Diyarbakır ilçe otogarının içerisinde 10 dakika farkla kaçırdığım Bingöl otobüsünün yasını tutarken ikide bir yanıma gelip soğuk su diye haykıran çocuklarla her an bir sıkıntı yaşayabileceğimi düşünmeye başlamıştım. Gergin olduğum anlarda en küçük bir harekete bile tahammül edemem en çok yakındığım olumsuz özelliklerimden biri.
Bu kez yolum Bingöl’e düşecek. Bingöl’e 2.Kârer Kültür Festivali için aldığım davet üzerine gidiyorum.
Bingöl-Diyarbakır arasında yolcu taşıyan araçlara bölge halkı “yarım otobüs” diyor. Yarım otobüs ne diye sorarsanız; bildiğimiz midibüs!
Taşımacılık yapan farklı şirketlerin bir araya gelip ortak bir fiyat ve plan belirlemeleri ile bu hat tekelin eline kalmış. Durum böyle olunca tekelci zihniyet her türlü şikâyete kulaklarını kapamış ve ulaşımda halkın kendilerine muhtaç olmasını çok iyi biçimde kullanmış.
Diyarbakır-Bingöl arası 15 TL iken aynı hat üzerinden Genç’e gidecekler 12 TL ödüyorlar.
120 KM=3 SAAT!
Diyarbakır ilçe otogarından şehiriçi servis ile çıktıktan sonra Diyarbakır’ın ana caddelerinin birinin kenarındaki “yapay istasyondan” Bingöl’e gideceğimiz yarım otobüse biniyoruz.
Aynı koltuğa iki bilet kesilmesi gibi bir sorunla başlayan yolculuğumuz Diyarbakır’ın içinde 45 dakika kadar dolaşan ve oturacak yer olmamasına rağmen ayakta da ne kadar yolcu bulursa doldurmaya çalışan şoför yüzünden sıkıntı ile sürüyor.
Sıcak ve araçta klimanın olmaması gibi sorunlarda eklenince yolculuk dayanılmaz bir hal alıyor.
Silvan yol ayrımından sonra Diyarbakır ile Bingöl arasındaki 120 km’lik karayolunu bu araç tamı tamına 3 saatte alıyor.
120 km’lik yol 3 saatte alınır mı?
İlk dediklerinde şaşırmış ve gülmüştüm. Ancak yol o kadar kötü ki! Diyarbakır ve Bingöl gibi iki nadide kentimiz arasında böyle bir karayolunun olmasına anlam veremedim. Gerçekten ulaşım bölgenin en büyük dertlerinden biri. Bir geliş bir gidiş olan karayolu zaman zaman dağ yamaçlarında tehlikeli boyutlarda seyrediyor. İki aracın zor bir şekilde yan yana geçtiği karayolu sıcakla beraber hiç çekilmiyor.
Yolun yarısında şoförün anonsu ile mola veriyoruz. Herkes serinlemek için bir şeyler alıyor. Çöl ortasında su arayan insanlar gibi hissediyorum kendimi. Neyse ki bir dondurma dolabı varda serinlemenin yolunu buluyorum.
GENÇ İLÇESİ
Molanın ardından düşüyoruz yollara… Kısa süreli kestirmemin ardından Bingöl’ün Genç ilçesinde gözlerimi açıyorum. Bingöl il sınırları içinde demiryolu geçen iki ilçeden biri Genç.
Güzel bir görüntü ile karşılıyor bizi. Murat Nehri’nin geçtiği güzergâh ilçeye can vermiş.
Yanımdaki koltukta oturan kişi de Bingöllü olduğunu söyleyerek yolculuğun son adımlarında sohbete girişiyor. Bingöl’de havaalanı olmadığı için oldukça zorluk yaşadığını ve memleketine ulaşabilmek için Elazığ, Muş ya da Diyarbakır havaalanlarını kullanmak zorunda olduğu söylüyor. Bingöllülerin komşu 3 ildeki havaalanlarına muhtaç olmaları gerçekten üzücü. Sivil havacılığın bu derece gelişmesini sürdürdüğü ülkemizde Bingöl’ün acilen havaalanına kavuşturulması lazım.
Çok geçmeden Bingöl tabelası ile kente giriyoruz. Kentin girişi askeri bir kışla görünümünde. Diyarbakır Bingöl karayolunun Bingöl’e girişinde yer alan askeri birlik kente girerken soğuk bir izlenim yaratıyor.
BİNGÖL OTOGARI
Kentlerin en düzgün, en bakımlı olması gereken birkaç yer vardır. Bunlardan en önemlileri havaalanları, otogarlar ve tren garlarıdır. Çünkü bir kente ilk kez gelen insanlar bu noktalar aracılığı ile kentlere ulaşırlar. Bingöl’de havaalanı yok, tren garı yok, otogar var.
Otogar demeye bin şahit isteyen Bingöl Otogarı içler acısı bir halde!
Metal kaplamalı olan çatısından paslar akan, binası terk edilmiş hapishaneleri andıran, çevresinde bir tane ağaç olmayan gri biraz da paslı bir yapı. Terk edilmiş Sinop Cezaevi’nin izbe yapısı bile bu binadan görkemli ve bakımlı denilebilir. Havanın puslu bir hal almasıyla Bingöl Otogarı korku filmi çekmek isteyenler için oldukça kullanışlı bir yapı olabilir.
Bingöl’ün beni karşıladığı otogarının bu derece kötü görüntüsü Bingöl hakkında olumsuz önyargılar oluşturmamı sağlıyor. Bingöl Belediyesi ya da Bingöllülerin şu otogar işine acilen çözüm bulmalarını öneriyorum. Kendi yaşadıkları kentte böyle çirkin bir yapının varlığına nasıl tahammül ediyorlar?
Kârer Kültür Festivali’ne gitmeden önce kısa bir şehir turu atıyoruz beni karşılayan Alican Bayram’la. Karnımızı doyurmak için bir lokantaya girip alelacele yemek yiyoruz. Maksadımız festivale geç kalmamak.
Festivalin televizyon yayını sorumluluğunu alan Kanal 12 ekibiyle beraber düşüyoruz yollara.
Yarımotobüs süzcüğünü beğendim. Türkiye’de belki de ilk kez ‘dolmuşçuluk’ Bornova’da rahmetli Bufo Ali ile başladı. Yani minibüsçülük. Havaalanı masraflı bir iş. Ama yapılır. Fakat asıl olan ticarettir.
Arz talep meselesidir. Birçok havaalanı örneğin Aydın, Denizli, Uyak ve Hatta Edremit var ama yoktur.
Bodrum’un maşallahı var. Ege’de de, kısacak yere, saatlerce gittiğiniz olmuştur. Örneğin Datça, örneğin Dursunbey, örneğin Gördes, Demirci…. Daha çok sayılır. İzmir’in köylerine bile…