bir arada olmanın, birlikte zaman geçirmenin keyfi yaşanılan o anlarda gizli. Keyif ise paylaşımda bulunulan insanlarla olan iletişimde… Uyum ve ortak dille adım atılan ‘an’lar, zincirleme keyif ve gülümsemenin habercisi olurken, anlamsız tavır ve yanlış anlama çabaları geride bırakıldığında mutluluk çok da uzakta değil…

20140420_111306

Bir arada olabilmek, ortak anlarda buluşabilmek adına yola çıktığımız Efes gezimizde kendimize bahane yapabileceğimiz birbirinden farklı gerekçeler bulduk. Benim ve Gülçin’in doğum günleri ile işyeri olarak motivasyonu artırıcı bir etkinlikte bulunma isteği, Fransa’dan gelen misafirlerin yeni yerler görme talepleriyle birleşince sabahın erken saatlerinde farklı noktalarda buluşup yollara düşen dokuz kişilik bir grup oluştu.

Önceden konuşulup anlaşıldığı üzere yolda yapılan kahvaltının ardından Efes antik kentinin girişinde buluşmak ilk hedefti. Ancak birkaç gecikme ve aksaklığın ardından buluşma yeri Efes Antik Tiyatrosu oldu…

Tiyatroda buluştuk

Selya, Maroua, Eren, Mümin ve benim içinde olduğumuz grup Gülçin, Miray, Serdar ve Gökçe’den oluşan öncü grupla tiyatro merdivenlerinde bir araya geldikten sonra kısa süreli bir tanışma kaynaşma süreci yaşıyoruz. Zira Serdar, Selya, Maroua ve Miray grubun diğer kısmıyla ya tanışmıyorlar ya da sadece gruptan bir kişiyi tanıyorlar.

24 bin kişilik kapasiteyle antik dünyanın en büyük tiyatrosu olan tiyatro üzerinde “selfie” denemelerine yoğunlaştıktan sonra güruh halinde yürüyüşe çıkıyoruz. İkili üçlü kahkahalar ve anlatımlarla renklenen yürüyüşte, Mümin sanat tarihi bölümü mezunu olmasının avantajını bize yaptığı aktarımlarla gösteriyor.

Yürüyüş boyunca kimin yanına yaklaşırsa ona ilgili bölümün özelliklerini anlatıyor. Zaman zaman bir araya gelerek büyük bir halka oluşturup Mümin’i dinliyor, zaman zaman ise Serdar’ın eklemeleriyle bilgileri çarpıştırıyoruz. Tüm bu anlatımların arasında Maroua’nin Eren’e dönerek sürekli çeviri istemesi, “de quoi” sorusuyla konuşulanları çözmeye çalışması, Eren’i gerginleştirse de imdada Selya yetişip çeviri işlerini hallediyor.

20140420_105919

Celsus Kütüphanesi

Yürüyüş istikametimizde Efes’e gelen turistlerin hayranlıkla gözlemlediği Celsus Kütüphanesi var.  106 yılında Efes Valisi olan Celsus öldükten sonra, Celsus’un oğlu Julius Aquila tarafından mezar anıtı olarak yapılan kütüphane 1970 ile 80 yılları arasında günümüzdeki haline restorasyon sonucunda gelmiş. Kütüphanede kitap ruloları, duvarlardaki nişlerde saklanıyormuş. Kütüphane Bergama ve İskenderiye’den sonra en çok kitap olan kütüphaneler arasında yer alıyormuş. Yapının girişindeki sütunlar arasında dizilmiş 4 kadın heykeli Celsus’un 4 özelliğini vurguluyormuş: Sophia (bilgelik), Arete (hayalgücü), Ennoia (zeka) ve Episteme (bilgi).

Yine anlatılara göre kütüphanenin tam karşısında Efes’in genelevi bulunuyormuş. Kütüphane ile genelev arasındaki mermer yolun altında daha sonradan bulunan tünelin iki mekan arasındaki bağlantıyı sağladığı ve kütüphaneye gelenlerin kolayca geneleve geçtiği de biliniyormuş.

200 bini aşan nüfus

Hellenistik ve Roma dönemlerinde en görkemli çağlarını yaşayan Efes, Roma İmparatoru Augustus zamanında Asya eyaletinin başkentine dönüşerek MÖ 1-2.yüzyıl arasında nüfus olarak 200 bin kişiyi aşmış. Aynı dönemde Efes’teki her yer mermerden yapılan anıtsal yapılarla çevriliymiş.

8 kilometrelik geniş bir alanda birkaç kez kurulan Efes antik kenti bugün Türkiye’nin en çok ziyaret eden antik kentleri arasında yer alıyor. Yılda ortalama 1,5 milyon kişinin ziyaret ettiği kent üzerinde yürürken Efes’in o görkemli günlerini zihinlerde canlandırmaya çalışıyoruz. Kalabalık turist grupları arasından sıyrılarak fotoğraf kareleri oluşturuyoruz.

Genel bir grup fotoğrafı çekme çabasında başarısız olunca Uzak Doğulu birinden yardım alıp ilk grup fotoğrafımızı Celsus Kütüphanesi’nde çekiyoruz. Üç gazetecinin bulunduğu grupta hiçbir gazetecinin fotoğraf makinesi getirmemesi gözlerden kaçmazken, turistik gezinin her anında herkesin ellerindeki telefonlarla anları ölümsüzleştirme çabası yürüyüş süresini uzatıyor.

20140420_113834

Kanalizasyon sistemi

Dünyanın ilkel kanalizasyon sistemlerinden birine sahip Efes’te tuvaletler alaturka/alafranfa karışımı bir tiple insanların adeta sosyalleştiği mekanlar olarak göze çarpıyor. Bireysel ve kapalı bir düzende olmayan, toplu bir şekilde kullanılan tuvaletler yan yana oturaklı biçimde tasarlanmış. Tuvaletlerin altındaki kanalda sürekli temiz su geçerken, boşaltım yapanlar bu sayede temizlenirlermiş, yine her tuvalet binasının ortasında bulunan havuz hamam fonksiyonuyla temizlenmek amacıyla kullanılıyormuş.

Mümin’in ağzından dinlediğimiz, Spartacus gibi dizilerden hafızalarımıza kazınan tuvalet sahnesini canlandırmak için Gökçe ile tuvalete oturuyoruz. Dönemin koşullarına göre oldukça konforlu görünen tuvalet üzerinde sohbetimizi sürdürürken, oturulan taşın ısıtılması için kişilerin yardımcılarından destek aldıklarını da öğreniyoruz.

20140420_111853

 20140420_114629

Turist kalabalıkları arasında yolumuza devam ederken grupta kopmalar yaşanıyor. Gülçin ve Miray en önden hızlıca yürümeyi seçiyor. Serdar ve Gökçe zaman zaman Selya, zaman zaman ise Maroua ile bir araya geliyor. Ben, Mümin ve Eren de değişmeli olarak ikili üçlü gruplar halinde sohbet ediyoruz.

20140420_112906

Yamaçevler’den yukarıya doğru kıvrıldıktan sonra Nike kabartması ise karşılaşıyoruz. Nike, zafer kavramının somutlaştırılmış biçimi olarak ifade edilirken, yunan mitolojisinde zafer tanrıçası olarak geçiyormuş. Önünde bekleyen ve fotoğraf çeken kalabalığa bakılırsa Efes’in favori durakları arasında bulunuyor Nike.

20140420_114611

20140420_115000

Diller arası karmaşa

Fransızca, İngilizce, Türkçe esintili konuşmalar arasında geldiğimiz Odeon, yeni selfielere ilham kaynağı oluyor. Yol boyunca kapmaya çalıştığımız Fransızca kelimeleri telaffuz etmeye çalışırken, sürekli Avrupa-Türk kültürü karşılaştırmaları ışığında misafirleri adeta taciz ediyoruz. Arada çeviri yapmak zorunda kalan Eren ve Selya çok da oralı olmazken, aramızda en mutlu görünen kişi yine o eşsiz gülümsemesiyle Maroua oluyor. Gülçin ve Miray yaşlı turist modunda bağımsız takılmalarını sürdürürken; ben heyecanlı gezgin, Eren cool, Mümin aralıksız konuşan, Gökçe canlandırmalı sahne aksiyonlarıyla dikkat çekiyor. Serdar Çek Cumhuriyeti’ndeki Erasmus geçmişinden yansıtmalı İngilizcesiyle zaman zaman şaşırtıyor. Bazı Türkçe kavramlar üzerinde yapılmaya çalışılan zorlama çeviriler ise hepimizi güldürüyor.

20140420_114617

Bin 400 kişilik kapasiteye sahip danışma meclisinin (Odeon) en tepesinden Efes’e bakış atıp birkaç selfie denemesi daha yapıyoruz.  Çığlık ve gürültülü konuşmalar arasından hızlıca inip tekrar kalabalığa karışıyoruz.

Hadrianus Tapınağı

Efes’in 3 bin yıllık kuruluş hikayesinin girişindeki frizde yer aldığı Hadrianus Tapınağı, antik kentin en önemli ziyaret noktalarından biri. Frizin üzerinde Efes’in kuruluş efsanesi şu cümlelerle yer alıyor: “Atina kralı Kodros’un cesur oğlu Androklos, Ege’nin karşı yakasını keşfetmek ister. Önce, Delfi kentindeki Apollon Tapınağı’nın kahinlerine danışır. Kahinler ona, balık ve domuzun işaret ettiği yerde bir kent kuracağını söyler. Androklos bu sözlerin anlamını düşünürken Ege’nin lacivert sularına yelken açar… Kaystros (Küçük Menderes) Nehri’nin ağzındaki körfeze geldiklerinde karaya çıkmaya karar verirler. Ateş yakarak tuttukları balıkları pişirirlerken çalıların arasından çıkan bir yabandomuzu, balığı kaparak kaçar. İşte kehanet gerçekleşmiştir. Burada bir kent kurmaya karar verirler…”

Hikayeyi dinledikten sonra her telefondan ayrı ayrı çekilen fotoğraflar eşliğinde mermer yola ilerlerken grup içerisinde gezi değerlendirmeleri de yapılıyor. Havanın bir açıp bir kapandığı, yağmurun her an yağabileceği endişesinin yaşandığı yürüyüş sırasında hep bir ağızdan iyi gelmişiz sözlerini duymak insanı mutlu ediyor.

20140420_121623

20140420_121706

Bahçeye daldık

Mermer yolu aşıp Meryem Kilisesi’ne yaklaşırken yolun solundaki devasa bitkilerin içine dalıyoruz bir anda. Dokuz kişilik gruptan kimliği belirsiz bir kişinin “fotoğraf çekilmek için bitkilerin arkasına geçelim” sözü ile hareketlenen grup üyeleri olarak kendimizi rengarenk bir bahçede buluyoruz.

Mümin’in fotoğraf çekme çabaları arasında kaşınmaktan korkan Eren bacağına bir şey dokunduğu gerekçesiyle alelacele geriye kaçarken, cesaretini toplayıp arılara rağmen fotoğraf çekilenler büyük bir alkışı hak ediyor. Arılardan çekinip fotoğraf karesine bir türlü girmeyen Serdar ise Gökçe’nin ısrarlarıyla kıyıdan da olsa bir kompozisyon yaratıyor.

20140420_115938

Meryem Kilisesi

Kopan onca kıyamete rağmen yürümekten taviz vermiyoruz. Bir sonraki durağımız Meryem Kilisesi. Kısa bir yürüyüşün ardından geldiğimiz, Papa Altıncı Paul’un 1967 yılında dua ettiği Meryem Kilisesi’nin içerisinde dinlenmeye koyuluyoruz. Ağır adımlarla sohbet ede ede kat etmeye çalıştığımız mesafe havanın etkisiyle sonradan acısını çıkartır biçimde hissediliyor. Üzerimizdeki su başta olmak üzere ağırlıklardan kurtulmaya çabalarken, yavaş yavaş acıkmalar da başlıyor.

20140420_122901

Hıristiyanlık dinindeki ilk yedi kilise arasında yer alan ve Meryem adına inşa edilmiş ilk kilise olarak bilinen yapının içerisinde dünyevi ihtiyaçlardan biri olan açlığımızı tartışırken, Efes’ten sonra gideceğimiz Yedi Uyuyanlar, Meryem Ana Evi, Şirince ve Kuşadası planlarını netleştiriyoruz…

Devamı gelecek…

 

  1. yasar eyice says:

    Tebrik ediyorum…
    Birliktelik sağlanıyor, güzellikler paylaşılıyor…
    Sevgili Buğra bu gezileri ölümsüzleştiriyor.
    Gülseren’le ben Urla’da olduğumuzdan genç arkadaşlarımızla birlikte olamadık.
    Ama Urla’da güzeldi…
    Bir gün ot yemeğe değil, toplamak için Urla’ya gideriz.
    Ama şimdiden söyleyeyim; yorgunluk iki misli fazla olur…
    İyi düşünün…

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You might also like