Uzun uğraşların ardından yataktan sürüne sürüne kalkıyoruz. Gözler şiş, saç ve üst-baş dağınık bir şekilde iki günlük ada tatilinin başlangıcında yaşadığımız tatsız olayları bir an önce unutup beraber olduğumuz anın keyfini çıkarma derdindeyiz…
Fiyatı ve sunduğu olanaklarla ada ortalamasının üzerindeki otelden günlük planımızı kısa bir sohbetle hazırlayıp ayrılıyoruz. Resepsiyondaki yardımsever ve güleryüzlü görevlinin verdiği Sisam haritasını da her ihtimale karşı yanımıza aldıktan sonra, adanın dar ve dolambaçlı yollarında rahatça hareket eden ‘Picanto’muzla istikameti Kokkari’ye çeviriyoruz.
Kokkari
Adanın başkenti olan Vathi’den 10 kilometre mesafedeki Kokkari, adını bulunduğu koydan alıyor. Toplamda 15 dakikalık bir yolculukla ulaşılabilen Kokkari’de çok sayıda pansiyon, yeme içme mekanı ile plaj boyunca sıralanan kafe yer alıyor.
Uykunun ardından hafif hafif acıkmaların da etkisiyle geldiğimiz Kokkari sokaklarında Evrim’in mide sancıları ve Eren’in turist Ömer formatındaki gezgin tavırlarıyla yürüyüşe geçiyoruz.
Öncelikle Kokkari’nin birçok web sitesi ve kitapta yer alan genel koy görüntüsünü gözlemlemek üzere plaja çıkıyoruz hep birlikte. Sisam’da kıyısı taş ve kum olmak üzere birçok farklı koy bulunuyor. Adanın Gümüldür, Menderes’e bakan bu bölümünde (Kokkari de dahil olmak üzere) daha çok taşlık plajlar yer alıyor.
Alman ve kuzey Avrupa ağırlıklı yaşlı turistlerin yazın henüz alevlenmediği haziran ayında tatil yapmayı tercih ettiği Kokkari, Sisam’ın en turistik bölgelerinden biri. Ancak yine de diğer Yunan adaları ile karşılaştırıldığında turizm anlamında ilk akla gelen rotalardan biri olmuyor. Son yıllarda Türk-Yunan ilişkileri ve vize kolaylığının getirilmesiyle beraber Türkiye’den geçişlerde artışlar yaşansa da adanın turizmden çok ciddi bir geliri olduğunu söylemek için henüz erken. Ancak Türklerin sıkça uğradığı yerler arasında yer alan Sisam’da Türk etkisi restoranların menüleri dahil olmak üzere birçok farklı noktada göze çarpıyor.
İri taşlı plaj üzerinde hareket etmekte zorlanırken sağa sola detaylıca bakıp kendimizi sıcak taşların üstüne bırakıyoruz. Dalgalar ve kalabalığın uğultusunda Kokkari Koyu’nda denize girmemekte karar kılıp, yemek yiyeceğimiz mekanı aramaya koyuluyoruz.
Hayatın koşuşturmasından uzakta sessiz sakin bir adada az katlı binaların arasında yürürken tatilde olduğunu bir kez daha anlıyor insan. Mutlu anların çok çabuk geçtiği ve hızlıca iş günlerinin geri geldiği düşüncesini kafalardan çıkartıp akışa bırakıyoruz kendimizi.
Bembeyaz yüzüyle her halinden hasta olduğu anlaşılan Evrim’in ilacının kola olduğuna kanaat getiriyoruz. Diyalogumuz içerisinde kolanın aslında bir ilaç olduğuna ilişkin tezler de dahil olmak üzere birbiri ardına aktarıyoruz kolaya ilişkin bilgilerimizi… Zaten birçok farklı konuda Evrim-Eren-Buğra tezleriyle birbirimizle çarpışırken, araştırmacı yönlerimizle katkı sağlıyoruz ister istemez bir diğerimize.
İshale karşı tedavide de kolanın kullanıldığına dair bilginin paylaşımının ardından kola konuşmasını kapatıp Yunanların tavuk şişi “souvlaki” arayışına girişiyoruz. Sorduğumuz birkaç mekanda domuz dışında seçenek bulamazken gündüz kafe, akşam taverna formatıyla iş yapan ve Kokkari Koyu’na manzarası olan bir mekana yerleşiyoruz. İki yanımızda alabildiğince deniz ve yaşlı turistler eşliğinde yemeğimizi söylüyoruz.
Karakteristik olarak yavaş hareket eden ve hiçbir şekilde strese gelemeyen Yunanların ağır servisi karşısında yemekten önce gelen içeceklerimizi bitirerek heyecanla yemeğin ne zaman geleceği yönünde tahminlere başlıyoruz.
Türkiye’de herhangi bir mekandaki servis kalitesini yunan adalarında bulabilmek imkansız. İnsanlar olabildiğince rahat ve kaygısız.
Uzun bir beklemenin ardından souvlaki ve döner masaya geliyor. Konuşmanın en aza indiği anlarda yemeğimizi hızlıca yiyoruz. Bu arada Evrim midesine iyi gelen kolasının ikincisini de bitirmiş oluyor.
Yemeğin ardından Kokkari’ye son bir bakış atarak manzarayı arkamızda bırakıyoruz.
Potami Plajı
Herkesin mutlu olacağı bir plaj için tercihimiz Potami Plajı oluyor.
Potami Plajı adanın öğrenci varlığıyla da en kalabalık nüfusuna sahip olan şehri Karlovasi sınırlarında yer alıyor. İzmir’in Seferihisar ilçesinin tam karşısında yer alan Karlovasi’nin ismi Osmanlı dönemindeki Karlıova’dan geliyormuş. Adanın en yüksek dağı Karlovasi’de yer alırken, soğuk zamanlarda adanın kar yağan tek bölgesi Karlovasi’de yolcu ve yük taşımacılığı için kullanılan bir liman da bulunuyor.
Her daim denizin konumuna uygun olarak arka koltukta yer değiştiren Evrim’in sancılarının yavaş yavaş geçmeye başladığını farkedince seviniyoruz. Kah Türkçe kah Yunanca şarkılar eşliğinde süregelen yolculuğumuz adanın dar ve zor yollarında sürerken, Eren’in sürekli radyo kanalları arasında geçiş yapması tansiyonumuzu yükseltiyor. Evrim sık sık Eren’i uyarırken, Eren radyonun çekmemesinden dert yanıyor.
Yol üzerindeki klasik Yunan adası temalı birkaç yapıda uygun fotoğraf çektikten sonra Karlovasi merkeze ulaşıyoruz. Yunan adaları üzerinde Midilli merkez olmak üzere faaliyetini sürdüren Aegean (Ege) Üniversitesi’nin matematik ve sayısal ağırlıklı bölümlerinin bulunduğu Karlovasi tam bir öğrenci cenneti.
Yunanistan’ın farklı bölgelerinden gelen öğrencilerin yaşadığı şehirdeki hareketlilik farkediliyor. Vathi’den sonra Karlovasi’ye gelenler nüfusun yaş özelliklerinin nasıl bir anda tersine döndüğünü çok kolay görecektir. Eren’in Karlovitsa, Karlovitça gibi isimlerle zihnine kazımaya çalıştığı Karlovasi’den Patomi Plajı’na doğru ilerlerken ada ile ilgili daha önceden öğrendiklerimi paylaşıyorum.
Sisam’ın kuzeyinden batısına doğru giden yolda en son duraklardan biri olan Patomi Plajı’nı en iyi gören noktalardan biri olan şapele aracımızı park edip plaja üstten bakıyoruz.
Aşıklar Plajı olarak da anılan Patomi Plajı kalbe benzeyen doğal görünümüyle yoğun sezonda gündüz olduğu kadar gece de hareketleniyor.
Düzgün vücutlu Yunan kız ve erkeklerinin tavli (tavla) oynadığı, frappe ve bira içtiği plaja şöyle bir bakış atıp bulduğumuz şezlonglara yerleşiyoruz. Adalarda sıkça tüketilen ve sıcağa karşı sigorta görevi gören frappelerimizi söyledikten sonra plajda oyun oynayan, güneşlenen, sohbet eden insanları izliyoruz.
Eren’in bir anda sessizleştiği anlara şahitlik ederken Evrim’le içinde plastik su şişesi kapağı ile gazoz kapağı ve taş gibi materyallerle pulları tamamlanan tavla üzerinde kozlarımızı paylaşıyoruz.
Gözlüğünü takan ve güneşlenme pozlarıyla çevresine derin mesajlar veren Eren’in “herkes beni izliyor” bakışlarına aldırış etmeden oynadığımız tavlada verdiğimiz deniz molasının ardından biten oyunda kazanan ben oluyorum.
İlerleyen saat ve akşam planları nedeniyle Vathi’deki otelimize doğru dönüş adımlarını hızlandırırken, gecenin ve önümüzdeki saatlerin bize ne getireceği çok da kestirilmiyor. Sisam’ın sancılı başlayan yolculuğu keyif ve hoş sohbetle devam ediyor…
Yazının ilk bölümü: Yalandan Seyahat
Yazının ikinci bölümü: Sisam’da siesta
Yazının üçüncü bölümü: Kokkari ve Potami
Yazının dördüncü bölümü: Bilekliği unutturan gece
Yazının beşinci bölümü: Pisagor mu, Pitagor mu?
Yazının altıncı bölümü: Bir devri kapattık