18 yaşını geçmemiş olmanın tek sağladığı avantajın yeşil pasaport olduğunu düşündüğüm günlerde; altı ay kadar önce İzmir’de rehberlik yaptığım Polonyalı ve Yunan arkadaşlarımın daveti üzerine Belçika yollarına düşmüştüm.
2006 yılının ilk ve soğuk günlerinde ani ve heyecanlı bir süreçle ucuz uçak bileti arayışlarım sonuçsuz kalmıştı. İzmir-İstanbul oradan da Brüksel’e uzanan Türk Hava Yolları’nın pahalı sayılabilecek biletleriyle arayışlarım sona erdi.
Uçağa ilk binişim olmayacaktı ancak bu kez aktarmalı ve bu kadar uzun süreli olarak ilk defa binecektim. Son hazırlıklarımı tamamladım. Okulum sömestr tatilinde, ben ise farklı bir ülkeye ilk kez gidecek olmanın telaşındaydım. Yeşil pasaporta vize istemeyen Avrupa’nın başkenti Brüksel benim yurtdışında ayak basacağım ilk şehir olacaktı.
İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nda bagaj kontrollerinde müzik çalarımın kesici bir alete benzetilmesi sonucunda biraz oyalanmam dışında tatsız bir olay yaşamadım.
Saat 5.30’daki uçağım İzmir’den İstanbul’a doğru hareket etti. 45 dakikalık alışageldik bir İstanbul yolculuğuydu; tek farkı bu istikamette ilk defa THY kullanıyor olmamdı. İstanbul’a indikten sonra bagajlarım direkt Türk Hava Yolları’nın Belçika uçağına aktarılmıştı. Benim yarım saatlik bir sürem kalmış bu süreç içerisinde pasaport kontrolünü tamamlayıp, uluslararası alana giriş yapmam gerekiyordu.
Nasıl bir gurursa ‘Hususi Pasaport’ taşımak insanı biraz kasıyor. Benim bir hizmetim olmadı bu ülkeye… “Babam sağ olsun” derler ya aynen öyle!
6 aylık bir süreç sonrasında 18 yaşına adım atmamla beraber kaybedeceğim pasaportumu ilk ve son kez kullanacağımın farkındaydım. Sadece, vize istemeyen ülkelerden birine bu sebepten dolayı zevk uğruna gidebilirdim.
İstanbul’da Brüksel uçağını beklerken
Pasaport kuyruğuna girip polisin şöyle bir suratıma bakıp, fotoğrafımla karşılaştırmasının ardından ilk adım aşılmıştı. Pasaportuma çıkış damgası basılmıştı. Şimdi, uçak kalkana dek bu görkemli havaalanında bir yerler bulup oturma zamanıydı.
Saatleri takip ettiğimiz ekranda 2 saatlik rötar haber geldi. Bu beklediğim bir şey değildi. Çevredeki birbirinden farklı insanları incelerken zaman geçiyordu. Ancak Zaventem Havalimanı’nda beni bekleyen Tomek’e bunu bildiremiyordum. Beni iki saat fazladan bekleyecekti.
Uçağa biniş öncesi pasaport ve uçuş kartı kontrolü tam bir rezaletti. Havanın soğuk olması sebebiyle çoğunluğun tercih ettiği botlar bir bir çıkartıldı. Yüksek sesle konuşulmaya çalışılan yabancı dil de Türklere özgüydü. Türk vatandaşı olmaktan utandıran sahnelerle beraber uçağa adımımızı atmıştık.
İki koridorlu uçakla ilk kez
Geçmişte en uzun uçak yolculuğu İzmir-İstanbul olan ben böylesine büyük bir uçak beklemiyordum. Bu uçağın iki koridoru vardı. Pencere kenarından dışarıyı izlerken uyku yavaş yavaş bastırıyordu. Yanıma Belçika vatandaşı bir Türk oturdu. Eşi diplomatmış. Fazlasıyla kibar olan bu hanımla pek bir şey paylaşamadık. Herkesin tercih ettiği şey genelde kitap okumaktı. Arabistan’dan yollara düşen hacılar ise yüksek sesle bağırmayı tercih ediyorlardı.
Üç saat sürecek bu yolculuk böyle bir ortamda başladı. Dakikalar geçmek bilmiyordu. Sıkılmıştım. Sıkıntının en büyük çarelerinden biri uykuydu. Uyku bastırırken kendimi teslim ettim. Uyandığımda kahvaltı servisi başlıyordu. Ekrandan Avrupa’nın neresinde olduğumuzu takip ederken biraz daha zaman geçirebileceğimi anlamıştım. Yolculuğun sonuna yaklaşırken anons yapıldı. Zaventem’e iniş için son hazırlıklar. Hava durumunu ve genel bilgileri dinledikten sonra uçağımız sağ salim Brüksel’e iniş yaptı.
Avrupa Birliği vatandaşları ve diğerleri şeklinde ikiye ayrılan pasaport kontrolüne girdik. “Diğerleri” olmak garipti. Son derece tatlı bir kadın, İngilizce olarak “Brüksel’e hoşgeldiniz, geliş amacınız ve kalış süreniz belli mi” diyerek soru sordu. Kısa ve net biçimde cevap verdikten sonra otomatik kapıdan adımımı attığımda valizimi alacağım noktaya ulaştım.
Biraz bekledikten sonra valizim çıktı. Bu kez farklı bir otomatik kapıdan çıkınca, herkesin kapıdan çıkanları beklediği; gelen yolcu kısmında olduğumu anladım. En son Ağustos ayında gördüğüm Tomek beni bekliyordu. Neden geç kaldığım konusunu aydınlattıktan sonra bizi bekleyen belediye otobüsleri ile Brüksel şehir merkezine adımlarımızı atacaktık.