Sahiliyle, sokaklarıyla, evleriyle İzmir’e benzeyen, her adımda İzmir’i anımsatan Selanik sokaklarında sıcak altında yürürken, Gözde’nin “yerel bir kahvehanede oturalım” ısrarı üzerine bir anda, karşımıza ilk çıkan kahvehanede otururken buluyoruz kendimizi.
Kaldırıma sıra sıra konulan sandalyeler üzerinde sohbet eden yaşlı grubu bizim gelişimizle birlikte kendilerine biraz daha çekidüzen verse de sohbetlerinden taviz vermiyor.
Yaşlı kahvehane sahibi ne içmek istediğimizi sorunca birer Yunan kahvesi söylüyoruz annem hariç. Annemin demli Türk çayı arayışları arasında çay var mı yok mu sorusu üzerinden giden varsayımlı konuşmalarımızı kahveci anlamıyor. Bir süre sonra biz de ne sorduğumuzu, ne anlatmaya çalıştığımızı unutarak vazgeçiyoruz. Annem soğuk bir sodada karar kılıyor.
Tipik bir Ege köyünde ya da İzmir’in bir mahallesindeki kahvehanedeki ortamın birebir atmosferini hissederken, insanların benzerliği de göze çarpıyor. Aynı coğrafyaları geçmişte paylaşan benzer insanların birbirilerinden uzaklaştırıldığı yılların ardından yeniden başlayan birbirini tanıma sürecinde yer alabilmek, diyalog ve iletişimde bizzat yer almak keyif veriyor insana.
Yanı başımızdaki kahveci ve sohbet eden yaşlı adamlar hakkında tahminlerde bulunurken amcalardan biri bize dönerek “Bulgar mısınız?” diyor…
Konuşmamızdan mı yoksa fiziksel özelliklerimizden mi bir çıkarımda bulunduğunu anlayamasak da Bulgar değil Türk olduğumuzu söyleyince gülümsüyor içtenlikle. “Mustafa Kemal” diyor. Yunanca konuşmasını beden dili ile birleştirince Mustafa Kemal’in evine ziyarete mi geldiniz sorusu canlanıyor zihnimizde. Evet, anlamına gelen hareketi yapıyoruz bizde. Onlar bize anlatmaya çalışıyor biz dinliyoruz, biz anlatmaya çalışıyoruz onlar anlamaya çalışıyor. Bizim Atatürk demeyi daha çok sevdiğimiz Mustafa Kemal Atatürk’e Yunanlar Mustafa Kemal demeyi tercih ediyor.
(Giorgos Molivas-en sağda-)
Dedemin Bodrum’un karşısındaki Kos (İstanköy) adasından olduğunu dilimiz döndüğünce anlatınca heyecan artıyor. Bizim sözlerimizin karşılığı ise Halikarnassos oluyor.
Karşılıklı gülümseme ve mini sohbetlerimiz arasında iyi ki turistlerin tercih ettiği bir kafe yerine sıradan bir kahvehanede oturmuşuz diyoruz.
Anlaşmakta zorlandığımız kahvehane sahibi biten kahvelerimizi almaya geldiğinde tam arkamızda bize doğru bakan yaşlı adamı işaret ederek “o ödedi” anlamına gelen bir hareket yapıyor.
Şaşırıp kalıyoruz bir anda. Tüylerimizi diken diken eden bu jestin karşılığında Yunanca teşekkür ederken, insanlığın her türlü politika ve nefret söylemine rağmen ne kadar değerli olduğuna şahitlik ediyoruz.
Fotoğraf çekme isteğimiz kırmayan amcanın yanına gidip kahvehane sahibini de aramıza alıp fotoğraf karesine gülümsüyoruz.
Bir fincan kahvenin dünyanın neresinde olursanız olun 40 yıl hatırı var.
Bugün Selanik’te yarın başka yerde…
Selanik ordaysa kahve burda… Hatır her yerde hatır…